Et meselesi iklim meselesi

29 Ekim 2017

Et son dönemin en sıcak konusu. Ne yapılırsa yapılsın fiyatlar bir türlü düşmüyor. Hal böyle olunca da sofralarda etin kapladığı yer her geçen gün küçülüyor. Siyaset kurumu da epeydir etle meşgul ama görünen o ki bu yara ithalat pansumanıyla kapanacak gibi değil. Bugünkü durum aslında 1990’lı yıllardan beri süregelen yanlış politikaların bir sonucu. Neydi onlar; kırsal kalkınma yerine kentlerin çekim merkezine dönüştürülmesi, meraların boşaltılması, teşviklerin kesilmesi, ithalatın önünün açılması ve yem bitkilerine yönelik desteklerin kaldırılması… Sonuç; Angus ithali. Yetmedi, Sırbistan’a 5 bin ton et siparişi. Hatta sektördekiler ithal ettiğimiz canlı hayvanları bile yeterli derecede besleyemediğimizi söylüyor. Gelinen süreçte hayvancılık en kırılgan sektörlerden biri haline geldi.

Büyükbaşa kötü haber

Ve anlaşılan çok daha zor günler bizleri bekliyor. Çünkü küresel ısınma, “et meselesi, ot meselesidir” mottosunu daha da acımasızlaştıracak. Sonuçta et, ota yani yeme bağımlı. Yem de büyük oranda ithal ve pahalı. Birçok Avrupa ülkesinde hayvanlar yüzde 90 oranında mera ve otlaklarda beslenirken, bizde bu oran yüzde 10’larda. Besleyiciler konsantre yem kullanıyor ve bunun içeriğinin

Yazının Devamı

Güneşin zaptı yakın!

22 Ekim 2017

Akın var / güneşe akın! / Güneşi zaptedeceğiz / güneşin zaptı yakın!”

Yazıya, Nazım Hikmet’in bu eşsiz dizeleriyle başlamamın nedeni “Güneşi İçenlerin Türküsü”nün metaforu “güneş”e yönelik ilgi. Gerçekten de şimdilerde güneşe adeta akın var. Özellikle de Çin, Japonya, ABD ve AB ülkelerinden... Nedeni, fosil yakıt kaynaklı karbon kirliliğinin artık dünyayı boğuyor olması... İronik olan güneş enerjisi yatırımında başı çekenlerin dünyayı en çok kirletenler olması. Küresel ısınma ürkütücü hale gelince çareyi yüzlerini güneşe çevirmekte buldular çünkü. Rüzgar, biyoyakıt, jeotermal ve dalga da keza öyle... Umut, yenilenebilir enerji kaynaklarında.

Dünyada durum ne?

Mesela AB... 13 yılda kıtada, yenilenebilir enerjiyi yüzde 100 artırdı. Birliğin 2020 hedefi, tükettiği enerjinin yüzde 20’sini yenilenebilir kaynaklardan sağlamaktı. Enerji rönesansıyla bu hedefe şimdiden çok yaklaştılar. Geçen yıl sonu itibarıyla yüzde 16.5’a ulaştılar. Hatta bazı üye ülkeler 2020 hedefini çoktan aştı bile. İsveç’in hedefi yüzde 50’ydi, geçen yıl yüzde 60’lara dayandılar. Keza Finlandiya, Estonya, Hırvatistan da öyle. Avrupa’daki bu enerji rönesansında güneşin rolü ise dikkat çekici. 10 yıl önce kıtanın

Yazının Devamı

Plastİk İçİyoruz!

15 Ekim 2017

Yapılan bir araştırmaya göre artık musluklardan suyla birlikte plastik akıyor. Çünkü dört bir yanımız plastik! Milyarlarca ton plastiğin sadece yüzde 10’unu dönüştürebildik. Yıllarca toprağa, denize, okyanuslara gömülen o plastikler şimdi mikroskobik boyutlarla bardaklarımıza doluyor.

Araştırmayı gerçekleştiren Dr. Anne Marie Mahon’a göre nanometre boyutundaki bu plastikler hücre ve organlara da girebilir. Plymouth Üniversitesi’nden Prof. Richard Thompson da aynı fikirde; mikroplastiklerdeki zehirli kimyasallar metobolizmaya geçebilir.

