Koşarken dinlemek için 10 şarkı

13 Eylül 2015

Kime baksam, kiminle tanışsam, kiminle muhabbet etsem koşuyor. Madem memleket koşmaya bu kadar meraklı, o halde buyurun koşarken dinleyebileceğiniz 10 şarkılık listeme... Beğenen paylaşsın!

Koşmayı seven o kadar çok tanıdık oldu ki çevremde yavaş yavaş anlıyorum şu koşu âlemi ayrı bir âlem. Nereye baksam koşudan bahseden insanlar var. Diyeceksiniz ki “Kardeşim sen İsveç’te mi yaşıyorsun?” Yo, Kadıköy’de yaşıyorum. Ayrıca her semtten arkadaşım var koşan. Biraz kafanızı kaldırıp bakın; trafikte, şehir merkezinde, otoban kenarında bir sürü koşan insan göreceksiniz.

Bazen bisikletle dolaşmaya çıkıyorum, onlarca insandan oluşan koşu grupları yanımdan geçip gidiyor. İnsanlar artık sosyalleşmelerini koşuyla yapıyor. Koşmak görünmez bir kulübe üye olmak gibi bir şey. Ama oturmuyorsun, koşuyorsun. Sosyalleşmenin, “networking”in koşar adım hali.

Koşu hadisesine ben çok geç uyandım

Yıllardır tanıdığım “halı sahacı” bir arkadaşım maçları bırakıp sabahları düzenli koşmaya başladı. Önceleri antrenman yapıyor, ne güzel falan diyorduk. Baktık ki sadece antrenman değil olay, adam basbayağı yaşam tarzı yaptı koşmayı. Almış eline Haruki Murakami’nin “Koşmasaydım Yazamazdım” isimli

Yazının Devamı

Müziği gelecekte nasıl dinleyeceğiz?

12 Eylül 2015

Uluslararası Elektronik Fuarı IFA’da bir müzik yazarı olarak teknoloji dinleyiciye neler sunacak, araştırma fırsatım oldu

Internationale Funkausstellung Berlin (IFA) 1923’ten bu yana gerçekleşen, Avrupa’nın en eski teknoloji fuarlarından biri ve tüketicilere yönelik dünyanın en büyük sektörel buluşmalarından kabul ediliyor. Firmalar son tüketiciye yönelik ürünlerini, bu ürünlere dair vizyonlarını, muhtelif ürün gamlarını burada tanıtıyor.


Ben Philips firmasının davetlisi olarak bir basın grubuyla beraber bu fuarın ilk iki gününde kulaklıkları, ev hoparlörlerini, ses sistemlerini inceleme fırsatı buldum. Bir müzik yazarı olarak amacım öncelikle müzik dinleyicisini ilgilendiren gelişmeleri

ve yenilikleri takip etmekti.


Bir prestij eşyası: Kulaklık

Şunu kabul etmeliyiz ki artık dünyada dinleyiciyi doğrudan ilgilendiren, müzik odaklı en önemli teknolojik ürün kulaklık. Kulaklık hem kişiselleştirilebilen bir ürün hem de sizin bütün müzik deneyiminizi derinden etkiliyor. Çoğu zaman ihtiyacımız olan şey sadece bir akıllı telefon ve bir kulaklık.

Yazının Devamı

Bu resme iyi bakın

8 Eylül 2015

Bu bir tenis kortu. Daha doğrusu, tenis kortunun duvarı. Fotoğraf önceki gün New York Times’ta yayımlandı. Yer Sırbistan. Yıllardan 90’lar. O zaman hâlâ Yugoslavya var. Ama ülke dağılıyor, Müslüman-Hıristiyan birbirine girmiş, Avrupa tarihinin İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana en kanlı savaşı, en büyük toplu katliamları gerçekleşiyor. Sırplar, Hırvatlar, Boşnaklar birbirinin kanını içiyor adeta. Evler basılıyor, sniper’lar masum kadınları vuruyor, gece gündüz ağır bombardıman altında kentler var. Kim haklı kim değil’e girmem. Savaşta kazanan yok. Haklı haksız da yok. Savaş savaştır ve herkes için yıkımdır. Benim lafım başka.

