Bu hafta 3 Mart devrim yasalarının 91. yıldönümüydü... Bu üç yasayla öğretim birliği sağlandı, din işleri bakanlığı kaldırıldı, halifelik tarihe karıştı.
Bu yasalar laik düzene geçişin ilk adımıydı...
Ve bu ülke 91 yıl sonra laikliği arar oldu...
Bu boşluğa aniden mi düştük... Hayır... Bakmayın bu ülkede yıllarca iktidarı destekleyen entellerin “Geç uyandık” mazeretlerine. Bugünlere geleceğimiz çok önceden haber verildi. Görmek isteyen gördü. İktidarın nimetlerinden yararlanmak isteyen liberaller, enteller vs. uzun süre görmezden geldiler. Bu iktidara omuz verdiler. Kullanım tarihleri dolunca uyanmış gibi yaptılar.
Değerli yazar Nilgün Cerrahoğlu 14 Temmuz 1996 tarihinde Milliyet’te yayımlanan söyleşide Tayyip Erdoğan’a soruyor:
- Abdullah Gül ile yaptığım röportajda “İktidara geldiğimizde İslam’a aykırı kanun kalmayacak” demişti. Böyle mi olacak?
- RP din değildir. İslam değildir. Ama referansı İslam’dır. Referansımıza ters düşen hiçbir şey yapmak ve yaşamak istemiyoruz...
AKP ile PKK kapalı kapılar ardında yeni bir Türkiye’nin, yeni bir rejimin pazarlığını yaparken... Strateji uzmanı Cahit Dilek, Uluslararası Kriz Grubu ICG’nin Türkiye temsilcisi Hugh Pope’un şu sözlerini anımsatıyor:
“...Demokratik özerklik... PKK ile Türk Hükümeti arasında müzakere edilecek bir konu değildir. Çünkü PKK Kürtlerin temsilcisi değildir. Kürt hareketini temsil ettiğini söyleyen HDP, ülkedeki tüm Kürtlerin yarısından azının oyunu alabilmektedir. Kürtlerin yarısından çoğu Türkiye’nin batısında yaşamaktadır. Bu durum Güneydoğu’da bir demokratik özerkliği imkânsız hale getirmektedir. Bu konu Türkiye’de yaşayan tüm insanları ilgilendirmektedir. Eğer Türkiye’de ademimerkeziyet sistemi tartışılacaksa bu Ankara’da, parlamentoda yapılmalıdır.”
Cahit Dilek “21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü” adlı internet sitesindeki yazısında, Hugh Pope’un bu sözlerinden hareketle şu analizi yapıyor:
“Hugh Pope’un söylediği gibi PKK Kürtlerin temsilcisi değildir, PKK’yı siyasette temsil eden parti, silah baskısıyla bile yüzde 5 - 6 oy alabilmektedir. AKP’nin gerçekte aldığı oy (seçime katılan değil de toplam seçmen sayısına göre bakıldığında) yüzde 30 - 35’tir. Dolayısıyla Türkiye’nin
Faiz kavgası kapalı kapılar ardında yapılacağı yerde kamuoyu önünde yüksek sesle yapıldığı için dolar patlama yaptı... Son iki ayda Türkiye’nin toplam dış borcunun karşılığı 84 milyar lira arttı. CHP’li Umut Oran dün:
- Cumhurbaşkanı, “İnşaat lobisini” batmaktan kurtarmak ve durma noktasına gelen ekonomiyi harekete geçirmek telaşıyla sürekli yanlış yapıyor, diyordu...
Peki diyelim ki faiz iki üç puan düşürüldü. Ekonomi kurtulur mu?
Soruyu, en son rakam ve istatistikleri ele alarak “Tünelin Sonu Kriz” adlı mükemmel bir kitap yazan Bartu Soral’a soruyoruz... Diyor ki:
- Faiz inse bile beklenen sonucu vermez. Çünkü AKP döneminde vatandaşın geliri reel olarak hiç artmadı. Hane halkı borcu çok arttı. 2003 yılında 100 liralık gelirinin sadece 3 lirasını borçlu olan hane halkı bugün 55 lirasını borçlu. O yüzden faiz düşürerek vatandaşı konut almaya sevk edemezsiniz.
Ayrıca faiz inince yabancı sermaye başka adreslere yöneliyor, doların fiyatı yükseliyor. Döviz artınca reel sektörün açığı büyüyor. Zarar eden üretim sektörü yatırım ve harcamaları durduruyor, iflaslar başlıyor vs...
Peki Tayyip Erdoğan neden bu çıkmaz sokağa girmekte ısrar ediyor...
2009 yılı 6 Nisan günü ABD Başkanı Obama TBMM’de konuştu, PKK’ya karşı diplomatik ve siyasi yöntemler önerdi...
Birkaç hafta sonra ABD’de Philips raporu ortaya çıktı... AKP’ye “PKK ile anlaşın” diyordu...
Öcalan’ın 15 Ağustos’ta yol haritası açıklayacağı bildirildi..
Başbakan Erdoğan 23 Temmuz’da Suriye yolunda “Kürt Açılımı yapılacağını” açıkladı...
Adı önce Kürt Açılımı, sonra Demokratik Açılım, sonra Milli Birlik açılımı oldu...
CHP açılıma ilk günden teşhisi koydu:
“Bu açılım dışarıdan dayatılmış bir AKP - PKK projesidir.”
Bir ülke kendi kendine ikide bir yalan söyleyip her defasında kendi uydurduğu yalana inanır mı? Biz inanıyoruz. PKK silah bırakıyor yalanına bayılıyor, her duyduğumuzda arkasına taklıyoruz.
