“Deli Bando” öyle pek bildiğiniz alıştığınız türden bir albüm değil, hemen “Pardon bu çalan neydi?” dedirtiyor
Yasemin Mori’nin beklenen albümü piyasaya çıktı” desem ne kadar sıradan bir cümle değil mi? Ama değil. “Beklenen” lafı ilk kez bir magazin klişesi olarak kullanılmıyor bu cümlede. Hakikaten bu kadar fazla “bir yıldır beklenen
ve tam çıkacakken bir türlü çıkamayan albüm” yoktur herhalde. Geçen sene bu zamanlarda yeni albüm geliyor haberleri gündemdeydi. Hatta muhtelif lansman konserleri yapıldı, gazeteciler, müzik basını, konuyla ilgilenen blog ve siteler, e-dergiler, Facebook, Twitter ve muhtelif sosyal medya kuvvetleri albümün çıktığını müjdeledi.
Ama albüm çıkmadı. Çıkar gibi yaptı ama çıkamadı. Kayıtlar yapıldı çöpe atıldı, tekrar yapıldı, uzadıkça uzadı yani anlayacağınız. Ben de uzatmayayım izlenimlere geçeyim.
* Beklediğimize değmiş. Albüm belli çok uğraştırmış ama amacına ulaşmış. Yasemin Mori kafasına koyduğu albümü yapmış.
* Yıllarca her kuşaktan, her türden, erkek ya da kadın minik Sezen Aksu’lar dinledik,
hâlâ da dinlemedeyiz. Yasemin Mori onlardan değil. “Kadın vokal” dendi mi akla gelmeyen, bizde pek olmayan bir türde şarkı söylüyor. Buna “kafasına göre” de diyebiliriz sanırım. Orijinal bir tarz bu. Bu albümde Mori bu tarzını ustalaştırmış.
* Albümdeki şarkıları tanımlamak için
alternatif pop, avangart pop, rock, indie ya da benzeri onlarca tanım ve kategori üretmek mümkün. Ben “sıradan olmayan pop” demeyi
tercih edeyim. Şahane bas melodileri, saksofonlar, piyano, cazın farklı renklerinden altyapılar
birbirine karışıyor bu 10 şarkıda.
* Birbirinden farklı tarzları Mori çok iyi bir araya getirmiş. “Dünya” şahane bir pop şarkısıyken, “Venüs’te Uyandım” neredeyse emprovize caz sularında geziniyor. “Muşta”da indie rock sınırlarında dolaşıyoruz, “Ustura” Björk tarafından coverlanan bir Led Zeppelin şarkısı gibi. “Gerenimo” albümdeki şarkıların düzenlemelerini yapan Korhan Futacı’nın etkisinin en fazla hissedildiği şarkılardan. Futacı Tamburada, Dandadadan’ın ardından Korhan Futacı ve Kara Orkestra adıyla devam ediyor bir yandan kişisel kariyerine. Mori’nin tarzında ve müziğinde etkisi büyük. Albümde bu durum hissediliyor.
* Mori’ye eşlik eden müzisyenler arasında Çilekeş’ten tanıdığımız Görkem Karabudak, Tamburada ve Dandadadan’ın ardından halen 123 ile müziğe devam eden Berke Can Özcan da var. Tek tek isim saymadan şunu söyleyebilirim, grup bazen iyi bir blues ya da rock grubu gibi çalıyor, bazen Danimarka’dan gelmiş bir caz ensemble gibi. Mori herhalde bu ekip olmasa bu işi başkalarıyla yapamazdı.
* İlk albüm “Hayvanlar”ı beğenenler eminim daha ana akıma yakın bir ikinci albüm bekliyorlardı. Mori çizgisini bir kademe daha geliştirip indie rock’tan caza uzanan yeni bir tarz yaratmış kendine. Kimi zaman bağırarak kimi zaman fısıldayarak şarkı söylüyor
ve sahnede bir tiyatral kişilik yaratıyor. Bu bir sahne “persona”sı mıdır yoksa kendi de böyle biri midir bilemiyorum. Tek bildiğim ters bir şey yok müziğinde.
