Resmi raporlar George Floyd’un “cinayete” kurban gittiğini gösteriyormuş. Oysa olaydan 5 gün sonra hazırlanan tutuklama talebi yazısında, savcı nerede ise George Floyd’un kendi kendine öldüğünü öne sürmüş, sebebin havasızlık değil kalp durması olduğunu öne sürmüştü.
Dört polisin, bir dükkâna verdiği 20 dolarlık banknotun sahte olduğu iddiasını “soruştururken” ölümüne sebebiyet verdikleri Floyd, son 12 ay içinde ABD’de polisin aşırı şiddet kullanması sonucu ölen 1.004 kişiden biri oldu. Yani ABD polisi günde ortalama üç kişiyi öldürmüş. Dahası bu ölümlerden sadece 3’ünde ilgili polis memuru suçlu bulunmuş ve hapse mahkûm edilmiş. Bu bin kişinin dörtte biri siyah. Oysa siyahların oranı ABD’de sadece yüzde 10! (Birileri bunun veritabanını bile tutuyor: shorturl.at/ejkLO)
Bu tabloya bakarak ister siyah olun ister beyaz, ülkeniz için kaygılanmaz ve bu adaletsizliğin önüne geçilmesini istemez misiniz? Nitekim bu sorunun ciddi
ABD’de Afrika’dan köle olarak getirilen ve 1862’de Lincoln’ın “Kurtuluş Bildirgesi” ile yurttaş olarak haklarına kavuşan Amerikalıların kimliğini, hakkını-hukukunu hala derisinin rengi tayin ediyor. ABD’nin modern bir ülke olduğunu, bu ülkede büyükbabası köle olarak alınıp-satılmış bir siyahın daha dört yıl önce 8 yıl başkanlık yaptığını, pek çok “yüksek makama” siyahların getirildiğini, dolayısıyla ırkçılığın artık ABD için sorun olmadığını düşünen varsa, bir daha düşünmelidir.
Başkan Lincoln bir başkanlık kararnamesi ile köleliği kaldırarak, siyahlara beyazlarla eşit haklar verdi ama o tarihte ABD’yi oluşturan 34 eyaletten 11’i ABD’den ayrıldı ve yeni bir devlet oluşturdu. Güneydeki 11 eyalet, birkaç ay öncesine kadar aralarında sınır bile olmayan kuzeydeki 20 eyaletle tam dört yıl savaştılar. Kuzeyden 2 milyon sivil ve asker, güneyden 1,5 milyon sivil ve askerle savaştı ve 618 bin222 kişi öldü. Dün birbirinden mal alıp-mal satan, dün birbirinin fabrikasında ve tarlasında
Yeni soğuk savaşın ilk ciddi adımı, ABD’nin Açık Semalar Anlaşması’ndan çekileceğini açıklamış olmasıdır. Dünyanın başına bu yeni soğuk savaşı Putin tek başına açamazdı; karşısında Trump gibi bir ikizini bulmuş olmasaydı. Şu ana kadar yeni soğuk savaşın ilk kurbanları Gürcistan’ın Güney Osetiya ve Abhazya bölgeleri ile Ukrayna’nın Kırım Yarımadası’dır.
Soğuk savaşı genç nesil bilmez. İkinci Dünya Savaşı’nın bitmesi, dünyanın ABD ve Sovyetler Birliği arasında bölüşülmesinden sonra ortaya NATO’nun başını çektiği Batı Bloku ve Varşova Paktı’nın başını çektiği Doğu Bloku çıktı. 1947’de Truman Doktrini ile doğmuş, 1991’de de SSCB’nin çökmesiyle sona ermişti. Soğuk savaş, iki tarafın eller tetikte, düşmanın saldırısını beklediği gergin bir dönem oldu. Tetikler çekilmedi; çünkü iki tarafın elinde dünyayı birkaç kere yok edecek nükleer silahlar vardı. Ellerin tetikten çekilmesi için birçok anlaşmalar yapılması gerekti. İki tarafın kıtalararası
Hz. Adem’in çocuklarına verdiği dersten bu yana semavi-beşerî her inanç sisteminde, Yaratan’ın yaptığında abes aranmayacağı ilkesi vardır. Koronavirüse ister ceza diye bakın ister sınav; yarım milyon kişinin vefatı, 5 milyon kişinin enfekte olması ve bir milyon kişinin solunum cihazlarında kıvrandığı bir felaket olduğunu yadsıyamayız. Şu kadar “milyon kişi” dendiğinde bu kişilerin birilerinin annesi, babası, eşi, kardeşi, sevgilisi, ekmek parasını getiren, gören gözü, tutan eli, yürüten ayağı olduğunu anlamıyoruz. Oysa bu kişilere anne-baba sıfatıyla baktığımız zaman, felaketin kişisel boyutunu daha iyi anlamak mümkün.
