Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

AKP’nin parti tüzüğüne göre üç dönem üst üste milletvekilliği yaptıysan artık tamam, görevini fazlasıyla yerine getirdin, sana teşekkür ediyoruz, azıcık kenara çekilip yeni gelenlere yol açman gerekiyor. Bunu biliyoruz.
AKP bu kuralı neden koymuş en başta? Yıpranma var, körelme var, eskime var, işlevsizleşme var, yozlaşma var, güç ve iktidar zehirlenmesi var. Var da var. Bunlar olmasın diye.
Siyasete değişen şartlara göre taze kan gelsin, hareket yeni yüzlerle ve isimlerle geleceğe yürüsün. Mantık bu.
Bu kurala uyan ve yıllar içinde tanınan AKP’li bazı önemli şahsiyetler yeni Meclis’te olmayacak. Hatta Ali Babacan gibi genç siyasetçiler dışındakiler belki bir daha hiçbir Meclis’te olamayacak. Muhtemelen artık emekli olup anılarını yazacaklar. Çok zorladılar, aman etmeyin, biz gene Meclis’e girelim dediler ama olmadı. Partinin en üst düzeyi kuralı bozmadı.
Ben AKP’nin bu kuralını seviyorum. Siyasette olması gerekeni sağlamak için konulmuş bir kural. Olması gereken, değişim ve devir teslimdir. Kimse hayatının sonuna kadar aynı yerde aynı mevkide kalmamalı, aynı işi yapmamalı. Bazen kontrol sende olur, bazen sadece danışılan abi olursun. İkisi de iyidir, ikisi de saygındır.
Bütün Batılı demokrasilerde olan da budur. ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, İspanya, Danimarka, Norveç, Kanada, Avustralya... Hiçbirinde 20 yıl iktidarda kalan bir isim yoktur. Oralarda partiler, kurumlar ve hareketler esastır. Şahıslar gelip geçicidir.
Bizde insanlar kalıcı, sistemler önemsiz. Sistemler insanların sonsuza dek oldukları yerde kalması için tasarlanıyor. İşte böyle bir siyaset coğrafyasında üç dönem kuralı anlamlı.
İyi de... Kendi partisinde zamanında kendi koyduğu bu kuralın mantığına ters hareket eden bir isim var. O isim üç dönem milletvekilliği yaptı. Ardından Cumhurbaşkanı oldu. Şimdi de başkanlık sistemi adı altında bir sistem getirerek uzun süre daha başkan kalmak istiyor. Öyle bir sistem ki adrese teslim ihale gibi olacak. O kişiye uygun biçilmiş bir elbise gibi üzerine oturacak. Allah gecinden versin, emri hak vaki olduktan sonra da o pozisyona kim gelecek, o elbiseyi kim giyecek, o güç dönüp kimi vuracak belli değil. Gelecek değil bugün kurtarılıyor. Geleceği de o zaman düşünürüz havası hakim.
Yani sizin anlayacağınız, üç dönem kuralı iyidir ama benim için iyi değildir ben beş dönem de on dönemde kalırım dediğinizde, o kuralın mantığı ortadan kalkar. Başkaları için üç dönem, benim için sonsuz dönem...
Woody Allen’ın bir lafı var: “Ölümsüzlüğe eserlerimle değil gerçekten ölmeyerek ulaşmak isterim” diye. Bu espri. Ama birileri ciddi ciddi böyle düşünüyor olabilir mi?

Haberin Devamı

Alkışlayarak darbe yapmak

Haberin Devamı

CHP’nin milletçe alkışlıyoruz kampanyası için “Hadiseyi gene ıskalamışlar” diyordum kendi kendime. Ama galiba şu anda gol olmak üzere. Çünkü alkışlayarak darbe yapılacağını iddia eden bir medya var. Bu durumda kampanya tahmin edildiğinden fazla ses getiriyor. CHP bu sıradan ve bence pek de etkileyici olmayan kampanya unsurunu AKP’li medyanın kucağına bırakmış oldu: “Şimdi al bakalım alkış meselesiyle sen uğraş dur. Biz alkışlayalım sana dert olsun, her gün ayrı teori üretirsin, biz de bu sayede gündeme geliriz.” Amaçlanan buysa sanırım başarıya ulaşıldı.
Öte yandan, şu ana kadar anladığımız kadarıyla, CHP kampanyasını Gezi döneminde oluşan sosyal medya kültürüne bina ediyor. İletişim araçlarını buralardan devşiriyor (örneğin @chpretro, örneğin reklamdaki stencil yazı).
İyi de burada bir tehlike var. Hem orijinalleri daha iyi diye düşünür herkes hem de Gezi’nin etinden sütünden faydalanmaya çalışıyorlar der.
Üstelik Gezi terminolojisinin hafiften demode olmaya başladığı bir dönemde bu strateji ne kadar doğru göreceğiz.