Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Kanunu çıkalı iki ay oldu. Kamu ve özel sektör bankalarını denetleyecek Bankalar Yüksek Kurulu'na tayin yapılamadı. Çünkü pazarlık bitmedi. Pazarlık kimin adamının üye olacağı, kimin adamının başkanlık yapacağı.
Çünkü, bugün kurul üyeliğinin partiler arasında paylaşımı gibi görülen kavganın ardında yatan, bankaların kaynaklarının paylaşımıdır. Bankalar Yüksek Kurulu'nda arayış böyle de, başka tayinlerde farklı mı? Hayır aynı. Bugün devlet yönetimi "vergi gelirlerini paylaştırma" kavgasına dönüştü. Ankara'dan yapılan her tayinin ardında nihai bekleyiş, "biz kendi adamımızı tayin edelim, o bizim adamlarımızı kollasın, ihaleyi bizim adamlarımıza versin, bizim adamları işe alsın, bizim adamlardan mal alsın, vergi kaynağından paraları bizim tarafa akıtsın" kavgasıdır.
Ankara'da bütün mekanizmalar, "hak edilmeyen gelirin paylaşılması" için çalışır oldu. Halktan "sille tokat" toplanabilen üç kuruşluk vergi gelirinden kim daha fazla pay koparacak? İşte tek iş bu...
"Efendim devleti yönetiyoruz... Efendim devleti yönetmek için adam arıyoruz... O adamı değiştiriyoruz... Bunu getiriyoruz..." Bütün bunlar masal...
Ankara'nın "adam tayininde işleyen mekanizmaya bakınız"...
Hükümete ortak partiler günler, haftalar boyu pazarlık ediyor. Pazarlığın amacı vali tayin etmek. Dünyanın hangi ülkesinde pazarlıkla vali tayin edilir? Pazarlıkla tayin edilen vali kimin için çalışır? Ne iş yapar? Nasıl iş yapar?.. Ama burası Türkiye abicim!.. Hükümet ortakları pazarlıkla valileri belirliyor. Vali kararnamesi Bakanlar Kurulu üyelerine "boş" kağıda imzalatılıyor. Valilerin bağlı olduğu İçişleri Bakanı bile kağıdın üzerine kimin isminin yazılacağını bilmeden "boş" kağıda imzayı basıyor. Boş kağıda imza atmak istemeyenler "Başbakanlık'a davet edilerek ikna ediliyor". Sonra "boş" kağıdın üzerine pazarlıkla belirlenen isimler yazılarak vali tayini yapılıyor (Radikal, 25 Eylül 1999, sayfa 6, Ayfer Selamoğlu ve Tolga Akıner'in haberi).
Müsteşarlar böyle tayin edildi. Ediliyor... Büyükelçiliklere böyle atama yapılmak üzere... Genel müdürler böyle tayin edildi. Ediliyor... Bu işler tepeden başladı aşağıya doğru iniyor.
Hatırlayınız, hükümet kurulduktan sonra kamu bankaları, kamu iktisadi teşekkülleri de partiler ve bakanlar arasında bu şekilde pazarlıkla dağıtılmıştı...
Sayın okuyucularım bu model, üretime katkıda bulunmak zahmetine girmeden, başkalarının ürettiğini cebe indirme modelidir.
Bu model, milli gelirin üretim sonucu ortaya çıkmadığı, "Tanrı vergisi" olduğu inancına dayanır. Milli gelir gökten düşmüştür. Devleti yönetmek demek, bu gökten düşen milli geliri paylaştırmak demektir. Ona, buna verirken, kendi yandaşlarına daha fazla vermek demektir.
İşte günümüzde Ankara'da yapılan budur. İşte bunun için Türkiye'nin başı dertten kurtulamamaktadır.
Ama şimdi Ankara'dakiler sıkıntılı... Çünkü Ankara'da dağıtılacak para kalmadı... Parayı dağıtacak kadrolar hazır... Kadrolar güçlendiriliyor. Ama para bitti...
Bir yerlerden para bulmak lazım... Eskiden içeride para bitince padişahlar Eflak'a, Buğdan'a sefere çıkardı. Gavuru haraca bağlar, küffardan gelen paraları içerde dağıtırdı. Şimdi Eflak'a, Buğdan'a sefere çıkma şansımız yok... Biz bunun için Başbakanımızı Amerika'lara yolladık. İnşallah "yüzümüzü kara çıkarmaz"... IMF'yi, Dünya Bankası'nı, Clinton'ı tavlar... Paraları cebine doldurup döner... Kadrolar hazır... Bekliyor... Paralar paylaşılacak.