2. Uluslararası Yazı Kültürü Festivali veya diğer ismi ile Kaligrafist; Japon, Çin, Moğol, Kiril, Yunan, Arap, İbrani, Hint ve Latin kaligrafi sanatı grafiti, klasik tabela, tipografi, grafik tasarım ve çivi yazısı gibi birçok yazı sistemini ve sanatını barındıran örneği pek görülmeyen bir proje. Küratörlüğünü Erhan Olcay’ın yaptığı ve ilki 2017’de Latin kaligrafisini merkeze alarak gerçekleştirilen kaligrafist etkinliğinin ikincisi pandemi nedeniyle gecikmeli de olsa ülkemizden ve dünyanın her yerinden 87 sanatçının eseriyle artık kapsamlı bir festivale dönüşmüş.
Barın Han ve ‘Mürekkepbalığı’
Perşembe günü öğle üzeri hem festivalin açılışında bulunmak hem de küçük bir konuşma yapmak üzere gazeteden çıktım, Aksaray’da otobüsten inip Çemberlitaş’a kadar ağır ağır yürüdüm. Kubbealtı Vakfı’nın önünden geçerken çalışkan hocam Prof. Dr. Mübahat S. Kütükoğlu’nun (1932 doğumlu) başyapıtı “Osmanlı
Graf von Faber-Castell’in yeni başyapıtı, ilhamını Aztek uygarlığından alıyor ve sadece bir kalem ile bir uygarlığı tanıtmanın mümkün olduğunu gösteriyor.
Kalem meraklılarıyla bitmeyen sohbetler sırasında ne zaman biri Faber-Castell dese sözlerin derinleştiğini artık başka bir yere geldiğimizi anlıyorum. Hem saygınlığı hem de kullanıcısını hiç üzmeyen, hep sevindiren kalemleriyle Faber-Castell’in gönlümde ayrı bir yeri var. Elbette Faber-Castell deyince Adel Kalemcilik’i de anmak gerekir. Bu iki marka çocukluğumda da ilkgençliğimde de hep yanımda oldular ve bana eşlik ettiler. Şimdi 50 yaşını geçtiğim günlerdeyim ve kalemliğimde hem kurşunkalemleri hem de pürüzsüz uçlarıyla (mesela Hexo tasarımıyla da çok etkileyici) iyi hissettiren dolmakalemleriyle yine kadim bir dost gibi yanımda.
Bilindiği gibi dünyanın halen üretime devam eden en eski yazım gereçleri üreticisi Faber-Castell 1761’de kuruldu, 1800’lerde ise kurşunkalem üretiminde söz sahibiydi. O dönemlere kurşunkalemler gerekli ama değerli görülmediği
Eğitimci İsmail Toluay, çevresinde özellikle kalemlere olan tutkusuyla tanınıyor. Çeşit çeşit, renk renk kalemleri var. Ancak Toluay aynı zamanda bir saat, kitap ve dolmakalem koleksiyoncusu ve tamircisi...
İsmail Toluay başarılı bir eğitimci, aynı zamanda saat, kitap, dolmakalem koleksiyoncusu ve tamircisi. En önemli özelliği meraklarını kendine saklamayıp başkalarına da sevdirebilmesi
İsmail Bey, yazı araç gereçlerine ve özellikle dolmakaleme olan merakınız ne zaman başladı?
Aslında öğrencilik yıllarımdan beri yani ortaokul, lise zamanından beri kaleme karşı merakım var. Tabii direkt bu dolmakalem olarak başlamadı. Cebimde çok sayıda kurşunkalem, versatil kalem taşımaktan keyif alıyordum. Hatta bazı kalemleri kesip küçük boy cep kalemi olarak kullanıyordum. O zaman şeffaf Atlas kalemleri popülerdi. Hatta o zamandan beri duran kalemlerim var.
Bir koleksiyonun temelleri böyle atılıyor galiba.
Sahip olmak bir zevk meselesi sahip olduğunu ileriye taşımak ayrı bir zevk. Bir de sahip olup kullanabilmek. Sadece bir koleksiyon yapıp aman artık bunlar dokunulmaz nesneler gibi değil de
Dünyanın üretimi kesintisiz sürdüren en eski saat üreticisi Vacheron Constantin ile en eski müzelerden Louvre arasındaki işbirliği; yazı, tarih ve güç arasındaki ilişkiyi yeniden gündeme getiriyor
1755’ten günümüze kadar saat üretimini hiç ara vermeden sürdüren dünyanın en eski saat markası Vacheron Constantin ile 1793’te kapılarını halka açan Louvre Müzesi arasındaki ortaklık ve işbirliği 2019’da resmen başlamıştı. Vacheron Constantin’in tasarımcıları, minyatür mekanizma ustaları ve uzman zanaatkârlarının, Louvre müzesindeki ünlü şaheserlerden ilham alan yeni saatler üretilmesi planlanıyordu.
Aradan üç yıl geçti, pandemi süreci bu ilginç ortaklığı neredeyse unutturmuştu ki geçen hafta Louvre Müzesi ile Vacheron Constantin ortak bir açıklama ile “Büyük Medeniyetlere Övgü” başlığı altında insanlık tarihinin dört büyük uygarlığını selamlayan (her bir saatten 5 adet olmak üzere sınırlı sayıda) dört yeni saat tanıttı.