Rakamlar ürkütücü. Böyle devam edersek, 2050’ye geldiğimizde okyanuslarda balıklardan daha fazla plastik olacak. Çünkü dünyada yılda yaklaşık 300 milyon ton plastik üretiliyor ve her yıl 12 milyon ton atık olarak denize gidiyor. 5 Gyres Institute’un araştırmasına göre şu an okyanuslarda 5.2 trilyon plastik parçacığı var. Her yıl 1 milyon su kuşu ve 100 bin deniz canlısı plastik sindirimi nedeniyle ölüyor. İspanya’da ölü bulunan bir balinanın midesinde 59 parça plastik olduğu, balinanın bu nedenle beslenemeyerek öldüğü ortaya çıktı.

Önümüzdeki 20 sene içerisinde plastik üretiminin iki katına çıkacağı öngörüsü de düşünülürse plastiğin yakın gelecekte

Yazının Devamı

Pestisit depresyonu!

8 Ekim 2017

Bu köşenin en sık değinilen başlıklarından biridir tarım ilaçları. “İlaç” dediğime bakmayın, yaygın kullanımdan. Yoksa iyileştiren bir yanı yok. Aslında zararlı organizmaları yok etme üzerine kurgulanmış kimyevi karışımlar söz konusu olan. Zaten, bilimsel literatürde de, “tarım ilacı” yerine “Pestisit” terimi kullanılıyor.

Geçtiğimiz hafta yazmıştık... Pestisitler hem kalıntı nedeniyle tüketicileri hem de bu ilaçları tarlasında uygulayan üreticilerin sağlığını tehdit ediyor. Pestisitle bağlantılı sağlık sorunu yaşayan çiftçiler artık araştırmalara bile yansımış durumda. Bu hafta değinmek istediğim pestisitlerin bir başka ürkütücü yönü; satıcılarına etkisi. Bununla ilgili çok çarpıcı bir araştırma var. Gelin ayrıntılarına bakalım:

Araştırma, GAP Bölgesi’ndeki pestisit satış yerlerinde çalışanlara yönelik. Harran Üniversitesi’nin Tıp, Fen Bilimleri ve Çevre Mühendisliği öğretim üyelerince yapılmış. Güneydoğu’daki pestisit satış yerlerinde çalışan 399 kişiye hem anket uygulanmış hem de bu kişilerden 10cc kan örneği alınmış. Kan örneği alınmasının nedeni çalıştıkları ortamda bulunan pestisitlerin karaciğer enzimlerini ve kolinesteraz düzeylerini ne yönde etkilediği.

Karaciğer hasarı

Bilim

Yazının Devamı

Zehir yumurtada değil ama tarlada!

1 Ekim 2017

Bingöl’de yapılmış bir araştırma. Akademisyenler Adaklı ilçesindeki elma üreticilerine soruyor: “Kullandığınız tarım ilacı kısa süreli zehirlenmeler yapabilir mi?”... Yüzde 90’ı “Evet” diyor.

Yine soruyorlar: “Peki, deri üzerini tahriş edebilir mi?”... Bu kez “Evet” diyenlerin oranı yüzde 95’e yükseliyor. Aslında kullanan da biliyor “tarım ilacı” olarak kendilerine satılan ürünlerin gerçekte zehir olduğunu. Ama gelin görün ki, araştırmaya katılan çiftçilerin tamamı bunları kullandıklarını söylüyor. Hem de 2 ay arayla 2 kez. Ayrıca, üreticilerin yüzde 87.5’i tarım ilaçlarının insan sağlığına zararlı olduğu konusunda da hemfikir.

Maskeye rağmen

Araştırmalara göre ilaçlamayı yapan hem doğrudan hem de dolaylı tehdit altında. Mesela 81 il belediyesinde ilaçlama yapan personele yönelik araştırma, her 4 çalışandan 1’inin pestisitlerle ilişkili olabilecek en az bir sağlık yakınmasının bulunduğunu söylüyor. Hem de araştırmaya katılan bin 344 çalışanın yüzde 88’inin maske takmasına rağmen.

Buna ek olarak çiftçi, kendisi veya başka üreticinin ürettiği sebze meyveyi tüketerek dolaylı olarak da zehirleniyor. Çünkü o ilaçların kalıntıları maalesef pazardan, marketten aldığımız sebze meyvede de var.

Yazının Devamı

Başka bir hayat mümkün

24 Eylül 2017

Kaş’ta yeni bir hayata yelken açanlar “Şehirde ihtiyacımız olmayan şeyleri alıyor ve onlar için çalışıyorduk. Başka bir hayatın mümkün olduğunu fark ettik” diyor.

Yanlış bir yaşam doğru yaşanmaz” diyor Adorno. Belki de bütün anksiyetemiz bundan. Seçtiğimiz hayattan...