Yıl 1993. Küçük bir çocuk o dönem işte bu kortta tenis oynuyor. Etraf yıkılıyor, herkes can derdinde... Ama bu çocuk ve bir sürü arkadaşı bu korttalar. Hocaları onları çalıştırıyor. Anne babaları onları bu korta getiriyor. Her gün bombalar iniyor ama hayat devam ediyor.

Kortun duvarındaki silah izlerine bakın. Gece bombardıman, gündüz tenis. Hayat buydu.

Eminim o zaman bir sürü insan şöyle diyordu: “Biz burada can derdindeyiz, siz orada tenis oynuyorsunuz, vay duyarsızlar...” “Burada kan akarken, siz orada tenis oynuyorsunuz ha... Ülke savaştayken hem de ha...”En

Yazının Devamı

Müzik sektörü nasıl kurtulur?

6 Eylül 2015

Herkes başlıktaki soruyu soruyor, kimse cevabı bilmiyor. Belki soru yanlış. Belki doğru soru “Artık müziğe ihtiyacımız var mı?” Apple Music’i yöneten Jimmy Iovine’in bu konuda ilginç saptamaları var...

Yıl 2007. Karlı bir şubat sabahı saat 10.00’da Rolling Stone’un kurucusu Jann Wenner, New York’taki ofislerinde ikinci katın en sonundaki odasında kocaman yuvarlak masasının başındaydı. Başında derken, bir uçtaki sandalyesinde kaykılmış, ayaklarını da masaya uzatmış, gözleri dışarıda öylece duruyordu.

“Güçtü, eğlence oldu”

Kapıyı tıklattım, bana dönerek oturmamı söyledi. O dönem Rolling Stone Türkiye’nin yayın yönetmeniydim. New York’a rutin seyahatlerim oluyordu ve bu seyahatlerde eğer vakit olursa Wenner’dan randevu alıp konuşmak hoşuma gidiyordu. Sıkıntılarımı sordu, anlattım. Dinledi. Kısa bir sessizlikten sonra “Müzik eskiden dünyayı değiştiren bir güçtü. Şimdi sadece eğlence oldu” dedi. “Hepimiz buna uyum sağlamak zorundayız.” Müzik işi iyi gitmiyordu ve benim bu durumu çok net olarak anladığım an işte bu andı.

1967’de San Francisco’da kurulan Rolling Stone 1977’de New York’a taşındığı günden beri her şey, hem dergi hem de müzik çok değişmişti. Wenner bunun

Yazının Devamı

Şaraplı konser!

5 Eylül 2015

Türkiye’nin Kültür Bakanlığı çok ciddiye alınması gereken bir iş.Ne de olsa ülkemizde hiçbir bakanlığın Kültür Bakanlığı kadar zengin, dünyanın ilgiyle, takdirle izlediği büyük değerleri yok

Alperen Ocakları üyeleri, İdil Biret’in konseri öncesinde Topkapı Sarayı önünde toplanarak protesto gösterisi yapmışlardı.

Altı yıl önce, 2009 yılının 11 Temmuz gecesi BBP’ye bağlı Alperen Ocakları’na mensup kişiler Topkapı Sarayı önünde toplandı ve slogan atmaya başladı. İçerideki İdil Biret konserinde şarap içileceğini duymuşlardı.
İdil Biret’in konser afişlerine yönelen kalabalık tekbir getirerek, afişleri yırttı. Sarayın önünde Türk bayrakları üzerinde toplu olarak namaz kılındı ve Doğu Türkistan’daki Uygur Türkleri için dua edildi.
“Bir şey yapın, can güvenliğimiz yok” diyenlere polis “Vatandaş demokratik tepkisini gösteriyor” yanıtını verdi. Tehditler savuran öfkeli gruba polis, dönemin Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın talimatıyla ancak 22.00’de müdahale etti.

Yazının Devamı

Herkesin keyfi yerinde

1 Eylül 2015

Uçak 90 dakika gecikme-liymiş. Anlayı- şımız için çok teşekkür ettiler. Neden diye sorunca, yoğun hava trafiği nedeniyle yanıtını aldık.

“Neden trafik var? Çünkü trafik var” bunun gibi bir yanıt. “Neden hastasın? Çünkü hastayım.” Descartes bu noktada arıza verir.

Uzatmadık. Biz şanslıyız. Yanımda saatler önce kalkmış olması gereken uçuşa bilet almış bir aile var. 160 dakika rötar yapmış uçakları. Çaresiz öyle bir yayılmışlar ki insan tatilde otel odasında bu kadar yayılamaz. Öte yanda, 90 dakika rötarlı başka bir uçuşun kurbanı başka bir aile. Çoluk çocuk dağılmışlar, yerlerde üst üste oturmaktalar.

