Cumartesi günü Londra’da 250 binden fazla kişi hükümeti protesto etti.. Yürüyüşü sendikalar organize etti.. İşçi Partisi lideri Ed Miliband da katıldı..
Dertleri neydi? Ekonomik önlemler.. Kemer sıkma politikası.. İşsizliğin yüzde 8’lere çıkması..
Böyle bir gösteri, yürüyüş, protesto bizde olsaydı, ne olurdu?
Ekonomik nedenlerle olsaydı.. Dünyanın en pahalı benzinini tükettiğimiz için, en pahalı etini yediğimiz için, işsizlik oranı yüzde 13 olduğu için..
Diyelim ki 150 bin kişi Bağdat Caddesi’nden Kadıköy meydanına kadar yürüseydi..
Ne olurdu?
Polisle karşı karşıya gelmeleri, pata küteyi, itiş kakışı, gözaltıları kastetmiyorum..
Karar veremedim.. İyi bi şey mi, kötü bi şey mi? Bilemedim..
Bir ülkede 550 kişilik parlamento için 12 binden fazla adayın çıkmasının anlamı nedir?
İyi mi?
Normal mi?
Kötü mü?
Bakalım..
*
Bugün pazar.. Bizim buralarda hava güneşli, sıcak.. Ama insanın içini ısıtmıyor..
Yüreğimiz geçen hafta öyle soğumuş ki; ne yapsan nafile..
Yürek ısınmıyor, baharı karşılamıyor..
Güneşi göremiyor..
*
Akıl almaz işler oldu.. Polis, basılmamış kitabın kopyalarını aradı..
Bulduklarını aldı, imha etti!..
Önümüzdeki dönem nasıl bir suçlama, nasıl bir yaftalama kampanyası yapılacağı belli oldu..
Parlamenter sistemi savunanlar..
Cumhurbaşkanı’nın yetkileri fazla, doğrudan seçimle geleceği için çift başlılık olur diyenler..
Statükocu..
Darbeci..
Eski düzenin savunucusu ilan edilecek..
Demokrat olmamakla suçlanacak..
Gazeteciler her şeyi bilir, her şeyi duyar rivayeti vardır..
Duymasa da..
Bilmese de çoğumuz bilirmiş gibi yapar ya..
Bu sebeple olsa gerek millet gerçekten her şeyi bildiğimizi sanır.. Yakaladığı gazeteciye aklına gelen bütün soruları sorar..
Vallahi billahi bilmiyorum desen de inandıramazsın.. Kurtulamazsın..
*
Dün kendimi böyle bir pozisyonun içinde buldum.. İki kişiydiler, resmen her konuda çapraz sorguya aldılar..
Libya konusunda yazılanları çizilenleri okuyorum, söylenenleri dinliyorum.. Çoğu kişi karnından konuşuyor.. Mırıl mırıl..
Ne dedikleri, ne istedikleri belli değil.. Askeri müdahaleye ne gereksizdi diyorlar ne de yerinde oldu!
Topu çeviriyorlar..
Gazze’ye niye yapılmadı?
Bosna’da uzun süre beklemişlerdi, bu ne acele..
Kaddafi diktatör de diğerleri değil mi gibi bir araba laf ediyorlar..
Meselenin kenarında kıyısında dönüp duruyorlar.. Saatlerce konuşuyorlar ama ağızlarından iyi oldu veya kötü oldu lafı çıkmıyor..
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın öncülüğünü yaptığı suçu legalleştirme girişimini anlatırken; ‘hayatı zindan etme yasası’ demiştim..
Dün ne getirdiğini anlattım, bugün hayatları nasıl sarsacağına bakalım..
Diyelim ki; iki ünlü isim, biri sinema diğeri spor dünyasının şöhreti olsun..
Diyelim ki; İstinye Park’ta buluştular, iki lokma atıştırırken, saatlerce hemen her konuya girip çıktılar..
Bol bol isim geçirerek dedikodu yaptılar, birilerini çekiştirdiler..
Özel hayatlarını, seks hayatlarını birbirlerine açtılar..
Mutluluklarını, mutsuzluklarını paylaştılar..
Bazen Türkiye’de öyle şeyler söyleniyor ki; aklıma mantığıma sığmıyor.. Açıp ‘Demokrasi Kitabı’na bakıyorum orada da yeri yok..
Tezat şurada..
‘Demokrasi Kitabı’nda yeri yok ama nedense demokrasinin gereği olarak söyleniyor..
Siz ‘ne mesela’ demeden ben söyleyeyim..
Bedelli askerlik meselesi..
Kılıçdaroğlu, bedelli askerlik istediklerini açıkladı, CHP bu konuda yasa önerisi verdi..
Erdoğan, bu beni aşar dedi, milletim karar versin. Seçimden sonra referanduma götürelim halkım ne derse o olsun..