Demek ki bir kazanda yemeği pişirip öğle vakti askeriye ve devlet dairelerine dağıtmayı bizim girişimci elin Fransız veya İngilizi kadar beceremiyor...Şişe sularının ve yoğurtların üzerinde "Danone" markası okunuyor... Demek ki suyu şişeye koyup ya da yoğurda maya vurup satmayı da pek beceremiyoruz...Domatesi veya patatesi Orhangazideki tarladan alıp İstanbulda satmak zor mu? Zor olmalı... Bu işleri artık "Carrefour", "Metro" gibi zincirler yapıyor, bizim malımızı bize satarak aradaki kârı kapıyor.Çayımız "Lipton"dan... Ekmek arası köfte McDonalds... Bankacılık HSBCden...Sanayicim suyu şişelemeyi beceremiyor. Çayı poşete koyamıyoruz. Ama halkımın gönlü zengin.. Gözü yabancı markalarda...Yerli malını beğenmiyor. Yabancıyı görünce üstüne atlıyor. İşadamı, sanayici, üretici, tüketici hep birlikte yabancıya çalışıyoruz. Sonra da oturup fakirlikten, işsizlikten, üretimsizlikten yakınıyoruz.Türkiye liberalleşiyor.. Türkiye küreselleşiyor... Ekonomi özelleşiyor...Gibi büyük lafların şemsiyesi altında Türkiye sömürgeleşti.Ulusal gücünü, ruhunu, onurunu eritti... Nesi var nesi yok yabancıya teslim etti... Hâlâ bir ulusal silkinişi akıl edemiyor, bizi sömürenlerin bizi kurtaracağı hayaliyle
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Özlem As'ın Cumhuriyet'teki haberinden öğreniyoruz ki... Yemek sektörüne Fransız "Sadexho" ile İngiliz "Compass"ın Türkiye ortakları hâkim oluyormuş...
Demek ki bir kazanda yemeği pişirip öğle vakti askeriye ve devlet dairelerine dağıtmayı bizim girişimci elin Fransız veya İngiliz'i kadar beceremiyor...
Şişe sularının ve yoğurtların üzerinde "Danone" markası okunuyor... Demek ki suyu şişeye koyup ya da yoğurda maya vurup satmayı da pek beceremiyoruz...
Domatesi veya patatesi Orhangazi'deki tarladan alıp İstanbul'da satmak zor mu? Zor olmalı... Bu işleri artık "Carrefour", "Metro" gibi zincirler yapıyor, bizim malımızı bize satarak aradaki kârı kapıyor.
Çayımız "Lipton"dan... Ekmek arası köfte McDonald's... Bankacılık HSBC'den...
Leyla Umarın Vatanda yazdığına göre Başbakan Erdoğan bu isteğe iki istekle yanıt vermiş:- Atinaya cami yapılsın... Batı Trakyadaki müftüler seçimle işbaşına gelsin...Oysa bilindiği gibi... Ruhban Okulu Yunanistana değil Türk yasalarına bağlı bir okul... Yunanistanla ilgisi yok...Yunanistanın bir cami açmamakta direnmesi kendi ayıbıdır. Fobisidir.Ama bu bir siyasi mesele değildir, Ruhban Okulunun karşılığı hiç değildir.Ruhban Okuluna gelince... Bilindiği üzre Rum Ortodoks Patriklerinin Türk vatandaşı olması zorunludur. Heybeliada Ruhban Okulu kapalı olunca Ortodoksların dini liderleri nereden yetişecektir?Muhtemelen Beyrut gibi merkezlerde yetişecek, daha sonra Türk vatandaşlığına geçerek ortodoks kliselerinin başına geçeceklerdir...Peki Türkiyede görev yapacak din adamlarının Türkiye dışındaki okullarda (her türlü düşmanca duyguyla) yetişmesi mi iyidir? Yoksa Türkiyede, Türk halkının arasında, müfredatı kontrol altında bulunan Ruhban Okulunda mı?Meseleye bu açıdan da bakmalı, ABD ve ABnin baskısı yoğunlaşmadan çözmeliyiz. Başbakan Tayyip Erdoğanın ABD gezisinde görüştüğü ABD Başpiskoposu Dimitrios kendisinden "Heybeliada Ruhban Okulu" nun açılmasını istemiş. İnsanın geleceğe
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın ABD gezisinde görüştüğü ABD Başpiskoposu Dimitrios kendisinden "Heybeliada Ruhban Okulu" nun açılmasını istemiş.
Leyla Umar'ın Vatan'da yazdığına göre Başbakan Erdoğan bu isteğe iki istekle yanıt vermiş:
- Atina'ya cami yapılsın... Batı Trakya'daki müftüler seçimle işbaşına gelsin...
Oysa bilindiği gibi... Ruhban Okulu Yunanistan'a değil Türk yasalarına bağlı bir okul... Yunanistan'la ilgisi yok...
Yunanistan'ın bir cami açmamakta direnmesi kendi ayıbıdır. Fobisidir.
