Otel odasında unutulan fotoğraf

19 Temmuz 2009

İki hafta önceki İstanbul konserinin ardından Carlos Santana’nın The Marmara’daki odasını toplayan temizlikçiler baş ucunda bir resim buldular. Siyah-beyaz resimde Santana onu geçen yıl terk eden karısı Deborah, çocukları ve köpeğiyle görülüyor. Bu resmin ilginç bir hikayesi var 

Bırakın Woodstock’ı, gitar sololarını, albümleri, besteleri falan kenara. Bildiğiniz her şeyi unutun. Ben size bugün onun hakkında başka şeyler anlatayım.
Santana çok ünlü ve zengin biri.
Sağlık ve eğitim konularında yılda dünya çapında üç milyon dolarlık yardım yapan Milagro Vakfı’nın kurucusu.
Carlos by Carlos Santana isimli bir moda markası var. Yıllık cirosu 100 milyon dolar. Meksika’da ülke çapında Maria Maria adındaki restoran zincirinin ortağı. Son yatırımı kendi adını taşıyan bir köpüklü beyaz şarap markası. Ondan da birkaç milyon dolar kazanacak herhalde bu yıl.
1969’da, daha albümü bile yokken ilk ve efsane Woodstock’ta çalan 22 yaşındaki toy Meksikalı değil yani artık.

Yazının Devamı

Rock’n Coke özel hafta sonu!

18 Temmuz 2009

Linkin Park röportajı, plase öneriler, doğrular, yanlışlar ve festivale dair faydalı bilgiler. Hafif Müzik Rock’n Coke özel sayısıyla karşınızda. Sayfayı cırtlatın, katlayıp cebinize koyun


Yarın akşam saat 22.30’u gösterdiğinde dünyanın en fazla satan gruplarından Linkin Park Rock’n Coke sahnesinde olacak. Chester Bennington’a “Alo” dedim, hem yeni projesini hem Türkiye’yi sordum. Önce ona bağlanalım, sonra gelişmelerle karşınızda olalım...
Bennington şu sıra solo projesini çok önemsiyormuş. Dead by Sunrise isimli grupla yapacakları albüm için yıllarca çalıştığını müzik basınını takip edenler biliyordur. O halde oradan girelim konuya...

Şu ara solo projeniz Dead by Sunrise üzerinde yoğunlaşıyorsunuz. Biraz anlatabilir misiniz?
Bu uzun zamandır yapmak istediğim bir şeydi. Linkin Park’ta yaptığımız müzik dışında kendimi farklı şekillerde ifade edebileceğim bir platform bulmak istiyordum. Diğer üye Julian K ile birlikte hayata geçirdiğimiz Dead by Sunrise böyle şekillendi. 

Yazının Devamı

Rijkaard, Denizli ve Daum için seçmece şarkılar

12 Temmuz 2009

Rijkaard’ın alternatif müziği sevdiği anlaşıldı. Peki Denizli’nin romantik şarkıları sevdiğini biliyor muydunuz? Ya Daum?

Rijkaard’ın hayatını Pixies değiştirmiş. Özellikle de 1989 tarihli  “Doolittle” albümü. Geçen hafta Milliyet Spor’da okuyunca araştırdım.
Esas kaynak Fransız So Foot dergisine ait.
Röportajda çok daha fazla detay var müzikle ilgili.
Rijkaard kazanınca sakin sessiz şeyler dinlemeyi seviyor. Hüzünlü müziklerle duygulanıyor. “Nirvana Unplugged in New York” albümüyle mesela.
Zafer onu duygusallaştırıyor.

Yazının Devamı

Emo geldi de geçiyor bile

11 Temmuz 2009

“Emo” haberine gazeteler geç uyandı. Ama memlekette yayımlanan müzik dergilerini takip ederseniz uzun süredir en çok satan şeyin Emo olduğunu bilirsiniz


“Makas Eller”deki Johnny Depp, The Cure’dan Robert Smith, ve “Otomatik Portakal”daki Malcolm McDowell Emo’yu etkileyen figürlerden.

Geçen hafta gazetelerde yayımlanan “Emo nedir, Emo’cular kimdir” haberlerini okuyunca aklıma 10 yıl öncenin vazgeçilmezi “clubber” (kılabır) kimdir, ne yer, ne içer” haberleri geldi.
O zamanlar Aktüel’deydim ve Ercan Arıklı sürekli bu konuyla ilgili haber koymak isterdi. Toplantılarda kendi tarzında kamuoyu yoklaması yapardı.

