Açılımın laf cambazları iş üstünde... Her gün ayrı atraksiyon izletiyorlar bize...
Onlara bakarsanız ülke ikiye ayrılmış durumda...
Bir tarafta kendileri, yani açılımcılar var.. Onlar Türkiye’nin demokratikleşmesini, Kürtlere demokratik haklar verilmesini, savaşın bitmesini istiyorlar...
Bir de açılıma karşı olanlar var; onlar kanla besleniyor, insanların ölmesinden zevk alıyor, demokrasiden korkuyor, barış istemiyorlar...
Demagojinin en sefil noktası da burası...
Pek faydası yok ama bir kez daha taşları yerine koyalım...
Açılıma karşı diye yaftalananlar ne açılıma ne demokratikleşmeye karşıdır...
“Darbecilerden hesap soramadık. Darbecileri koruyan geçici 15. maddeyi kaldıramadık.”
Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, önceki gün gazetecilerle sohbet ederken aynen böyle dedi. Bu lafları duyan kişi, Akepeliler Anayasa’nın geçici 15. maddesini kaldırmak istemişler ama önlerine yine birtakım engeller çıkarılmış, o yüzden kaldıramamışlar zanneder.
Gerçek acaba bu mu? CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu’na kulak veriyoruz.
“Gazete arşivleri ortada, isteyen açıp bakar. 25 Haziran Perşembe günü diğer Grup Başkanvekilimiz Hakkı Suha Okay ile AKP Grup Başkanvekilleri Bekir Bozdağ ve Mustafa Elitaş’ı ziyaret ederek geçici 15. maddenin kaldırılmasına ilişkin önerimizi kendilerine ilettik. Bize, teklifimizi parti organlarında değerlendirdikten sonra bir karar vereceklerini ve o kararı kamuoyuyla da paylaşacaklarını söylediler. O gün bugündür hâlâ değerlendiriyorlar!
Netice; geçici 15. madde Ertuğrul Günay’ın partisinin desteğiyle Anayasa’da duruyor. Sayın Günay bunu bilmiyor mu?
Avrupa Konseyi, Türkiye’deki okullarda öğrencilerin söylediği “Ne Mutlu Türküm Diyene” sözünü eleştirmiş.Türklüğümüzden mi mutluluğumuzdan mı daha çok rahatsız oluyorlar dersiniz?Haldun Ertem
IMF Başkanı
Profesör Emre Kongar, 2002 yılının aralık ayında, yani seçimlerden bir ay sonra Cumhuriyet’te yazdığı dizi yazıda AKP’nin muhtemel icraatını şu şekilde özetlemişti:
1 - Adalet ve üniversite dahil, tüm devlette “kadrolaşacak”;
2 - “Kendine bağımlı bir sermaye” yaratmaya çalışacak, bu bağlamda hem yeşil sermayeye hem de Anadolu sermayesinin bazı gruplarına destek verecek, bunları güçlendirmeye çalışacak;
3 - Milli Eğitim’de ve medyada “dinci çizgi”yi egemen kılacak ve bu yolla Türkiye’nin geleceğini etkilemeye çalışacak... Bu öngörü aynen gerçekleşti...
Gerçekleşmeyebilirdi de... Eğer basın (ve vatandaş) AKP’yi ciddiyetle sorgulasa ve bu görevini aksatmadan yürütse AKP bu kadar güçlenmeyebilirdi...
Ne var ki, Türkiye’de mevcut düzen için kalem oynatanlar her gelen iktidarı şirin göstermeyi, karşılığında bir şeyler koparmayı, zamanı gelince de tekmeyi vurmayı siyaset bellemişlerdi...
AKP iktidarını da yağlayıp balladılar... Tayyip Erdoğan değiştim demediği halde “değişti, dönüştü” diye allayıp pulladılar... Koltukladılar. Yolunu açtılar. Ne var ki, bu defa iktidar koltuğunda bambaşka bir kültür ve siyasetin oturduğunu hesap edemediler...
Başbakan Boğaz’ın üzerine üçüncü köprünün yapılmasını savunurken diyor ki,
- Amerika’da bir nehrin üzerinde 500 metre arayla yan yana üç köprü gördüm...
Paris’te Seine nehrinin üzerinde öyle üç - beş değil yan yana tam 37 köprü vardır. Bazılarının arası 500 metreden azdır. Ancak Paris’te bu kadar çok köprü bulunması Boğaz’a üçüncü köprünün yapılmasına gerekçe olmaz. Çünkü nehir köprüsüyle Boğaz köprüsünün ilgisi bulunmaz.
Bir başka inci:
- Bunlar ikinci ve üçüncü köprüye de karşıydılar sonra sıkılmadan üzerinden geçtiler...
Bunu söyleyen üçüncü köprüye zamanında karşı olup yarın o köprüden ilk geçecek kişi, yani kendileri...
İstanbul Belediye Başkanlığı sırasında üçüncü köprüye karşı olan Tayyip Erdoğan bugün neden ateşli bir köprü savunucusu oldu...
Hafta sonu Bursa’da oynanan Bursaspor - Diyarbakırspor maçının başından sonuna dek yersiz bir tezahürat sürüp gidiyor...
PKK dışarı.. Şehitler ölmez, vatan bölünmez.. vb...
