Okluk Koyu’nun en gözden uzak yerinde, çamların kıyısında demirli yelkenliden usulca ayrılan bot iskeleye yanaştı, ak sakallı bilge dede misali Sadun Boro o an karşımda beliriverdi
Evet, aynen böyle oldu. Bütün kitaplarını okuyup satır satır kafama yazıp bütün maceralarına sanki ben de oradaymışım gibi tanık olduğum üstat karşımda belirdi. Ben ne diyeceğimi şaşırdım. Tanıyormuşum gibi “Sadun Abi nasılsınız?” dedim. Botu yanaştırdı “Atla bakalım” dedi.
Sadun Boro bugün 86 yaşında. Dünyayı iki kez dolaştığı Kısmet’le yarım yüzyıllık macerası sona erdi. Tekne artık Koç Müzesi’nde.
O Sonbahar isimli, daha konforlu, katamaran tipi yeni teknesinde yaşıyor.
Adeta teftişe çıkıyor
1966’da seyahate çıktığında teknesinde ne buzdolabı vardı ne ısıtıcı. Elektronik cihazlar yoktu, GPS yoktu, otopilot yoktu,
cep telefonu, internet yoktu. Sekstantla, evet sekstantla güneş ve yıldızlardan rasat alıp fırtınalı denizlerle boğuştu ve 3 bin millik okyanusu geçip Karayipler’i eliyle koymuş gibi buldu. Resmen Kolomb’la aynı şartlarda seyahat etti. Ona saygı duyuyorum.
Yaz-kış Gökova’da. Ara sıra devamlı bağlı olduğu koydan denize açılıyor, “Bakalım her yer bıraktığımız gibi yerli yerinde mi?” diyerek adeta teftişe çıkıyor. Ben kendisini Okluk’ta yakaladım. Gayet mutlu, huzurlu görünüyordu. Her daim gülümsüyor, koskoca tekneyi tek başına idare ediyor.
O kadar sakin, sessiz, gizli bir yer ki Okluk bu mevsimde suyun üzeri cam gibi. Sanki ağaçlar aralanmış, Orta Dünya’nın kapıları açılmış, karşımda Gandalf var.
Böyle bir âlem.
Eşi Oda İstanbul’daymış, “Haftaya ben de gideceğim ama şimdiden gözümde büyüyor, duramıyorum artık İstanbul’da, o halini görünce üzülüyorum” dedi.
Koya iki gün önce demirlemiş. İskeleden birlikte taşıdığımız elma ve mandalinaları mutfağa yerleştirdi, hemen bir çay demledi, bisküvi çıkardı, bir anda şahane bir sohbet ortamı oldu yelkenlinin arkasında.
“Kitaplarınızın hepsini okudum, neredeyse ezberledim” dedim.
“İyi halt ettin” dedi.
“Yeni bir kitap yazmayı düşünmüyor musunuz? Sizin döneminizin İstanbul’unu, Marmara sahilini, ilk yelkenliniz Dilnişin’i, Adalar’ı, insanları yani 50’li, 60’lı yılların hikayelerini anlatsanız” dedim.
“Valla onları yaşlanınca yazarım” dedi bir göz kırptı ve kahkaha attı. “Vira Demir çok zamanımı aldı,
o kadar yoruldum ki bir daha cesaretim yok” dedi. “Vira Demir” Türkiye’nin sahillerini koy koy en ince detayına kadar anlatan, bir Türk tarafından yazılmış tek eserdir. Denizciler arasında kutsal kitap diyen de var.
En büyük korkusu Ege koylarının inşaatlarla bozulması. “Buraları kavga dövüş koruyoruz ama nereye kadar” diye endişesini dile getirdi.
Boro oradayken zor!
Bir-iki çay sonra izin istedim, bota atladık, beni getirdiği gibi tekneye, usul usul kürek çekip sahile bıraktı. Gülümseyerek el salladı ve yolcu etti.
Valla o koylara ne zaman otel yaparlar, ne zaman her yer beton olur bilemem ama Sadun Boro oradayken zor gibi geldi bana.
Başlıktaki sorunun yanıtına gelince: Gündeme fazla takılma, dünya senin etrafında dönüyor sanma, mizah duygunu kaybetme ve kendin de dahil her şeyle dalga geçmeyi bil.
PAZAR ALBÜMÜ
“When The Night” - St. Lucia
80’leri sever misiniz? Hani
Madonna da vardır Toto da kadrajda. Ne bileyim Michael’ın da en baba zamanıdır, Van Halen’ın da... O yılların müzikal çeşitliliğinin farklı yönlerine gönderme yapan yepyeni pop albümlerini seviyorum.
Jean-Philip Grobler’e (St. Lucia) muhtemelen mahalleden bir abisi Chicago, Toto falan dinletmiş. “Bak bunlar güzel, iyi. Bunları dinle adam ol” demiş.
O da abisine kulak vermiş gibi bir durum. İç açıcı, sofistike, şahane bir pop albümü.
Haşmet Abi ve zeytin lobisi
Ah Haşmet Abi ah! Bugünleri de mi görecektik?
6 bin zeytin ağacı kesilmiş. Ne için? Termik santral için.
Yani ağaçların sökülmesi daha başlangıç, doğal açıdan yıkım geliyor bölgeye.
Sen ki bir dönem Kuzey Ege yazılarınla gönülleri fetheden, yörenin doğal güzelliklerini, insana verdiği huzuru anlatan, insanlara bu bölgeyi, bu bölgenin insanını, yeşilini sevdiren kişisin.
“Yazık oldu” demek yerine tutmuş “büyük oyun var”, “olaylar derinleşiyor” diye yazı yazıyorsun.
Haşmet Abi peki diyelim büyük oyun var, diyelim ki zeytin lobisinin işi bunlar, tamam hepsi senin dediğin gibi olsun. Diyelim ki doğru.
İyi de o zeytinleri yangından mal kaçırır gibi buldozerlerle köylüleri döve döve sökerlerken hiç mi için sızlamadı? “Oh olsun, iyi oldu” mu dedin?
Bi deyiversene...