Yazının Devamı

Santana çaldı Kuruçeşme oynadı

8 Temmuz 2009




Herkes Latin figürleri yapıyor. Ama öyle böyle değil. O ne biçim bel ve ayak figürleridir,o ne kıvraklıktır.Bravo çocuklar...

“Santana geliyormuş” cümlesini kurduğumda aylar önce, çevremdeki bir takım kızlarda bir sevinç dalgası oluşmuştu. Sonra anladım ki Santana bahane.
Kızlar dans etmek istiyor. 

Yazının Devamı

Bu konseri nasıl izlemeli?

5 Temmuz 2009

Haftaya Çarşamba (8 Temmuz) İstanbul Caz Festivali’nin en baba konserlerinden biri var. Bas gitarın üç dev ismi Stanley Clarke, Marcus Miller ve Victor Wooten Açıkhava’da bir konser verecek. Bakın Wooten’dan neler öğrendim

İki haftadır evde hazırlıkları başlattım. Eski bas gitarımı piyasaya çıkardım. Amfinin yanına koydum. Ayıptır söylemesi mahalleyi inletiyorum. Ama bir sorun, neden? Çünkü efsanelerin konseri var. Bas dendi mi akla gelen üç beş büyük müzisyen arasında adı geçen Stanley Clarke, Marcus Miller ve Victor Wooten. Her biri kendi gruplarıyla şahane, ama bir araya geldiklerinde daha da ilginç oluyor. SMV grubun adı. İsimlerinin baş harfleri. Ve üç bas gitarlı bir grup. Peki üç adet bas gitar birlikte ne yapabilir? Konseri nasıl izlemeli? Üçlüyü nasıl takip etmeli? Victor Vooten’a merak ettiğim şeyleri sordum. O da anlattı. 

Üç bas gitar var. Görev dağılımı nasıl?
Grupta herkesin farklı yetenekleri var. Yani herkesin yeri ayrı. Marcus genellikle en dipte, şarkının

Yazının Devamı

Hadise kalıcı olabilecek mi?

4 Temmuz 2009

Hadise’nin “Kahraman” isimli yeni albümünü dinleyince zihnimde beliren ilk soru bu oldu. Neden mi?

Hadise’yi Eurovision’dan önce pek ciddiye alan yoktu. ‘Gurbet ellerde yaşayan, dans şarkıları söyleyen çıtır’ olarak biliniyordu. Gençliği, güzelliği, göbeği ilgi çekiyordu ama dikkat çekmek star olmaya yetmezdi. Kalıcı olmaya da...
Eurovision’dan sonra ise durum farklı. Hadise çok büyük paralara konser veren, Türkiye’de artık herkesin şarkılarıyla dans edip göbek attığı biri. Ve bu albüm onun geleceğini belirleyecek.
Bu tip durumlarda sıkça karşılaşılan bir durum var. Hadise, kariyerindeki en önemli adımı, muhtemelen ileride hatırlamak bile istemeyeceği kötü bir şarkıya borçlu: “Düm Tek Tek...” Aynı telden mi devam etmeli, yoksa yeni bir şeyler mi yapmalı?
 Şimdi bu albüme tüm bu bilgiler ışığında bakalım desem çok sıkılacağız, çünkü şu ana kadar açık oturum tadındayız. Gelin biz ilk izlenimleri paylaşalım. (Yok ben hemen yanıt alayım,

Yazının Devamı

20. yüzyıl işte şimdi sahiden sona erdi!

28 Haziran 2009

Michael Jackson’ın ölümü sembolik olarak İkiz Kuleler’in yıkılmasıyla aynı etkiye sahip benim için...

Cuma sabahı saat 01.30. Telefon çalıyor: “Michael Jackson ölmüş!” Bir David Lynch filmi fantezisi gibi. Az sonra uyanacağım, hepsi rüya çıkacak...
Televizyonun karşısında uykulu gözlerle CNN’e bakıyorum. UCLA Medical Center’ın kapısının önüne hayranlar toplanmaya başlamış. Michael Jackson hakikaten ölmüş.
“İşte 20. yüzyıl şimdi bitti!” diyorum kendi kendime...
 2000’de falan değil. Şimdi bitti. Bundan sonra 2012’de kıyamet de kopar, her şey olur.
*   *    *

Yazının Devamı