Şimdi ne olacak?İşler iyice karışacak. Eski Başkan Namık Kemal Pak ve üç üyenin İdare Mahkemelerine açtıkları davaların sonuçları yeni bir karmaşa yaratacak.***Bu hep oluyor... TBMMnin yaptığı yasaların önemli bölümü ya Cumhurbaşkanı ya Anayasa Mahkemesinden dönüyor... Meclis ile hukuk karşı karşıya geliyor.Anayasaya uygun yasa yapmak bu kadar mı zor?Deneyimli bir siyasetçi dostumuz çözümü anlatıyor:- TBMMde Kanunlar ve Kararlar Dairesi diye bir birim var. Hükümetten ya da milletvekillerinden gelen yasa tasarı ve teklifleri önce bu birime geliyor. Burada teknik açıdan inceleniyor. Yasa tekniğine aykırı bir durum varsa ilgilisine bildiriliyor. Ne var ki değerli hukukçuların çalıştığı bu dairenin tasarı ve tekliflerin Anayasaya uygunluğu konusunda görüş bildirme yetkisi yok. Bu daireye en azından görüş bildirme yetkisi verilse hiç değilse iyi niyetle hazırlanmış kimi yasaların yukardan dönmesi önlenmiş olur. Bu yetki de Meclis Başkanının sözlü emriyle verilebilir... Bu kadar basit. TÜBİTAK darbesi hukuk duvarına çarptı. Anayasa Mahkemesi, Başbakan Erdoğanın, TÜBİTAKa başkan atamasıyla ilgili yasayı Anayasaya aykırı buldu. Yürütmeyi durdurdu. Cumhurbaşkanı Sezer bunun üzerine TÜBİTAK
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
TÜBİTAK darbesi hukuk duvarına çarptı. Anayasa Mahkemesi, Başbakan Erdoğan'ın, TÜBİTAK'a başkan atamasıyla ilgili yasayı Anayasa'ya aykırı buldu. Yürütmeyi durdurdu. Cumhurbaşkanı Sezer bunun üzerine TÜBİTAK Başkanlığına atanan Nükhet Yetiş'in kararnamesini imzalamadan iade etti.
Şimdi ne olacak?
İşler iyice karışacak. Eski Başkan Namık Kemal Pak ve üç üyenin İdare Mahkemelerine açtıkları davaların sonuçları yeni bir karmaşa yaratacak.
***
Bu hep oluyor... TBMM'nin yaptığı yasaların önemli bölümü ya Cumhurbaşkanı ya Anayasa Mahkemesinden dönüyor... Meclis ile hukuk karşı karşıya geliyor.
"...İki kardeş babam Burhanettin Efendiyle beraber Almanya Munihte otel "Vier Jahreszeitende"de kalıyorduk. Babamın bir Amerikalı hanım ahbabı vardı. O zamanlarda daha çocuk olduğumdan bu ahbaplığın nereye kadar gidip gitmediğini bilemezdim. Bizim Mrs. Freeman diye tanıdığımız Amerikalı hanım babama çaya geldiğinde onu getiren genç adamcağız oturup Mrs. Freemanı otelin lobisinde beklerdi... Biz iki kardeş otelin lobisinde dolaşıp oynardık. Bizim Avusturyalı "Freulein"ımız adamı hiç sevmezdi. Ve bizi onunla konuşuyor görünce azarlayıp çekerdi. O genç adamın ismi Adolf Hitler idi, kendisini bir daha hiç görmedim, fakat ismini çok işittim..."***Öykü hoş. Pekiiiii... Başbakan Erdoğan, Osman Ertuğrul efendi ile niye görüştü? Ya Nakşibendi Şeyhi Kabbani ile niye?CHP milletvekili Onur Öymen diyor ki:- Başbakanın görüşmelerinin bir sebebi, bir yararı olur. Bunun yararı ne oldu, ben anlamadım. Bu görüşmeleri Dışişleri önermiş olamaz. Peki kim akıl etti? Bu arada arabuluculuk teklifi fiyasko ile bitti. Kıbrıs konusunda MGKde saptanan esaslar unutuldu. Başbakan ayak ayak üstüne atarak mesaj verdi deniyor. Mesaj verecekseniz bacağınızla değil kafanızla vereceksiniz. Abdülhamit torunu Osman
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Abdülhamit torunu Osman Ertuğrul'un adı bu hafta Tayyip Erdoğan'la yaptığı görüşme nedeniyle gündeme geldi. Osman Ertuğrul'un ilginç anıları vardır. Onlardan birini önceki yıl VİP dergisinin yaptığı röportajda anlatmıştı.. Okuyalım:
"...İki kardeş babam Burhanettin Efendi'yle beraber Almanya Munih'te otel "Vier Jahreszeitende"de kalıyorduk. Babamın bir Amerikalı hanım ahbabı vardı. O zamanlarda daha çocuk olduğumdan bu ahbaplığın nereye kadar gidip gitmediğini bilemezdim. Bizim Mrs. Freeman diye tanıdığımız Amerikalı hanım babama çaya geldiğinde onu getiren genç adamcağız oturup Mrs. Freeman'ı otelin lobisinde beklerdi... Biz iki kardeş otelin lobisinde dolaşıp oynardık. Bizim Avusturyalı "Freulein"ımız adamı hiç sevmezdi. Ve bizi onunla konuşuyor görünce azarlayıp çekerdi. O genç adamın ismi Adolf Hitler idi, kendisini bir daha hiç görmedim, fakat ismini çok işittim..."
***
Öykü hoş. Pekiiiii... Başbakan Erdoğan, Osman Ertuğrul efendi ile niye görüştü? Ya Nakşibendi Şeyhi Kabbani ile niye?
CHP milletvekili Onur Öymen diyor ki: