Ölüm ölümdür.. Ölümün hayırlı sonucu olmaz ama galiba oldu..
Barış süreci açısından oldu..
Kürt tarafının da..
Türk tarafının da samimiyeti test edildi.. Sınav geçildi..
Meseleyi biraz açalım..
İmralı süreci başladığı günden itibaren ‘sabotaj’ korkusu yaşanıyordu..
Herhangi bir eyleme karşı nasıl tepki verileceği bilinmiyordu.. Habur girişi hafızalardaydı.. Silvan saldırısının sonuçları ortadaydı..
Madende kazalar niye oluyormuş? Maden işçisinin sağa sola borcu olduğu için..
Hoppala ne alakası var?
İşçinin kafası borcuyla meşgul olduğundan konsantrasyon problemi yaşaması muhtemelmiş.. Bu da büyük riskmiş..
Ne yapacağız?
Borcu olan işçiyi işten atınca sorun çözülecek..
*
Balyoz kararının bu kadar çok tartışılmasının nedeni ortada.. Çoğu suçlamanın somut delili yok.. Savcı suçlamış, mahkeme kabul etmiş, tutuklamış, yargılamış, mahkum etmiş ama dayanağı yok..
Mesela..
Bazı askerlerin adı darbe listesinde yer almış..
O kişiler haberimiz yok demiş..
Savcının, sanığın haberi olduğunu kanıtlaması gerekirken sanığın haberi olmadığını kanıtlaması istendi..
Bu mümkün değil tabii..
Bir kısmı o tarihlerde yurtdışında olduğunu, açık denizde olduğunu kanıtladı yine de sayılmadı..
İmralı’daki ‘masa başında’ yol haritası da yapılmıştır herhalde.. Mutabakat olmasa gizli görüşme en yetkili ağızdan açıklanmazdı..
Peki, yol haritasında ne var?
Şöyle mi?
Silahların susması, PKK’lıların sınır dışına çıkmaları, silah bırakmaları, dağdan inmeleri..
Karşılığında!..
Oraya geleceğim..
Başbakan çözüme giden zincirin en önemli halkasını Nijer’de açıkladı..
Konuya girmeden şu notu düşelim.. Dünkü konuşması dört dörtlüktü.. Muhalefet partisinin rolünü iyi çizdi.. Sorunu çözecek olanın iktidar partisi olduğunun altını çizdi.. Toplumsal barışa destek verdiklerini söyledi..
Gelelim oyuna gelmeme meselesine..
Kılıçdaroğlu’nun ‘Adalet ve Kalkınma Partisi’ne yeni bir kredi açıyoruz’ sözlerini Başbakan’ın elinin tersiyle itmesi mahalleyi karıştırmış, çözüm isteyenleri şaşırtmıştı..
Başbakan CHP’yi küçümser üslupla; sen nereye kredi vereceksin, sen krediye muhtaçsın demişti..
Bu sözlerle Başbakan’ın ne yapmak istediği belliydi..
Bunca yıldır izliyoruz öğrendik..
Amacı şuydu..
İstanbul’a akşamüstü kar bastırdı, görüş azaldı.. Berbat bir hava oldu..
Aklıma Cemil kaptan ve mürettebatı geldi..
Sahi ne oldu o iş?
Ne sonuç alındı?
Bir ay oldu..
Aralık ayının ilk günleriydi, fırtına acayipti.. Cemil kaptan ve ekibi batan bir gemiye yardım için denize açılmışlardı..
Aslında açılamamışlardı, limandan çıkamamışlardı..
Mesele döndü dolaştı dürüstlük engeline takıldı.. O bariyeri bi aşsak.. Kürt meselesini de, PKK meselesini de, terör meselesini de çözeceğiz..
Aralarına ‘dürüstlük’ kavramı girmese, iktidarla ana muhalefet el ele verebilse, kangrene dönen sorun daha kolay çözülecek..
Lakin, olmuyor işte..
Başbakan CHP liderine.. CHP lideri Başbakan’a aynı çağrıyı yapıyor..
Dürüst ol..
Mesele de burada kilitleniyor..
Galiba son viraja girdik.. Önümüzdeki yol uzun olabilir ama umut katsayısı çok yüksek.. Neden mi öyle? İyimser olmamız için birçok neden var.. Sıralayalım..
Bir: Politikacısı, gazetecisi, yorumcusu iyimserlik içinde..
İki: Herkes sürecin, görüşmelerin sabote edilme ihtimalinin farkında.. Bu sebeple sabote girişimleri pek bir işe yaramayacakmış gibi duruyor..
Üç: Konunun tarafları veya sürece katılanlar diyelim.. Zarar görmesin diye konuşmaktan çok susmayı tercih ediyor.. Konuşmak zorunda olanlar da temkinli dil kullanıyor..
Dört: Kürt açılımı döneminde Habur girişinde yaşananlardan da.. Oslo sürecinin baltalanmasından da gerekli dersler çıkarılmış..
Beş: Bir iki yayın organı hariç medyanın tamamında olumlu hava esiyor..
Altı: En önemlisi ana muhalefet partisi iktidar partisine destek çıktı.. CHP lideri: Adalet ve Kalkınma Partisi’ne yeni bir kredi açıyoruz. Çözün sorunu dedi.. İktidarın elini güçlendirdi..