Spor rekabetine bu tür sloganları sokmak yakışık almıyor...
Ne var ki, bu sonuç aynı zamanda iktidar partisinin sınırları belirsiz “açılım”ının ve o açılımın doğurduğu tartışmaların tabana yansımasıdır.
Türkiye birçok açıdan hassas noktada...
Almanya’da seçimi Merkel’in kazanması, sosyal demokratların gerilemesi Türkiye’nin (hâlâ kaldıysa) AB umutlarını tamamen suya düşürecek bir gelişmedir...
Bir yandan da komşularla sıfır ihtilaf politikası sürüyor. Suriye ile vizenin kaldırılması iyi... Başbakan’ın İran’a karşı ABD’nin ağzıyla konuşmak yerine tarafsız ve komşuluk hukukuna uygun davranması iyi...
Kayseri Atatürk Stadyumu ve Atatürk Spor Salonu yıkıldı yerine dev bir iş merkezi yapılıyor... Şehrin Ankara çıkışına yapılan yeni stadyumun adı ise Atatürk değil, Kadir Has Stadı oldu...
Fazlı Köksal kendisine ait Blog’da ülkede Atatürk adının silinmesi için kâh sinsi kâh açık yürütülen kampanyadan örnekler veriyor:
Çorlu’da Reşadiye Mahallesi’nde yer alan Mandıracı Caddesi 1. ve 2. sokaklar arasında kalan Atatürk Caddesi’nin adı Şehit Yüzbaşı Ulaş Türk Caddesi olarak değiştirildi...
Kocaeli Yenimahalle Atatürk Caddesi’nin ismi Lozan Caddesi olarak değiştirildi...
Rize Atatürk Stadı yıkıldı yenisinin ismi Recep Tayyip Erdoğan Stadı yapılmak istendi, daha sonra Rize Stadı’nda karar kılındı.
Kaman’da Atatürk Caddesi’nin ismi değiştirilerek, Japon Prensi Tomohito Mikasa’nın adı konuldu...
İstanbul Üsküdar İlçesi’nde bulunan Atatürk İlköğretim Okulu’nun depremde hasar gördüğü gerekçesiyle yıkılıp tekrar yapıldıktan sonra adı Halil Türkan olarak değişti. Kırşehir’de Gazi İlköğretim Okulu yıkıldı, yeni yapılan okula, okul yapımına katkısı olan bir hayırseverin ismi verildi.
İktidar Partisi önünümüzdeki hafta büyük kongresini yapıyor... 2010 yılında erken seçim yapılacağı söylentileri yoğunlaşıyor... Acaba CHP muhtemel bir erken seçime nasıl hazırlanıyor?
CHP lideri Deniz Baykal fevkalade güzel muhalefet yapıyor... Ona diyecek yok...
Kürt açılımı konusunda olsun, Ergenekon davasındaki hukuksuzluklara karşı çıkma konusunda olsun, Deniz Feneri’nde olsun izlediği politika tutarlıdır... Ne var ki, CHP siyasetinde bir büyük eksiklik var...
CHP muhalefette iyi ama iktidarı üstlenme konusunda hazırlık yapmıyor... Bu konuda hevesli görünmüyor...
Deniz Bey, iyi muhalefet yaparak o mevziyi kimseye bırakmıyor ama iktidarı almak için çaba göstermeyerek AKP iktidarının ekmeğine yağ sürüyor...
Örneğin... Parti geçen aralıkta bir program kurultayı yaptı.. O gün bugün siz hiçbir CHP’linin ağzından: “Partimizin yeni programına göre falanca meseleyi filanca şekilde çözeceğiz” sözünü duydunuz mu?
Yeni program şimdiye dek halka yüzlerce kez anlatılmalıydı ama programı halen milletvekilleri bile özümsemiş değil...
Eğer vatandaşa yönelik ufak bir iyileştirme olursa manşetlerde, televizyon haberlerinde bangır bangır ilan edilir. Duymayan kalmaz. Fakir - fukaranın hakkını yontan haberler mi? Onlar sessiz sedasız geçiştirilir. Duyulmaz, sadece yaşanır.
CHP Ankara Milletvekili Zekeriye Akıncı, AKP iktidarında “fakir - fukara, garip - gureba” dan yontulan ya da geri alınan hakların minik bir çetelesini tutmuş. Çalışma Bakanı’na soruyor:
- Emekli aylıklarındaki artışta sadece TÜFE’nin değil, milli gelir artışının da dikkate alınması talebini siz reddetmediniz mi?
- Emeklilere daha düşük aylık bağlamak için emekli aylıklarının bağlanma oranını yüzde 2.6’dan yüzde 2’ye siz düşürmediniz mi?
- Bağ - Kur’a borcu olan esnaf ve sanatkârın “suçsuz ve günahsız” ailesini bile yardım kapsamı dışına siz çıkartmadınız mı?
- İşsiz yurtttaşların yeni bir iş buluncaya kadar sağlık sigortasından yararlanması önerisine siz karşı çıkmadınız mı?
- Daha önce sigortalının dul eşine, sigortalının aylığının yüzde 75’i oranında ölüm aylığı bağlanırken bunu yüzde 50’ye siz indirmediniz mi?