Silah bırakma masalı ilk kez 2009 yılında piyasaya sürüldü. Adı önce Kürt Açılımı, sonra Demokratik Açılım, daha sonra Milli Birlik Açılımı oldu. Habur’da umutlar suya düştü. Daha sonra “çözüm süreci” başladı. PKK sözde silahlarıyla birlikte Türkiye’yi terk ediyordu. Sahte resimlerle halk uyutuldu. Giden birkaç kişi gizlice geri döndü.
Yalanın son adı ise “Dolmabahçe mutabakatı” oldu.
Öcalan’ın gönderdiği ve üzerinde mutabık kalınan 10 maddeyi basınımız “Silahlara veda” gibi başlıklarla veriyor. PKK silah bırakacak havası basılıyor. PKK sözcüleri Kandil’den “Silah bırakmayacağız” diye bas bas bağırsa da... HDP bunun sadece bir “çatışmasızlık önerisi” olduğunu tekrarlasa da... Bazılarının işine yalan söylemek geliyor.
Dolmabahçe’de Öcalan’ın 10 maddelik yol haritası şifreye dönüştürülerek açıklandı. Neden şifrelendi... Çünkü içeriği anlaşılsa kamuoyu tepki gösterecekti. Bu yol haritasının sadece 10. maddesi ne olduğunu anlamaya yeter. Bu maddeyle PKK’nın taleplerini içeren “yeni bir
Yaşar Kemal ağabeyimizi; kocaman bir adamı,kocaman bir yazarı, kocaman bir yüreği kaybettik...
Yaşar Abi’yi anlatmaya kitaplar yetmez... Nerede kaldı satırlar...
Dünyaya, doğaya, insanlara büyük sevgisi vardı. O kadar çok sözcüğü, zengin dili, o kadar ayrıntılı gözlemi o sevgi yaratırdı. Bir kelebeğin uçuşunu bazan 20 safya anlatırdı. Dostu Ara Güler:
“Adam öyle yazoor ki abi,bir damla gözyaşı otuz sayfada yere zor düşooor” diye mizaha vururdu anlatım zenginliğini...
***
Dünyayı ve hayatı nasıl sevdiğini Frankfurt Kitap Fuarında 1997’de anlatıyor:
“Nereden gelip nereye gidersek gidelim. Bu güzel dünyayı, bu ışığı, bu bin renkli toprağı, bu içleri sevinç dolu insanları gördük ya, yaşadık ya... Ya hiç gelmeseydik, bu güzelim dünyayı hiç görmeseydik...”
Çok değil, bir ay kadar önce Şanlıurfa Ceylanpınar’daki bir hudut karakolunda üç askerimiz hayatını kaybetmiş... Genelkurmay bu olayı “Cinnet geçiren bir askerimiz iki arkadaşını vurduktan sonra intihar etti” diyerek açıklamış... Bu açıklamayı tatmin edici bulmayan MHP Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan olayı İçişleri Bakanı Efkan Ala’ya yönelttiği soru önergesiyle Meclis gündemine taşımıştı. Derken benzer bir “cinnet” haberi dün Ağrı’dan geldi. Yapılan resmi açıklamaya göre hudut karakolunda bir askerimiz nöbette cinnet geçirmiş, üç arkadaşını peş peşe vurup öldürmüştü.
Bu cinnet olaylarının arkasında ne var? Lütfü Türkkan’ın yanıtı:
“Bu cinnet iddiaları doğru değil. Eğer doğru ise o zaman ‘Niye hep Doğu ve Güneydoğu’da görev yapan askerlerimiz cinnet geçiriyor da Batı’dakiler geçirmiyor, diye sorarlar adama. Olayın aslı şu; PKK saldırmaya ve askerlerimizi öldürmeye devam ediyor. Ama, iktidar, ‘Çözüm süreci’ dediği sürecin yalan olduğu ortaya çıkmasın, başta asker aileleri olmak üzere kamuoyu süreci sorgulamaya başlamasın, diye ölüm haberlerini cinnet yalanıyla yutturmaya çalışıyor. Gerçeği söyleseler insanları, ‘Çözüm süreci sayesinde artık analar ağlamıyor, Doğu’dan
Meclis’te görüşülmeyi bekleyen, bugün yarın komisyonlara taşınacak kanun tekliflerinden biri de milletvekillerine tanınacak yeni haklarla ilgili... Komisyon ve Genel Kurul’da nasıl maddeler eklenir tam bilmiyoruz. Şimdilik emekli milletvekilleri ile eşleri ve 25 yaşına kadar olan çocuklarına diplomatik pasaport verilmesi teklifi dikkatimizi çekiyor.
Milletvekillerine, görevlerini daha iyi yapabilmeleri, halkı temsilde zorluk çekmemeleri için çeşitli ayrıcalıklar tanınabilir. Fazlasıyla tanınıyor da.. Telefonlarını bile devlet ödüyor.
Ancak Anayasa Mahkemesi’nin geçmişteki iptal kararlarında da belirttiği gibi...
“Parlamento üyeliği ve sıfatı son bulmuş kişilerin artık yurttaşlardan farklı bir statü içinde bulunmaları için sebep kalmamıştır.”
Anayasa Mahkemesi, geçmişte, TBMM üyelerine sağlanan haksız zam ve imkanları Anayasa’nın 12. maddesindeki “Hiçbir zümreye imtiyaz tanınamaz” maddesine dayanarak iptal etmişti. Halen emekli milletvekillerinin ailece bedava sağlık hizmeti gibi ayrıcalıkları zaten var. Emekli maaşları normal emeklinin 7 - 8 katı büyüklüğünde. Hem vekil sıfatınız bitecek hem 4 yıl Meclis’te bulundunuz diye ömür boyu ayrıcalıklar elde edeceksiniz...