Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bülent Ersoy 1980 Ağustos’unda İzmir Fuarı’nda sahneye yeni yaptırdığı göğüsleriyle çıkacaktı. 19 Ağustos’ta konserin hemen öncesi Milliyet’e verdiği röportajda “Artık gerçek kişiliğime kavuşmak istiyorum. Bugüne kadar topluma ters düşen hareketler yaptım, bazı kuralları çiğnedim. Kısaca yapmadığım şey kalmadı” diye anlatıyor duygularını. Hatta ardından soru üzerine ideal erkek tipini bile tanımlıyor: “Her şeyden önce boyu çok uzun olmalı. Yani boyu basketçi boyu olmalı. Bir de bacak sorunu var. Bacaklar çok kuvvetli ve adaleli olmalı. Yani futbolcu bacağı. Yüzü ise çok erkeksi olmalı.”
Ersoy’un cinsiyet değiştirme operasyonu bir yıl kadar sonra 14 Nisan 1981’de gerçekleşti. Ancak o dönem bu kararını kamuoyuyla paylaşıyor ve halk da eyvallah diyor. Sorun yok.
***
Konser günü gelip çatıyor. İlgi büyük. Gazino sahibi “Adı Bülent olanlar konseri bedavaya izleyebilecek” deyince “Bülent benim, hayır benim Bülent” diye kapıya yığılmış olmaları muhtemeldir o gün. Farklı rivayetler var.
Yüzde 99 nokta dokuz nokta dokuz nokta dokuz, hatta nokta dokuzu Müslüman ve muhafazakâr olan halkımız onu her şekilde kucaklamaya hazır. Nitekim kucaklıyorlar da.
Sahnede “Bülent bize ‘yenilerini’ göstersene” tadında (tam sloganı kayıtlarda bulamadım) tezahüratlar başlıyor. Ersoy elbette halkın bu coşkusuna karşılık vermek istiyor. Onlardan göğüslerini esirgemiyor. Açıp gösteriyor.
Sadece 1980 yılı Türkiye’si için değil, bence dünya çapında gayet fantastik, bombastik bir hadise.
***
Halkın Bülent Ersoy’la bir sorunu yok ancak devlet öyle değil. Magazin basını konuyu çok seviyor. Bir süre sonra bu iş “Ahlaksızlık bu” tonuna gelmeye başlıyor.
Ersoy hakkında İzmir Savcılığı soruşturma başlatıyor. Ardından Ersoy, bu soruşturma kapsamında evine gelen hâkime küfredince tutuklanıp Buca Cezaevi’ne konuyor. Darbe oluyor ve sahne yasağı geliyor. Ersoy yurtdışına gidiyor.
Ülkeye dönmesi 1988 yılını bulacak.
***
Bunları neden anlattım? Bülent Ersoy, Deniz Seki’nin hapse girmesi üzerine bir yorum yaptı. Sezen Aksu’nun Seki’ye yolladığı mektup hakkında “Sezen hapse girmedi, ben hapse girdim, iyi bilirim” dedi. Yani “hapis mağduriyeti” kartını çıkardı. Olsun çıkarsın. Nitekim önyargılardan, devletin farklı olanı baskılama, kısıtlama zihniyetinden çok çektiği ortada.
Yalnız aynı açıklamadaki şu cümleye itirazım var: “Deniz Seki’nin uyuşturucu kullanması çok kötü, hiç beklemezdim. Yapmayacaktı, ne gerek vardı.”
“Ne gerek vardı”ya girersek eğer, tarihte Bülent Ersoy diye bir şey kalmaz.
Kimseyi yargılamayalım.
Burada önemli olan ise Seki’nin hapse girmesine dair kamuoyunun zihninde bir “haksızlık, adaletsizlik” algısının oluşması.
Neden böyle oldu, neden kimse adalete inanmıyor, artık onu da uzmanlar araştırsın.

Haberin Devamı

Katiyen röportaj vermeyen starlarımız

Haberin Devamı

Geçenlerde “İşte Benim Zeki Müren” sergisi açılışı vesilesiyle serginin küratörü gazeteci Derya Bengi “Müren ile bugüne kadar yapılmış kapsamlı bir röportajı yok. Olanlar da yetersiz. Kendisini hep magazin basınındaki haberlerden tanımaya çalışıyoruz” diye anlatıyordu Mirgün Cabas’a.
Starlarımız böyledir. Hem magazinden şikâyet ederler. Hem de oturup doğru dürüst röportaj vermekten kaçarlar.
Röportaj verecekleri zaman da öyle şartlar öne sürerler ki “Aman kalsın” dersiniz. Soruları göreyim, yanıtları göreyim, şunu çıkar, buna girme...
Ne zaman starlar ve menajerleri bu kontrollü durumun aslında aleyhlerinde işlediğini anlayacak merak ediyorum. Zeki Müren örneğinden ders almaları lazım.
Yoksa işte şu oluyor, Ersoy’un üzerine kitap bile yazılabilecek 1980 döneminden geriye sadece “İdeal erkek tipim basketçi boylu, futbolcu bacaklı olmalı” cümlesi kalıyor... (bkz. üstteki yazı)