Yazı yazmak birçok açıdan fotoğraf çekmeye benziyor hem zamanın ruhunu yakalamak hem de kendimizi kağıt üzerinde görebilmek için basit ama etkili kurallarla günü yakalayabiliriz
1 Gittiğin her yere dolmakalemini ve defterini de götür:
Fikirler ve duygular uçucudur, nerede olursan ol, aklına bir fikir gelebilir. Yazı kalıcıdır, yazmak için mutlaka bir masa olması gerekmez. Yeter ki dolmakalemin ve defterin her zaman yanında olsun, yolda yürürken de yazı yazabilirsin. Metroda, otobüste, lokantada, deniz kenarında yani nerede olursan ol, istediğin yerde yazmak isteyebilirsin, dolmakalemin hep yanında olsun.
2 Dolmakalemini her zaman kullanabilirsin:
Yazmanın mutlak ve özel bir zamanı yoktur. Sabahın köründe, öğle vakti güneş tam tepedeyken veya gecenin bir yarısında yazı yazmak isteyebilirsin.
3 Dolmakalem hayatına karışmaz, hayatının bir parçası olur:
Dolmakalem hayatın boyunca istediğin şeydir, beraber kahve içtiğin arkadaşın ve manevi yoldaşındır. Dolmakalemle yazı yazmak, tıpkı konuşmak, yürümek, yemek, düşünmek, gülmek ve âşık olma
Cy Twombly’nin eserleri basit karalamalar değil, yazı kültürü ve sanat tarihinin önemli işleri arasında yerlerini almış düşünce dolu başyapıtlardır
12 Kasım 2014’te Amerikalı ressam Cy Twombly’nin (1928-2011) “Untitled” (İsimsiz, 1970) isimli karatahta üzerine tebeşirle çizilmiş gibi bir izlenim bırakan eseri “savaş sonrası çağdaş sanat” kapsamında Christie’s Müzayede Evi tarafından New York’ta 69 milyon 605 bin dolara satıldı. (görsel 1)
Ertesi yıl da Sotheby’s Müzayede Evi’nin New York’ta düzenlediği bir başka çağdaş sanat müzayedesinde sanatçının 1968 tarihli benzer bir soyut karatahta çalışması, sanatçı için bir rekor olan 70,5 milyon dolara alıcı buldu. Tuval üzerine yağlı boya ve pastel boya kullanarak yaptığı “İsimsiz” adlı tablosu sanatçının “karatahta” serisinin bir parçasıydı. Sanatçı bu eserleri tablo boyunca ileri geri yürüyen asistanının omuzları üzerine çıkarak yapmış.
Ancak karalama gibi
Önceleri yazı yazmak isteyenler dizlerinin üzerinde, yerde veya birkaç santimetre yüksekliğindeki kısa ayaklı tablalarda yazıyordu. Sonra Leonardo da Vinci’nin öncülük ettiği yüksek masalarda ve ayakta çalışmak moda oldu...
Yazı araç gereçleri arasında kâğıt, mürekkep ve kalem sayılır ama masa herkesin düşündüğü ilk şeyler arasında yer almaz. Ancak çalışma masası kendine özgü kuralları olan başka bir dünyadır. Mesela tablanın yüzeyinin kalemle ve kâğıtla iyi anlaşması için ne çok sert ne de çok yumuşak olmaması gerekir ki üzerinde rahatça yazı yazılabilsin.
Aşiyan Müzesi’nde Tevfik Fikret’in masasını ilk gördüğüm günü unutamıyorum. Şair o masanın üzerine eğilmiş orada yazı yazmıştı. O masa canlı gibiydi, titreşimleri hissedebiliyordum. Güzel masalar insanda coşku uyandırır. Geçtiğimiz yıl Contemporary İstanbul sanat fuarını gezerken de olağanüstü güzellikte bir masa görmüş ve onu bir sanat eseri sanmıştım. Edip Cansever’in
Yazı, sessizliğin mütevazı taşıyıcısı ve düşünen insanların ilacı, kırtasiyeler de yazının kalesi ama zamanın gürültüsü köklü kaleleri bile deviriyor.
İstanbul’da, Sirkeci’de en sevdiğim kırtasiyelere doğru yavaş yavaş yürürken aklıma geçenlerde okuduğum bir haber geldi. İrlanda’nın en eski kırtasiyelerinden birinin kapanışı ile ilgiliydi bu haber. Dublin’de 1927’den beri hizmet veren ve bir aile işletmesi olan Pen Corner, pandemi ve yüksek kira bedeli nedeniyle 31 Mayıs’ta kapılarını ebediyen kapatacakmış.
19. yüzyılın sonlarından kalma altı katlı bir binanın köşesinde yer alan Pen Corner, çeşitli yazı araç gereçlerinin yanında adından da anlaşılacağı gibi daha çok kalem satıyordu. Tamir ve bakım hizmetlerinin de sunulduğu 1920’li yıllardan kalma ahşap çekmeceleri ve vitrinleriyle süslü iç mekân neredeyse hiç değişmeden günümüze kadar gelmiş tarihi kırtasiyeden kalem alanlar arasında Grace Kelly, Cary Grant gibi film yıldızları, Elvis Costello, Kurt Cobain gibi müzik