***

Bir saat sonra havaalanında bir köşeye oturmuş bekliyorum. Bu oturmayı öyle alelade anlamıyla algılamayın. Burada yer bulmak için kardeş kardeşi vuruyor. Ne badireler atlattık biz şu masanın köşesini bulmak için...

“İki gün tatil yapmış ve azıcık mutlu olmuş olabilirsin ama iki saatte bütün enerjini çekeriz” havayollarının anonsları arasında önümde dağ gibi gazete. Rötarı görünce bari bir şeyler okuyalım diye aldık. Okuyamıyoruz. Çünkü maç var. Tribünün ortasındayız. Aslında havaalanında maç olmayan tek bir nokta yok. Katlanacaksın.

Havaalanı deneyimimizi kökünden değiştireceğini iddia

Yazının Devamı

Lüks restoranlar, sıradan müzikler

30 Ağustos 2015

Masaya, sandalyeye, dekora, perdeye harcanan paranın ufacık bir kısmını da müzik için ayırmak bu kadar zahmetli ve zor mu acaba?

Popüler müzikte cover nedir? Bir şarkının orijinal icracısından farklı biri / birileri tarafından yorumlanması. “The Man Who Sold The World” bir David Bowie şarkısı. Kurt Cobain bu şarkıyı cover’ladı. Yani orijinal bir eseri kendine göre okudu, yorumladı, icra etti.

Cover şarkıcılara özgü değil. Bazen bir şarkıyı enstrümantal hale de getirebiliyorsunuz. Cyndie Lauper’ın pop hit’i “Time After Time”ı Miles Davis trompetiyle cover’lamıştı (hiç hoşlanmam ayrı).

Bazı şarkıların orijinali az bilinir, cover’ları meşhur olur. Bazı şarkıların orijinali bilinir, cover’ları kimsenin umurunda olmaz. Özellikle bu son bilgiden sonra diyeceğimi diyeyim.

Yemekler özenli ama müzik bayat simit gibi

Bazı mekanlar, restoranlar, kafeler müşterilerine en iyi hizmeti sunmak için inanılmaz yatırım yapıyorlar. Bakıyorsun şef filanca restoranın Michelin yıldızlı şefi, masalar filanca tasarımcının imzasını taşıyor, duvardaki resimler ünlü filanca ressamın, çatal bıçak şöyle şahane, sunum böyle inanılmaz, şaraplar bilmem nerenin kavından, garsonlar şöyle iyi...

Peki

Yazının Devamı

Barış festivalinden sanatçı kovmak!

29 Ağustos 2015

İnsanları insan olarak değil; Yahudi, Hıristiyan, Alevi, Ermeni, Kürt diye kategorize etmeye başladığınızda tarafınız, düşünceniz ne olursa olsun saçmalamanız kaçınılmaz oluyor...

Bir insanı kişiliği, tercihleri, fikirleri ve yaptıklarıyla değil; kökeniyle, diniyle yargılamaya ve tanımlamaya başladığınızda bunun sizi iyi ve güzel bir yere götürmesine imkan yok. Öyle olunca bütün Kürtler terörist, bütün Türkler soykırımcı, Yahudiler katliamcı siyonist, Müslümanlar kafa kesen caniler oluveriyor. Elinizden de hiçbir şey gelmiyor.

İspanya’daki reggae festivali Rototom Sunsplash, 1994’ten beri yapılan ve teması barış olan bir etkinlik. Bu yıl enteresan bir tartışmaya sahne oldu. Amerikalı reggae şarkıcısı Matisyahu, festival yönetimince hazırlanan, festival sanatçılarının katıldığı, Filistin’e destek niteliğinde bir videoda yer almak istemeyince programdan çıkarıldı. Festival yönetimi “Bizim görüşümüz, tavrımız belli; buna uymayan sahneye çıkmasın” dedi.

İşin içine sansür ve siyasal linç girer

Matisyahu (Matthew Paul Miller) New York’lu, Yahudi bir müzisyen. Ergenliğinde uyuşturucuyla tanışmış, bir arayışın ardından Hasidik (Ortodoks bir Musevi mezhebi) inancında karar

Yazının Devamı