* Alternatif müzik denen alanın tekdüzeleşmesinden de, popun sıkıcılığından da, seri üretim şarkılardan da sıkıldım. İster avangart deyin, ister alternatif, ister indie, ister “uçmuş ya bu kız”; yeni ve güzel bir şeyi temsil ediyor bu albüm. Ve insana kendini dinletiyor. Tavsiye ederim...
İTİRAF EDİYORUM
* Caddede, sokakta, vapurda, meydanda yanımıza yanaşıp dergi satarak destek toplamaya çalışan gönüllü Greenpeace’çilere bundan
sonra şöyle demek istiyorum: “Naber çocuklar, Ayşe Arman nasıl? Elinde tuttuğu buz ne durumda, erimiş mi?”
* Sabahın ilk kahvesini “Günaydın” diyerek önümüze bırakan kadın-erkek-yaşlı-genç-tonton-gıcık-mesafeli-samimi bütün garsonlar, dünya sizin omuzlarınızda dengede duruyor.
* Bayramda Avrupa, Balkanlar ve Ortadoğu’nun en büyük Türk şehri Paris olabilir. Marais’si Cihangir, Mabillon’u Asmalımescit, St. Michel’i Sultanahmet mübarek Paris’imizin. AB’ye girmemişiz ne gam, Paris’e giriyoruz her bayram...
* “Dinlemekten hiçbir zaman sıkılmayacağım albümler” listemde Drums’ın “Portamento”su giderek yükseliyor.
CUMARTESİ ALBÜMÜ
“Oshin” Diiv
New York’lu gitarist Zachary Cole Smith’in projesinin adı Diiv. İlk albümleri “Oshin” bu yılın başlarında yayımlandı. Kimi zaman shoegaze denen içe kapalı, kendi halinde melodiler ve arpejler, kimi zaman 80’lerin pop estetiğini yansıtan keyboard melodilerinin havada uçuştuğu dans şarkıları,
The Cure efekti yaratan gitarlar, belli belirsiz bir vokal. Dum Dum Girls, Wild Nothing, Beach Fossils (Smith’in eski grubu) gibi indie aleminde isim yapmış isimlerden bazılarını yayımlayan Captured Tracks’ten çıkan albümde “Human”, “Past Lives”, “Sometime” benim ilk dinleyişte dikkatimi çekenler. Bu albümü dinleyince hayatınız değişecek, daha zengin, yakışıklı, güzel ve daha mutlu olacaksınız, ayaklarınız yerden kesilecek falan diyemem ama cumartesi albümü olarak gönül rahatlığıyla öneriyorum. Diiv kasım ve aralıkta Avrupa’yı turluyor. Bir hafta sonu tatili yapmak isteyenler bir yerlerde denk getirmeyi düşünebilir.
Gizli ajanda!
* 3 Kasım: Babylon’daki Mouse on Mars konseri’ne git. Son albümleri “Parastrophics” şahane olmuş, onu da dinle gitmeden.
* 8 Kasım: Garajistanbul’daki DJ Shadow konserine git, tanış, muhabbet et, ikinci el plak satın alınabilen enteresan siteler falan öğren üstaddan...
* 11 Kasım: Küçükçiftlik Park’taki Thin Lizzy’y izle, sahne arkasına gir, Brian Downey
ve Scott Gorham’san Phil Lynott ve Gary Moore hikayeleri dinle, rahmetlileri şöyle muhabbetle bir an, bağıra çağıra “Boys Are Back in Town”ı söyle.
* 22 Kasım : Yırtık kotu ve yırtık Manic Street Preachers tişörtünü giy, “Fucked Up”ı izlemeye git. Mümkünse “heybetli” solistlerinin muhtemel ocakbaşı macerasına tanık ol...