Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Kısa sürede imalat sanayiinde büyümenin başlayıp başlamadığını ortaya koyacak göstergeler, (1) Ara malı ve yatırım malı ithalatındaki artış, (2) Sanayiin elektrik enerjisi kullanım rakamındaki yükselme, (3) Kapasite kullanım oranlarının tırmanışa geçişidir. Bu göstergelerin üçü de imalat sanayiinde büyümenin başladığı konusunda bir işaret vermiyor.
Unutmayınız, büyümenin başlaması yani üretimin artması için üretilecek malın iç ve dış talebinin olması gerekir. Dış talep göstergesi ihracattır. İhracat tek başına büyümeyi sağlayamaz ama, ihracatçıların çabalarının sonucu mart ayı sonunda bir yıl önceye göre yüzde 18.3 oranında artış gösteren ihracat sayesinde, üretim bugünkü çizgisini koruyabiliyor.
İhracatın daha fazla artması ve ihracata dayalı olarak büyümenin harekete geçmesi gerçekçi bir bekleyiş olamaz.
Kalıyor geriye, iç talepteki uyanma...
Gazetelere yansıyan haberlere göre Bakanlar Kurulu’nda büyüme konusu tartışılırken Devlet Bakanı Kemal Derviş, "Aksilik olmazsa gidişatı olumlu buluyorum. Programdan taviz vermeden büyüyoruz" demiş. Demiş de, programdan taviz vermeden nasıl büyüdüğümüzü açıklamamış.

İçte talebin uyanması, bu talebe bağlı olarak üretimin artması ve de üretim arttığı için büyümenin başlaması için:
(1) Ya hükümet muslukları gevşetecek, kamu harcamalarını artıracak, böylece piyasaya para salacak.
(2) Ya da, varlıklı kesim, repoya, mevduata, dövize bağladığı paralarını çözerek harcamaya başlayacak.
Bu iki alternatiften birincisi talebi hemen alevlendirir, ikincisi biraz "hayali" bir reçetedir.
(Hayali reçete konusunda bir ara açıklama: Biz "hayali rakamlar" ortaya atarak onlara dayalı "pembe rüyalar" görmeyi severiz. Türkiye’de kadınların kolundaki ve boynundaki bileziklerin, yastık altındaki Alman marklarının, Almanya’daki bankalardaki paraların hesabını yaparak "zenginlik hayali" kurarız ya... İşte o biçim!.. Şimdi de "repoya, mevduata, dövize bağlanan" paraların çözülmesi halinde işlerin düzeleceğine ümit bağlamış durumdayız.)
Ama unutulan iki şey var:
(1) IMF programından taviz vermeden, hükümetin para musluğunu açmasına, kamu harcamalarını gevşetmesine imkan yoktur.
(2) Ekonominin bugün geldiği noktada, uygulamaları tersine çevirerek büyümeye yeşil ışık yakmak yeni bir krize davetiye çıkarır. Çünkü büyüme demek ithalat artışı demektir. İthalat artışı döviz fiyatını ve dengelerini altüst eder.

Klasik soruyu tekrarlayalım: O halde büyümeyecek miyiz? Fakirlik bizim kaderimiz mi?
Devamlı küçülmeyi hedef alan ekonomi politikalarını, uygulamalarını alkışlamak imkansızdır. Bu politikaları hükümetler uzun süre uygulayamaz. Çünkü halk buna uzun süre dayanamaz.
Sorun, bugün uygulanan IMF programından taviz vermeden büyümenin gerçekleşemeyeceğindedir. Bu programdan taviz vermek ise, yeni bir kriz demektir. Ödenen faturaların boşa gitmesi demektir.
Yapılacak olan, 2001 yılına ait rakamları, 2002 yılının ilk üç aylık uygulamalarını masaya koyarak, IMF yönetimi ile birlikte, mevcut programda ufak ayarlamalar yapmaktır.
Bu tip öneriler, "Enflasyonu aşağı çekmekten vaz mı geçelim? Tekrar eski günlere mi dönelim?" şeklinde sert tepkilere neden olmaktadır.
Kimse enflasyonu tırmandıralım, eski günlere dönelim demiyor... Ama ortada bir sorun var: "Ekonomi giderek küçülüyor!.. Bundan önce hızlı büyümeden krize girdik. Şimdi ise hızlı küçülmekten krize gireceğiz... Yok mudur bunun orta yolu?"