Nihayetinde birçoğumuz endüstri bantlarındaki konserveler gibiyiz. Özellikle de megakentlerde. Sabah sıkış tıkış metal kutularla ulaştığımız fabrikalarımızdan içimizdekileri yitirmiş olarak çıkıp, yine aynı kutularla parmaklığı olmayan hapishanelerimize dönüyoruz. Mutluluğu da daha çok kazanmakta, lükste, tüketimde arıyoruz. Bu döngüyle yıllarımızı, belki de ömrümüzü tüketirken; bir gün ya dank ediyor ya da bir patoloji raporunun ardından soruyoruz; neden yaşıyoruz?

Birincilikle bitirmiş

Bu soruyu henüz yolun başında soranlar da var. Onlardan biriyle Kaş’taki Düşler Akademisi kampında tanıştık. Adı Sevda Baysal. 28 yaşında. Sabancı Üniversitesi’ne burslu girip, birincilikle bitirmiş. Sonra birçok kişinin hayalini kurduğu bir kariyere adım atmış. Levent’te uluslararası bir bankanın para piyasası uzmanı olarak 23. kattaki bir ofiste çalışıyor, Cihangir’de yaşıyor, istediği kıyafeti alıp, dilediği yerde yemek yiyormuş.

Yazının Devamı

Kinoa ekti, para biçti

17 Eylül 2017

İlkokulda öğrenirken en mutlu olduğumuz bilgilerden biriydi; “Türkiye, kendi kendine yetebilen bir tarım ülkesidir” ifadesi... Ve Türkiye haritasının üzerindeki buğdaylar, mısırlar, zeytinler, pirinçler, ay çiçekleri çocukluğumuzun açlık yatıştıran resmiydi. Sonra büyüdük ve bir baktık ki, o buğdaylar, mısırlar, pamuklar ithal tarım ürünleri listesinde. Haritadaki tarım ürünleri de tek tek flulaştı aradan geçen yıllarda. Birçoğu artık kuru yük gemileriyle gelir oldu. Market rafları ise her geçen gün daha fazla ithal meyve-sebze ve tahılla dolmaya başladı.

Bazı girişimler umut verici

Samanın da ithal listesine girdiğini duymuşsunuzdur. Artık Uruguay’dan ithal ettiğimiz dana Bulgaristan samanıyla besleniyor. Hatta bazı ithalat kalemleri yöneticileri dahi şaşırtıyor. “Böyle saçmalık olur mu?” demiş mesela iğdenin ithal edildiğini duyan Orman ve Su İşleri Bakanı. Haklı da. Neyse ki, bakanlık hemen İğde Eylem Planı hazırlamış. Yakın zamanda plan devreye girecek ve 1 milyon 164 bin iğde fidanı toprakla buluşturulacak.

Hülasa, tarımdaki gidişat pek iyi değil. Bu tabloyu tersine çevirecek girişimlere ihtiyaç var. Bazen buna dair örnekler de düşüyor ajanslara. Taşrada bazı girişimler umut

Yazının Devamı

Ölümcül konserve

10 Eylül 2017

Bir gün bir konserve yedim ve bütün hayatım altüst oldu...

Orhan Pamukvari bu girişin amacı yazıya dikkat çekebilmek zira bir konserveyle hayatınız 0altüst olabilir. Hatta ailenizin bile. Nedeni ise, konservelerde üreyen “Clostridium botulinum” bakterisi.

Çoğunlukla ev yapımı konservelerde rastlanan bu bakterinin toksini, bilinen en potansiyel biyolojik zehir. Bakteri, sinir sistemini felç ediyor. Kasların işlevini yitirmesiyle de solunum duruyor ve tablo ölümle sonuçlanıyor. İlk belirtileri grip ve farenjitle karıştırıldığı için de tanının geç konulması muhtemel. Hastayla doktor yeterli bilgiye sahip değilse antitoksin tedavisi gecikiyor ve ölüm oranları artıyor.

4 hasta kurtarılamadı

En son geçtiğimiz nisan ayında Adana’daki Belhan ailesi 4 üyesini bu bakteri şüphesiyle yitirdi. Ailenin hastanelik olan 4 üyesi de öğle yemeğinde menemen yemiş, o menemen de domates konservesinden yapılmıştı. O sofrada bulunanlar tek tek Aşkım Tüfekçi Devlet Hastanesi’ne kaldırılsa da ilk başta kimse o menemende kullanılan konserveden şüphelenmedi. Acile gelen ilk aile üyesi grip tanısıyla tedavi edilirken, bir gün sonra baba, peşinden de aynı sofrada bulunan teyzenin hastaneye kaldırılması sonrası

Yazının Devamı