Yarın Bursa’da oynanacak Ermenistan milli maçı için Cumhurbaşkanı Gül, Tarabya Köşkü’nde Bursa Valisi, Emniyet Müdürü ve tribün gruplarının liderleri (amigolar) ile toplantı yaptı. Maçta alınacak önlemler Bursa Valiliği’nce şöyle açıklandı:
- Türk bayrağı dışındaki bayrak ve flamalarla stada girmek yasak olacak.
- Taraftarlar stada girerken çok sıkı şekilde aranacak.
- Taraftarlar içine sivil polisler konuşlandırılacak.
- Tahrik edici tezahürat ve pankart yasak olacak.
- Maça oturma amaçlı karton dahi sokulamayacak.
Bunlar üçüncü sınıf bir sömürge ülkesinin efendisi gelirken alacağı önlemlerdir...
Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin yüz kızartan ev sahipliğini gazetelerde okuduk:
“İki Kıtanın Limanı sergisini gezen Sarkozy, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yanında sakız çiğnedi... Eserlerle hiç ilgilenmedi... Özel deftere de sadece dev bir imza atıp gitti...”
Fransız bakanlar Cumhurbaşkanı Gül ile görünmek istemedikleri için resmi yemeğe katılmadılar.
Le Monde gazetesi Cumhurbaşkanı Gül’e “minimum protokol” uygulandığını yazdı...
Peki bizim tarafta bir rahatsızlık gözlendi mi? Doğrusu o konuda da bir haber almadık.
İsviçre’ye geçelim... Zürih kentinde Ermenistan ile ortak protokol imzalanıyor.
Karabağ’ın işgaline tepki olarak sınırı kapatmıştık.
Kayseri’de bayramda şeker toplamak için evden ayrılan 3 çocuktan hâlâ haber yok. Aileler perişan... Durum yalnız çocuğu kaybolanları değil kaybolmayan ana babaları da endişeye sevk ediyor. Çocukların özgürlüğü kısıtlanıyor. Yüreklerine kaçırılma korkusu salınıyor.
Rakamlar inanılır gibi değil...
2008 yılının 12 ayında kaybolan çocuk sayısı 1444...
Bu yılın ilk 5 ayında kaybolan çocuk sayısı 1592...
Geçen yıla göre bu yıl kaçırılmalarda yüzde 50 artış var...
Ne oluyor bu çocuklar?
Sistemli çalışan şebekeler mi söz konusu?
Cumhurbaşkanı Gül, Tarabya Köşkü’nde konuşuyor:
- Ermenistan’dan alkışlarla uğurlandık, biz de Bursa’da aynı misafirperverliği gösterelim...
Kime diyor bunu?
Bursalı amigolara...
İnanması zor ama gerçek.. Cumhurbaşkanı Bursa’nın Teksas, Kapalıçarşı, Supporters gibi gruplarının liderlerini Tarabya Köşkü’ne davet etmiş... Davette Bursa Valisi, Belediye Başkanı ve Emniyet Müdürü de var. Bursa’daki Ermenistan maçı için tribünlere taktik veriyor... Azerbaycan bayrağının açılmamasını da ricalarına ekliyor.
Kaan Korkmaz soruyor:
- Devletin en tepesindeki kişinin bu konudaki muhatabı emniyet güçleri değil de tribün liderleri olduğuna göre, geçmişte gerçekleştirilen tribün şiddeti ödüllendirilmiş olmuyor mu?
Terörle mücadele mi, müzakere mi? AKP ile diğer partilerin arasındaki şiddetli kavga bu soruda düğümleniyor.
CHP ve MHP iktidar partisini “terörle mücadeleyi gündemine almamakla” suçluyor...
CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, AKP’nin terörle mücadeye yanaşmamasının sebeplerini anlatırken Başkan Obama’nın TBMM’deki konuşmasını anımsatıyor:
- Başkan Obama, 6 Nisan 2009 yılında TBMM’de konuştu. Dediği gayet açık ve net; “Irak’ta” diyor “en büyük, en önemli iki terör örgütü var. Biri El Kaide’dir, biri PKK’dır.” Biz diyor “El Kaide ile mücadele ederken onu - onun tabiriyle söylüyorum- yerinden sökeceğiz, tahrip edeceğiz ve yeneceğiz.” Peki, PKK için de aynı yöntemi öneriyor mu? Hayır, onu önermiyor. Ne öneriyor: “PKK için” diyor “Türkiye sorunu çözmek için Irak hükümetiyle, Kuzey Irak’taki yerel yönetimle görüşsün ve Türkiye’deki Kürtlerin haklarını iyileştirsin...”
