Arap Baharı’nı bir demokrasi devrimi diye yutturdular. Oysa ortada ne bahar vardı ne demokrasi. Arap Baharı’nın gerçek amacı, ABD çizgisine uzak yönetimleri yerinden oynatıp işbaşına ABD yanlısı yönetimleri getirmekti.
Bu iş elbet kolay olmuyor. Mısır’da, Suriye’de, Tunus’ta sürekli kan akıyor.
Mısır’da dün ordu birlikleri Adeviye Meydanı’nda Mursi yanlılarına ateş açtı. Bir katliam yaşandı.
Oradaki insanlar sadece (aynen Taksim’de Gezi Parkı’nda olduğu gibi) demokratik direniş hakkını kullanıyorlardı. Vahşet uygulandı. Bizim hükümetin bu olayı kınaması ise kara mizah! Bizimki Gezi Parkı veya Taksim Meydanı’na birkaç saatliğine çıkan insanları tazyikli suyla, biber gazıyla, plastik mermiyle dağıtıyor. 6 kişinin ölümüne yol açıyor. 43 gündür Adeviye Meydanı’nı işgal eden insanların ise bu protestoya hakkı olduğunu savunuyor.
***
Afganistan, Pakistan, Irak, Filistin, Suriye, Mısır, Tunus...
Müslüman dünya baştan başa kan revan içinde... Amerikan politikalarını kapıdan soktunuz mu, önce böler, sonra çatıştırır... Bir daha kapı dışarı etmeniz de zor mu zordur... Ortadoğu o cehenneme soktu kendini.
Ergenekon sürecinde kirli propagandanın ahlak düşkünü senarist ve tetikçileri tam kapasite çalıştılar. O günlerdeki gazete haberlerini hatırlayın... Orhan Pamuk’a suikast yapacaklardı... Ahmet Türk’ü öldüreceklerdi... Ermeni Patriği hedeflerindeydi... Alevi Dernekleri Başkanı Ali Balkız vurulacaktı vs.
Böylece aydınlar, Ermeniler, Aleviler, Kürtler davaya karşı bilendiler.
Suikast planları iddianamede ve gazetelerde ayrıntılı şekilde yer aldı.
Ermeni Patriği Meşrob Mutafyan’la ilgili “Tedhiş Planı Mutafyan” başlıklı planda, eylemin hangi silahla, nasıl ve kimler tarafından gerçekleştirileceği belirtiliyordu. Eylemin lav silahı ile gerçekleştirileceği, hücre başkanının polis memuru Kenan Temur olduğu anlatılıyordu.
Lav silahı gece karanlığında karşı binaların damına yerleştirilecek, Mutafyan evinden çıkarken ateşlenecekti.
İddianamede bu konu sayfalarca anlatıldı. Uzun sorgular yapıldı. Sonra ne mi oldu?
Kenan Temur 13 ay hapishanede yattı. Hem kendisi hem annesi sinir hastası oldu. Sonunda Kenan Temur tek gün ceza almadan beraat etti.
Yargıçlar sendikası açıklama yaptı: “Ergenekon kararları yok hükmündedir...”
Peki ne olacak?
Yargıtay konuya el koymalıdır...
Neden kararlar yok hükmünde? Çünkü karar sürecine yedek yargıçlar Fatih Uslu ve Ercan Fırat’ın da katıldığı kendi ifadeleriyle sabit oldu.
İki yedek yargıç Milliyet muhabiri Esra Alus’a verdikleri röportajda “İddiaları 45 gün boyunca değerlendirdiklerini, kişilerin durumlarını hassas terazide tartar gibi tek tek incelediklerini” vs. anlatarak karara katıldıklarını ifade ettiler. Oysa, CMK’nin 227. maddesi:
“Müzakerede ancak karara ve hükme katılacak hakimler bulunur” diyor.
Yedek üyeler dahil, başka hiç kimse karar odasında bulunamaz.
Başbakan “Tencere tava hepsi bir hava” diye gırgıra vurmuştu önceleri işi...
Şimdi ciddileşti... Tencere tava çalmayı “suç” ilan etti... Önceki gün dedi ki:
“Molotof kokteyli kullanmak suçtur, tencere tava kullanmak suçtur. Onun için tencere tavacıları da çekinmeden sizler yargıya taşıyacaksınız. Her şeyi devletten beklemeyin..”
Geçmişte Anadolu kasabalarından sevilmeyen bürokratlar ayrılırken arkalarından teneke çalınırmış. Ayrıca geçmişte muhalefet partilerinin mitinglerinde içinde yemek pişmiyor diye boş tencere eylemi yapılırdı. Tencere tava çalınırdı. Bu ses yöneticileri ürkütür.
Peki tencere tava çalmak suç mudur?
Yasal olarak suç değildir... Ama günümüzde suç kavramları da değişmiştir...
Nicos Poulantzas’ın “Faşizm ve Diktatörlük” adlı kitabında bu konuda aydınlatıcı görüşler vardır.