Okulda bir istatistik hocamız vardı; ihtimal hesaplarından söz ederken, rakamların soğuk suratının arkasında bir insan olduğunu anlamamız için, “Gerçekleşme oranı milyonda bir olan bir şey sizin başınıza geldiğinde, o şeyin gerçekleşme ihtimali artık yüzde 100 olmuştur!” derdi. Her akşam 19.30’da Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın rakamlarını beklerken, azalan vefat sayılarına bakarak, sevinmiyor muyuz? O rakam ister 500, isterse 23
Benzetme Türkiye-Amerika İş Konseyi (TAİK) eski başkanı Ekim Alptekin’e ait; hafta başında sözünü ettiğimiz, Başkan Trump’ın ulusal güvenlik eski başdanışmanı Michael Flynn dolayısıyla başına gelenleri anlattığı bir gazete mülakatında (cutt.ly/tyYthYy) kullanıyor. Alptekin, 35 yıl hapis cezası talebiyle mahkemeye verilmek üzere iken Türkiye’ye geliyor ve bir daha dönmüyor. Hikâyenin uzun (ve İngilizce) versiyonundan (cutt.ly/SyYtvQj), Alptekin’in de Flynn gibi, savcı tarafından, suçlamaları kabul ettikleri takdirde daha az ceza alacakları vaadiyle zorlandığını öğreniyoruz. Flynn olayının neden Türkiye için önemli olduğunu bu iki kaynağı okuyunca daha iyi anlamak mümkün.
ABD’de ana akım medya, Flynn’in yargılandığı davanın düşürülmesi ve savcı ile tanık olarak iş birliği yapma anlaşmalarının yok sayılması için Adalet Bakanlığı’nın girişiminden sonra konuya geniş yer vermeye başladı. Ancak Türkiye açısından mesele hâlâ sadece “Türk dostu bir emekli generalin davası” olarak
Emekli general ve Trump’ın 24 günlük ulusal güvenlik başdanışmanı Mike Flynn’in davasında önemli gelişmeler oluyor. Öyle ki, Kasım ayındaki ABD başkanlık seçimlerinde, Kovid-19 ve sebep olması muhtemel ekonomik çöküntü kadar önemli bir faktör olacağa benziyor.
Konu, hatırlarsınız, Federal Soruşturma Bürosu’nun ifadesini alırken Flynn’e tuzak kurduğu ve ne cevap verirse versin yalan söylemiş olacağı tarzda sorular sorduğunu gösteren belgelerin ortaya çıkmasıyla açıldı. Flynn’in neden ifadesi alınıyordu? Çünkü henüz resmen yemin edip göreve başlamadan önce Rus büyükelçisi ile telefonda görüşmüş ve Rusları Obama’nın yaptırımlarına kızarak karşı yaptırımlar uygulamamaları için ikna etmeye çalışmıştı. Flynn, Rus elçisinin telefonunun dinlenmesine takılmıştı.
Bu tür takılmalarda, ilgili kişinin adı istihbarat raporuna açıkça yazılmış; maskelenirmiş. Bu rapor o sırada başkan olan Obama’ya ve adamlarına (bu arada Demokrat Parti’nin başkan adayı
General Halife Hafter’in kim olduğunu bilmeyen kalmadı. Pardon: Libya lideri Muammer Kaddafi’nin arkadaşı, İsrail’e açılan Yom Kippur savaşında Arap birliği komutanı, Kaddafi’nin Çad’ı işgal girişimine katılıp orada esir düşen ve esaret sırasında ülkeye dönüp Kaddafi’yi devirme planları yapan, ABD Kaddafi’yi devirip ülkeyi iç savaşın içine sürüklediği sırada, ABD’ye giden ve yıllarca CIA merkezine yakın McLean’de oturan, sonra Libya’ya dönerek ülkeyi ikiye bölen Hafter’in merkezi istihbarat örgütü CIA’nin ajanı olduğunu bilmeyen kalmadı sanıyorduk. Ama kalmış. Bu kişilerin başında Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin geliyor.
Tabii bu bir istihza! Yoksa Putin’in önünde Hafter’in ABD’den nereden ve ne renk iç çamaşırı aldığını gösteren bir liste bile vardır. CIA’da gördüğü eğitim, ABD hükümetiyle pazarlıkları, vs. de o listede yer alıyordur. Tarih ve saatiyle.
Peki, ortada Libya’yı birleştireceği ve asla Suriye gibi bir İran
Güney Kore, Kovid-i9’un tamamen bittiğine inanılan ülkelerin başında geliyordu. Nitekim 2 binden fazla gece kulübü, disko, kafe önceki hafta açıldı ancak geçen cumartesi yeniden kapandı. Brezilya, doğru dürüst uygulamadığı işyeri kapatma ve evde kalmayı sağlama kurallarını en sert şekilde uygulamaya başladı. İran, geçen Cuma açtığı camileri enfeksiyon sayılarının ani artış gösterdiği bölgelerde yeniden kapattı. Avustralya’nın en kalabalık eyaletleri, büyük “yeniden açılış” projelerini tamamıyla iptal etti.
New York eyaleti, heyecanla ilan ettiği “yeniden açma” programını henüz uygulamadan değiştirdi; özellikle eğitim kurumlarını listeden çıkarttı. Koronavirüs’ün adeta ikinci anavatanı haline gelen İspanya, kilise, tiyatro, açık hava pazarı gibi yerleri yeniden açarken, her işletmenin istiap haddini yarı yarıya azalttıklarını bildirdi; halkı “İki aydır çektiğimiz sıkıntının tümüyle boşa gitmesi veya gitmemesi sizin elinizde!” diye uyardı.
Bunlara karşılık, bazı ülkelerde de