Böyle durumlara kaderin garip cilvesi derler.. Kaderin oyunu da diyebiliriz..
Neyi mi?
İzah edeyim..
İktidardaki partiyi nasıl tanımlarsanız tanımlayın.. Sosyolojik gerçek şudur.. Kurulucuları da, o çatı altında siyaset yapanlar da, hatta oy verenlerin ezici çoğunluğu da kendisini dindar olarak tanımlar..
İktidarın her kademedeki yöneticisi, meramını genelde İslam’ı referans göstererek anlatır..
Ayetlere atıf boldur..
Meseleleri açıklarken ayetlere başvurmak gelenekleridir..
Nedir bu sorular.. BİR: Türkiye laiklikten ayrıldı mı?
İKİ: Demokrasiden saptı mı?
Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin (AKPM) Türkiye raporu nisan ayında yayımlanacak..
Merak edilen şu.. Raportörün; ‘Türkiye demokrasiden ve laiklikten ayrıldı’ tespiti veya görüşü rapora girecek mi, girmeyecek mi?
Avrupa Konseyi’nin bileceği iş.. Raporu beklemeyelim, gelin bu iki soruya biz yanıt verelim..
Bizi bizden iyi bilecek halleri yok ya..
Kolay tutukluluk demek; gerekçesiz tutukluluk demek, nedensiz tutukluluk demek..
Savcı talep eder, hâkim basar imzayı; doğru hapse!..
Niye, neden, gerekçe?..
Gerekçe yok, görünen lüzum üzerine!..
Kaç ay?
Orası meçhul, tutukluluk gerekçesiz olunca haliyle uzun da oluyor..
Türkiye’den kısa bir süre uzakta kalınca.. O süre zarfında memlekete yönelik antenleri kapatmışsanız bile fazla zorluk çekmezdiniz..
Memleketin dertleri aynı dertler.. Siyasilerin demeçleri aynı demeçler.. Gündem üç aşağı beş yukarı aynı gündem olurdu..
Gündemden hiç kopmamış, hiç uzaklaşmamış gibi lafa girerdiniz.. Bu duyguyu çok yaşadım.. Ama bu sefer biraz farklı oldu..
Memleketin havası dönmüş.. Yıllardır asker aleyhtarı rüzgarlar esiyordu.. Bunlar zaten darbeci, bunların ağabeyleri de ağababaları da darbeciydi, alayını atalım içeri, gözlerinin yaşına bakmayalım söylemi egemendi..
Yahu, hepsi öyle değil diyenin de.. Hukuktan bahsedenin de.. Adalet lafını telaffuz edenin de üstüne çullanılıyordu.. Kendilerini ‘misyon medyası’ olarak tanımlayanların misyonu buydu..
*
Yurda dönünce gördüm ki bu hava değişmiş.. Rüzgar askerden yana esmeye başlamış.. Delilsiz, gerekçesiz içeri atılanların mağduriyeti konuşulmaya başlamış..
Söyleyen zamanında söylemiş.. İstanbul’un taşı toprağı altın.. Binaları dik dik bitmiyor.. Kentte bir yerden bir yere gitmek imkansız hale geldi..
Herkes burnundan soluyor ama siyasal iktidar İstanbul sınırları içinde iki yeni şehir kurmaya hazırlanıyormuş!..
Bildiğiniz şehir.. Başakşehir gibi adı şehir değil.. Kendi şehir olacakmış!..
1.5 milyon nüfustan bahsediliyor..
Yeni havaalanının yakınlarında olacakmış, çok modern olacakmış, iddialı meydanları olacakmış, altyapısı sağlam olacakmış..
Amaç neymiş?
Başbakan, kendisini ağır dille suçlayan Ahmet Türk’e aynı ağırlıkla yüklenince ortalık hafiften gerildi..
Süreç durdu mu, ipler koptu mu telaşı başladı.. Telaşa neden olan sadece polemik değil.. İçlerinde Ahmet Türk’ün de bulunduğu BDP heyetine İmralı’ya gitme izninin verilmemesi.. BDP Eşbaşkanı Demirtaş adını koydu:
Bu haliyle süreç askıdadır..
Deniyor ki; Türk’ün cenazede söylediği o sözleri Başbakan duymazdan gelseydi.. Kaynamış gitmişti.. Süreç aynı hızla ilerleyecekti..
Doğru ama Başbakan sessiz kalamazdı..
Niye?
Yeni Türkiye kurulmuş.. Türkiye’nin paradigması değişmiş.. Eski paradigma tarihin çöplüğüne yollanmış.. Müthiş bir değişim yaşanıyormuş..
Amma velakin...
Bu yeni paradigmayı birileri anlamamış.. Değişim sürecini kavramamış..
İktidara yakın duranların ağzından bu sözcükler eksik olmuyor..
Konu ne olursa olsun, ezberlemiş gibi aynı cümleyi kuruyorlar; yeni Türkiye’nin paradigmasını zamanında kavrayamadılar..
Kim onlar?
Mesela, CHP..
Hep şunu söylerler; tenis ayakla oynanır, kafada biter. Oyunu kafanda çözersen, rakibi alt edeceğine inanırsa, kazanırsın.
Dün sabaha karşı aynen böyle oldu. 19 yaşındaki ABD’li Sloane Stephens, şampiyonluğun mutlak adayı Serena Williams’ı evine gönderdi.
İki tenisçi arasında uçurum var.
Biri WTA listesinde üçüncü sırada diğeri 25. sırada... Williams 9750 puan toplamış, Stephens 1666 puan... Fark bu kadar büyük...
O zaman büyük sürpriz?
Değil... Tenis’te sürpriz zor. Futbol değil ki şans golüyle rakibini devir.
***