Genç, amatör, çiçeği burnunda... Adını siz koyun. Türkiye’nin dört bir yanından 300’den fazla grubumuzu dinledim. Şunu öğrendim: Bugün yeni gruplar Manga gibi müzik yapmaya özeniyor. Ama gitar ve davul çalmayı bildikleri halde şarkı söylemeyi pek beceremiyorlar. Önerilerim var tabii ki
300 küsür adet grup, daha fazla sayıda şarkı, binlerce gitar solosu, binlerce davul atağı, bir sürü vokal, geri vokal, ince sesler, kalın sesler, bağıranlar, mırıldananlar, yalnızlıktan ölenler, mutluluktan uçanlar...
Miller Music Factory yarışmasının jüri üyelerinden biriyim ve her sene bu zamanlar gelince bir yoğunluk bir heyecan ve hafif bir yıpranma geçiriyorum. Çünkü benim de içinde olduğum jüri adaylar arasından 10 tane isim belirliyor ve bunlar internette yapılan halk oylamasıyla finale kalıyor. Halk oylaması 11 Ocak yani pazartesi başlıyor, siz de beğendiğiniz gruba orada oy verebilirsiniz.
Gelelim benim gözlemlerime...
İyi söz yazmak için Türk yazarları okuyun!
- Yıllardır bu tip yarışmalarda jüriyim. Eskiden Duman, genç grupların en fazla örnek aldığı gruptu. Herkes Kaan Tangöze gibi şarkı söylemek istiyor, sesini ve tarzını ona benzetmeye uğraşıyordu. Sonra bir dönem Mor ve Ötesi popüler oldu kısa bir süre. Şimdi ibre tamamen Manga’dan yana. Neredeyse bütün intro’lar Manga. Herkes Manga gibi müzik yapmak istiyor.
- Vokaller zayıf. Solistler, üzülerek söylüyorum, şarkı söylemeyi bilmiyor. Eğitim şart değil. Zaten şarkı söyleyebiliyorsanız kimse size nereden mezun olduğunuzu sormaz. Ama söyleyemiyorsanız bunun farkında olmalısınız ve profesyonel yardım almalısınız. Bu noktada bir-iki istisna dışında neredeyse herkes sınıfta kalıyor.
- Şarkı sözleri çok zayıf. İyi gitar ve davul çalan müzisyenler iş söz yazmaya ve vokale gelince oyundan düşüyor. Kullanılan ifadelere falan bakarsak çoğu kitap okumuyor, dili kullanmayı bilmiyor, edebiyatla ilgilenmiyor. Özellikle de yerli edebiyatımızla. Yazarlarımızla. Bu çok önemli. Müzik notalardan ibaret değildir.
Eurovision’a gitmek/gitmemek...
Kim gidiyor? Manga. Belli oldu. Sene başından beri Eurovision için adı geçen isimler fikirlerini söylemişler. Özetle Hayko “Ciddiye almıyorum” diyor. Emre Aydın “Teklif gelse de gitmem.”
Şebnem Ferah benim sorum üzerine açıklamayı önceden yaptı. “Düşünmüyorum” dedi geçen hafta.
Keşke diğer isimler de Eurovision konusundaki fikirlerini gidecek isim açıklandıktan sonra değil de aylar önce adları ilk geçtiğinde ifade etselerdi. Daha
samimi olurdu.
Eurovision bugün Türkiye’de kitlesel bir sanatçı olmanın en güzel yolu. Rock gruplarına ise pek yaramamıştır. Ne Athena ne Mor ve Ötesi kimseye yaranamamıştır. Hayranlar beğenmez, kamuoyu mızmızlanır.
Bakalım Manga’ya yarayacak mı? İşleri zor. Kendilerine başarılar diliyorum.
Hande Demet el ele, şaşırmak niye?
Hande Yener-Demet Akalın arasındaki muhabbet insanları bir şaşırttı bir şaşırttı. Kavgalılarmış, şimdi barışmışlar, hepsi reklammış. Bu şov dünyasıdır arkadaşlar. Dün küs olan bugün barışır. Basın dünyasında da birbirinin arkasında küfreden bir sürü insan sonradan dost olabiliyor. Hande ile Demet neden olmasın?
Siyasilere bakın. Her gün küfredenler seçim yaklaştı mı işlerine geliyorsa sevgi mesajları yollamaya başlıyor.
Nasıl oluyor da oluyor, onu bilemem. Benim işim yargılamak değil.
Ama şunu söyleyebilirim. “Şov mast go on” olan yerde bunlar normaldir.
Ayrıca siz kimseyle kavga edip sonradan canciğer olmadınız mı?
Haydi haydi doğru söyleyin şimdi...
Morrissey’in en sevdiği müzik yazarı grubuyla geliyor!
Manchester İngiltere’nin müzik tarihinde mühim bir yer. Joy Division’dan Oasis’e bir sürü grup çıkarmış bünyesinden. Artı müzik akımları, acayip kulüpler ve trendler (“24 Saat Parti İnsanları” filmini izlemeyen kalmasın). Punk ve türevleri dediniz mi Manchester... Bunlardan biri 28 Ocak’ta İstanbul’da olacak. Adı The Membranes. Manchester müzik sahnesi hakkında şahane bir sürü kitap yazan müzik yazarı John Robb’un (Guardian’ı takip edenler adını bilir) bas çaldığı grup 1977’de tam muhabbetin göbeğinde kuruldu, 1990’da dağıldı. Ancak bu yıl yeniden bir araya geldiler. Bant’çıların (bkz. Bant dergisi) düzenlediği
“City Star Nights by Converse” konserlerinden biri. Yer Beyoğlu’ndaki İndigo.
Morrissey’in tek sevdiği müzik yazarıymış Robb. Valla bir kişi bile fazla. Müzik yazarı dediğin, müzisyenlerin nefret ettiği adamdır...
Bu hafta izlediğim en iyi şey!
Leonard Cohen- “Live At The Isle of Wight”
35 yaşında, kafası “bin beşyüz” bir Leonard Cohen. Az önce sahneden Jimi Hendrix inmiş. 600 bin kişi var. Tamamen siyasi ve tamamen öfkeli bir kalabalık. Acayip ajiteler... Cohen’i meraklısı Türkiye’ye geldiğinde gitti izledi. Ama onu bir de eskiden, tam da zamanın ruhuna denk düştüğü yıllarda izlemek vardı. 1970 yılındaki Isle of Wight konseri böyle bir konser. The Who da var Doors da. O zamanki dünyanın ruhunu, geleceğe bakışını anlamak için bu konseri izleyin. Sedece müzik değil, orada bir felsefe var...
Isle of Wight hâlâ düzenleniyor. Woodstock’a İngilizlerin yanıtı olarak başlamış. Zamanında Avrupa’daki en büyük iş. 2010’da belli olan isimler arasında The Strokes da var bilginize.