Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı şimdi, TÜGİAD üyesi genç işadamlarının dertlerini biliyor. TÜGİAD üyesi genç işadamları Kemal Dervişin ağzından olan biteni öğrenmiş bulunuyor. (Ne güzel!..)Geçen hafta sonu Kemal Derviş, İstanbulda ismen seçerek davet ettiği altı seçkin köşe yazarı ile seçkin bir mekanda kahvaltı yaptı... Altı seçkin köşe yazarı, Kemal Dervişin ağzından olan biteni öğrendi. Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı da, altı seçkin köşe yazarının görüş ve önerilerini aldı. (Ne güzel!..)Başka güzel şeyler de oluyor. Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı sık sık TÜSİAD, Odalar Birliği, sanayi odaları, işveren kuruluşları temsilcileri ile birlikte oluyor. Onların yönetim binalarını ziyaret ediyor, lüks otellerdeki toplantılarına katılıyor. Dertlerini dinliyor. Olan biteni onlara anlatıyor... (Ne güzel!..) Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş dün sabah Ankarada Sheraton Otelinde Türkiye Genç İşadamları Derneği (TÜGİAD) üyeleri ile kahvaltı yaptı. Genç işadamlarına bilgi verdi. Onların dertlerini dinledi. Lüks otel merakı Her şey güzel de... Bu işte bir çarpıklık yok mu? Sadece ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş değil, politikacısı ile ve bürokratı ile Büyük Türk Büyüklerinin son zamanlarda bir "lüks otel" ve "zengin ve seçkin çevre" merakı başladı.Genelde "lüks oteller"deki toplantılara katılıyor, bu toplantılara katılma şansı olan kişilerin derdini dinliyor, onlara bilgi veriyorlar. Genelde "engin ve seçkin çevre"nin temsilcileriyle birlikte oluyor, onların derdini dinliyor, onlara bilgi veriyorlar... Geçen hafta gene İstanbulda, gene lüks bir otelde, bir yabancı bankanın düzenlediği toplantıya katılan Kemal Derviş, yabancı bankanın davetlilerinin dertlerini dinlemiş, toplantıya katılanlara önemli mesajlar vermişti... (Ne güzel!..) Dertler nasıl anlatılacak? Bu ülkede Ankara, İstanbul dışında şehir yok mu? Bu ülkede Hilton, Sheraton gibi otellere giremeyenlerin, TÜSİAD, TOBB, TİSK, İSO gibi kuruluşların tepe yöneticisi dışındakilerin dertlerini kim dinleyecek? Onlara kim bilgi verecek?Bu ülkenin köylüsü var, bakkalı var, tamircisi var, emeklisi var, işsizi var... Ayşe Hanım Teyzem var... Ali Rıza Bey Amcam var... Bunlar zengin ve seçkin olmadığı için "insandan sayılmıyor mu?"Ey Büyük Türk Büyükleri, bu ülkenin Ankara, İstanbul dışında da şehirleri var, köyleri var... Oralardaki insanlarla Hiltonda, Sheratonda buluşamazsınız... Onları ancak köy kahvesinde, şehir çarşısında bulabilirsiniz... Zengin ve seçkinler dışındaki insanları yok saymayınız... Onlar da bu vatanın evladı...Ben konuya biraz abartılı yaklaştım ama... Çarpıklığı anlatmam lazım... 1990 yılı Şubat ayı başında Ömer Madra, Açık Radyoda The New York Times gazetesinin İstanbul Bürosu Şefi Amerikalı gazeteci Stephen Kinzer ile bir söyleşi yapmıştı. Bu söyleşinin bir bölümünü Türkçeleştirerek yayımlamıştım... Bakınız Stephen, Büyük Türk Büyüklerinin kamuoyu ile ilişki kurmadaki "alaturka yaklaşımlarını nasıl eleştirmişti?" Stephen Kinzer diyor ki: Bu ülke, Ankara ve İstanbuldaki Sheraton, Hilton otellerinden, TÜSİAD, Odalar Birliği, İSO, TİSKten mi ibaret? Bu ülkede "zengin ve seçkin"ler dışında kimse yaşamıyor mu? Okur yazarına uyuyor "Muhabir olmanın bu ülkede hiçbir kıymet - i harbiyesi yok. Bir köşe sahibi oluncaya kadar bir hiçsin sen. Bu ne sonuç veriyor biliyor musunuz? Siyasiler başka ülkelerdeki gibi beyanat vermiyor. Bir basın toplantısı yapıp, kamuoyuna açıklamada bulunmuyor. Onun yerine sevdikleri bir veya iki köşe yazarını çağırıyor. Hatta ofislerine, evlerine getiriyor. Verecekleri mesajı onlara oracıkta veriyor. Okurlar da bu yönteme alışıyor. Hangi yazarın hangi partiye veya kime yakın olduğunu, kimin fikirlerini paylaştığını anlıyor. Sonuçta okurlar köşe yazarlarını bir film veya tiyatro eleştirmeni gibi takip etmeye başlıyor. Yani zevkleri kendisine yakın olan eleştirmenleri izler gibi bir şey. Okurlar köşe yazarları ile birlikte gazete değiştiriyor. Okur da yazarına uygun olarak ilerliyor. Bu tehlikeli bir durum. Çünkü o zaman haberi açıklandığı gibi değil, köşe yazarının renkli gözlüklerinin ardından alıyorsun. Ya da haberi alan, ama o habere kendi damgasını da vuran biri aracılığıyla." Halkın da derdi var guras@milliyet.com.tr Sayın okuyucularım, Büyük Türk Büyüklerinin "zengin ve seçkin" çevre merakına diyeceğim yok. Normaldir. Onlarla görüşmelerinden, onların görüşlerini almalarından, onlara bilgi vermelerinden doğal bir şey olamaz... Ammmmaaa... Türkiye onlardan ibaret değil... "Adına halk denilen" çiftçilik, hayvancılık, ormancılık, balıkçılık yapan, işçisi işsizi, öğretmeni, öğrencisi, memuru, emeklisi ile milyonlarca insan var. Ayşe Hanım Teyzem, Ali Rıza Bey Amcam var. Onlar fakir. Onlar seçkin değil. Ama onlar da bu memleketin evladı... Onların da derdi var. Onlar da ilgi istiyor. Onlar da bilgi istiyor...