* * *
ABD Irak’tan çekilirken bölgenin istikrara kavuşmasını istiyor... Ama bu süreçte PKK’nın ezilmesini istemiyor. Barzani de PKK’ya kol kanat germiş durumda. Bu yüzden Türkiye’ye “Sen Kürtlere haklarını ver, PKK meselesi kendiliğinden hallolur” mesajı veriyorlar. Ne var ki PKK bu plana yardımcı olmuyor. Ne
Sahne sanatçısı Deniz Seki yargıç önüne çıktı... Ne zaman? Tutuklandıktan 7.5 ay sonra... Ve ilk celsede tahliye edildi. Savcının iddianameyi hazırlaması 5 ay sürmüş... Mahkemenin gün vermesi ise 2.5 ay.. Bir ülkede sanık mahkeme önüne çıkmak için 7.5 ay bekliyorsa o ülkede hukuk işlemiyor, adalet çalışmıyor demektir. Neden böyle oluyor? Çünkü Beşiktaş’taki özel yetkili 6 mahkeme, İstanbul dahil tam 12 ildeki tüm mafya davalarına, tüm örgütlü suçlara, tüm terör davalarına bakmak zorunda... Bu mahkemelerde topu topu 24 yargıç ile 21 savcı çalışıyor. Dosyalar yığılmış... Davalar kilitlenmiş durumda...
Yargıç ve savcılar bu yük altında bunalıyor doğal olarak...
Deniz Seki’nin davası 15 Şubat’a atılmış. Yani 4.5 ay sonrasına. Eğer Deniz Seki tahliye edilmese bir o kadar daha hapis yatacaktı.
Ergenekon davası ise başlıbaşına olay... 13. Ağır Ceza Mahkemesi birinci, ikinci, üçüncü Ergenekon davalarının hepsine birden bakıyor. İddianameler 5 bin sayfayı geçiyor. Ek klasörler yüz binlerce sayfa... Bu dava da kaplumbağa hızıyla yürüyor doğal olarak... Ne zaman biteceği yolundaki bir soruya Türk Ceza Hukuku Derneği Başkanı Duygun Yarsuvat şu yanıtı veriyor:
- Ben öbür dünyaya giderim,
Arkadaşımız Fahrettin Fidan, önceki gün DTP kongresinin yapıldığı Selim Sırrı Tarcan Spor Salonu’na girmek için polis kontrol noktasına yöneldi. Üzeri aranmış, tam geçiyordu ki bir polis;
- Elinizdeki gazeteye bakabilir miyim, dedi.
- Hayrola? Gazete işte, neyine bakacaksınız ki?
- Yasaklanmış gazete mi diye bakacağım...
- Şimdi duydum, içeride Apo’un posteri açılmış, siz ona bakacağınıza benim elimdeki gazeteye bakıyorsunuz...
Polis, sakin bir üslupla garabeti izah etti.
- İçeride bir tek polis yok. Hükümet komiseri davet etmedikçe içeriye girmemiz yasak efendim.
IMF’nin ne olup ne olmadığını en güzel anlatanlardan biri Prof. Erdal Yavuz’dur...
Erdal Yavuz, “Sağım Solum Sobe” adlı kitabında IMF’yi sahte doktor Pedro’ya benzetir.
Osmanlı Donanması tarafından bozguna uğratılan Andrea Doria’nın adamlarından olan Pedro, esir alınıp İstanbul’a getirilmiş. Okumaya hayli meraklı olan Pedro, İspanyol gemisinde iken bulduğu bir tıp kitabından bir şeyler öğrenmiş. Kendini İstanbul’da “doktor” diye tanıtmış ve bu sayede köle olarak Sinan Paşa’nın maiyetine girmiş. Uzun yıllar sahte ilaçlarla doktorluk yapan Pedro hayli ün de kazanmış...
Şimdi kitapta Mata ile Pedro’nun bir konuşmasına kulak verelim:
Mata: Bunların hepsi iyileşirler miydi?
Pedro: Hepsi iyileşmez elbette. Ama bir kısmı doktorun tedavisini iyi uyguladığı için iyileşiyorlardı. Bazılarına da ne yapılsa fayda etmiyordu.
Mata: İyileşmeyenler senin yalancı olduğunu söyleyip kızmıyorlar mıydı? Bunlardan nasıl kurtulabildin?