Enflasyonun aşağıya inmesi için, 2000 yılının bütçe açığının küçültülmesi gerekiyor. (Bütçe açığı, devletin gelirleri ile harcamaları arasındaki açıktır.)
Açığın küçültülmesi için ise gelirlerin artırılması, harcamaların kısılması gerekir.
Bütçe gelirlerinin esası vergidir. 1998 yılında biz 9.3 katrilyon vergi topladık. 1999 yılının ilk yarısında vergi gelirleri yüzde 55 artış eğilimi içinde idi. Bu artış hızı devam etse idi yıl sonunda 14.5 katrilyonluk vergi hedefini tutturacaktık. Ama önce ekonomik durgunluk, ardından deprem vergi gelirlerini olumsuz etkiledi. Şimdi bekleyiş yıl sonunda 13.0 katrilyon liralık bir tahsilat. Her şeyi de bozan bu...
Hükümet 2000 yılı için 22.5 katrilyon liralık vergi hedefini benimsedi. Bu rakam 13.0 katrilyonluk 1999 vergi geliri tahmininin yüzde 73 oranında üzerinde. (Halbuki 14.5'lik hedef tuturulsa idi, fark yüzde 55.1 olacak idi.)
Çok kimse diyor ki, 2000 yılında enflasyon yüzde 25'e düşecek ise, vergi geliri nasıl olur da yüzde 73 oranında artar?
Bu birinci tereddüt. Gelelim harcama konusundaki tereddüde. 1998 yılında toplam harcamalar 15.5 katrilyon lira idi. 1999 yılında harcama rakamının yüzde 80 artış ile 27.9 katrilyon liraya ulaşması bekleniyor. Hükümet bu rakamı 2000 yılı için yüzde 68 büyüterek 47 katrilyon liraya çıkarmayı istiyor. IMF ise, yüzde 57 oranında büyüme ile harcamaların 44 katrilyon lirada sınırlandırılmasını bekliyor.
Harcamalarda iki önemli kalem var: (1) Faiz ödemeleri, (2) Maaş ödemeleri. 2000 yılındaki faiz ödemeleri 20 katrilyon lira olarak tahmin ediliyor. Açık anlatımıyla toplam harcamalar, ister hükümetin beklediği gibi 47 katrilyon lira, ister IMF bekleyişi doğrultusunda 44 katrilyon lira olarak belirlensin, bu harcamaların 20 katrilyon lirası zorunlu olarak faize gidiyor.
Sorun geliyor geliyor ve de iki noktada düğümleniyor: (1) Maaşlar ne kadar artırılacak? (2) Diğer kamu harcamaları nasıl dizginlenecek? Diğer kamu harcamaları rakamının içinde tarım ürünleri destekleme paraları, Emekli Sandığı, SSK ve Bağ - Kur'a yapılan yardımlar var, askeri harcamalar var, hastane ve okul yatırımları var. Nihayet Ankara'dakilerin lüks harcamaları var.
İktisatçılar ve IMF diyor ki, "2000 yılında 22.5 trilyon vergiyi ne yapıp yapar da toplar iseniz, harcamaları ne yapıp yapar da 44 trilyon lirada tutabilirseniz, enflasyon bal gibi yüzde 25'e iner!"
Enflasyona alışanlar, enflasyondan hoşlananlar ve de sıkıntıya girmek istemeyenler diyor ki, "Abicim bu böyle geldi, böyle gider... Bi yıl daha böyle gitsin... Sonrası Allah kerim!.."
Şimdi Türkiye bir karar noktasında. Ya bu yıl enflasyon için frene basacağız. Ya da gene tembellik edip, enflasyonu başı boş bırakacağız. Enflasyonu başı boş bırakınca da 2000 yılı içinde türlü dertler ortaya çıkacak. Öncelikle döviz bitecek... Çok kötü şeyler olacak...
Ama biraz sıkıntıya girersek 2000 yılında özel bir kanun ile bir defalık ek bir vergi toplayarak vergi hedefini gerçekleştiririz. Biraz sıkıntıya girersek, memur maaşlarını ölçülü biçimde artırabilirsek, tarım fiyatlarını dizginleyebilirsek, Ankara'dakiler "zevk ü sefa meyhanesinde eğlenmeye ara verir ise", askeri alımları biraz erteleyebilirsek, biz 2000 yılında gereğini yapar yüzde 25 gelir ve gider hedeflerini tutturarak enflasyonu yüzde 25'e çekme becerisini gösterebiliriz. Başkalarının yaptığını biz niye yapamayalım? Bizim neyimiz eksik?