Yargıtay’da Balyoz duruşmalarının ilk haftası geride kaldı...
Asrın davası... Asrın iftirası... Asrın dijital darbesi... Gibi adlarla da anılan davanın ilk haftasında iddialardaki çelişkiler ve kanıtların sahteliği mahkeme önüne konuldu.
Genelkurmay’ın duruşmalara ilgisizliği dikkat çekiciydi... Gazeteci Müyesser Yıldız şöyle yazıyor:
“Genelkurmay, Yargıtay’a 250 metre uzakta. Terörle Mücadelenin polisleri bile bellerinde silahlarıyla duruşma salonundaydı ama karargâhtan kimse görünmedi. Başlarına ne işler gelmiş öğrenme, olayın tüm fotoğrafını çekme isteğinden geçtim. Silah arkadaşlığının raconunu yerine getirmelerinden de... Perişanları oynayan, oraya korka korka gelen eşlere, çocuklara, kardeşlere teselli için de mi gönderecek kimseleri yoktu?”
Genelkurmay, Balyoz davasına başından beri gözlemci göndermiyor.
Oysa en azından... Silah arkadaşlarının başına gelenin bir gün kendilerinin başına da gelebileceğini düşünerek izlemeleri gerekmez mi?
Bu arada Yargıtay ve Genelkurmay’ın önündeki demokratik gösterilere çok az askerin katılması da ilginçti. Ankara’da binlerce emekli subay yaşıyor. Nedense evlerinden çıkmadılar. Gezi gösterilerine katılan lise öğrencisi
AKP’nin Meclis kapanmadan önce yangından mal kaçırırcasına çıkardığı Torba Yasa’da Bilgi Edinme Hakkı Yasası’nın ikinci maddesine kaşla göz arasında şu fıkra eklenmiş:
“Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı tarafından uygulanan sınavlara ait soru ve cevaplar bu Kanun kapsamı dışındadır.”
Yani... Bundan böyle artık hiç kimse ÖSYM’nin yaptığı sınavlarda.. YDS, LYS, KPSS, ALES, TUS ve diğerlerinde sorulan sorular ile bu soruların yanıtlarının açıklanmasını Bilgi Edinme Yasası’na dayanarak isteyemeyecek. İsteyemeyince ne mi olacak? Yanlış ve hatalı sorular, sınava girenler tarafından tespit edilemeyeceği için itiraz da edilemeyecek. (Hemen hatırlatalım; son TUS sınavında adayların itirazı sonucu 6 soru iptal edilmiş, 2 sorunun yanıtı değişmiş... 2013 LYS’de 2, YGS’de bir soru iptal edilmişti.) Yanlış ve hatalı sorular zaten bilinmediği için yargı yolunu kullanmak imkânsız hale gelecek...
Başka ne olacak? Yaptığı hemen her sınavda bir skandala imza atan ÖSYM ve onun Başkanı Ali Demir’nin artık başı ağrımayacak... Yaptığı her sınav temiz, açıkladığı her sonuç doğru kabul edilecek.
Sınavlarda kimin hakkı yendi, kime torpil yapıldı hiç belli olmayacak...
Her türlü
Acaba din adamlarının çocuklarla ilişkisi ne alemde? Bunun bir örneğini Milliyet TV’de Nihat Hatipoğlu ile ilgili videoda görebilirsiniz.
Bir açık alanda sohbet toplantısı yapılıyor. Bir kız çocuğu soruyor:
- Odama Justin Bieber’in resmini astım günaha girer miyim?
Nihat Hatipoğlu:
- Kimmiş bu Jus... Ne? Şu 16 yaşındaki çocuk?
- 19 yaşında...
- Daha iyi bir şey bulamadın mı peki?
Balyoz davasının Yargıtay duruşmasında bugüne dek görülmemiş bir yöntem ortaya çıktı.
Avukatlara alfabetik soyadı sırasına göre söz verileceği açıklandı. Avukat Turgut Kazan diyor ki:
- Ben 52 yıllık meslek yaşamımda, benzer bir örneğe rastlamadım. Hangi avukatın, ne zaman konuşacağına bizzat avukatlar karar verir. Eğer uygulamada sorun çıkarsa, iddianame veya karardaki sanık sıralaması esas alınır...
Bir sanığın iki avukatı var diyelim.. Birinin soyadı A ile başlıyor diğerininki mesela Y ile... Biri başlarda savunma yapacak, diğeri sonlarda... Aynı kişiyi savunacaklar...
***
AKP iktidarıyla birlikte... Güdümlü yargı... Kemalist yargı... Gibi basmakalıp laflarla eski yargı düzeni topa tutuldu. 12 Eylül 2010 referandumuyla yeni bir yargı düzeni kuruldu. Teşkilat tamamen iktidarın emrine girdi... Bugün...
Elinde pala ile cinayete teşebbüs eden adam kaçırılıyor...