23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı... Cumhuriyet Türkiyesi'nin ilk milli bayramıdır... Büyük Millet Meclisi, 23 Nisan 1337 (1921) tarihinde kabul ettiği 112 sayılı yasasıyla "TBMM'nin ilk yevm - i küşadı (açılış günü) olan 23 Nisan günü" nü milli bayram olarak ilan etti. Böylece ulusun egemenliğine kayıtsız şartsız sahip çıktığı gün, önemine uygun bir şekilde onurlandırılmış oldu. 1925 yılına gelene kadar yeni Türkiye'nin tek bir bayramı vardı: "23 Nisan Bayramı"... O yıl (1925) Cumhuriyet'in ilanı bu bayrama eklendi.
23 Nisan Türkiye'nin ilk bayramı olduğu gibi Dünya'daki tek Çocuk Bayramı...
Bu önemli bayramın çocukları birkaç dakikalığına yüksek(!) koltuklara oturtmanın ötesinde anlamlar taşıdığını gözden kaçırmayalım.
Zarif, dürüst, yetenekli bir arkadaşımızdı... İyi bir karikatürist olduğu kadar iyi bir mizah yazarıydı da... Yaşamının 58'inci baharında ansızın ve vakitsiz ayrılıp gitti aramızdan Tekin Aral...
1970'li yıllarda ağabeyi Oğuz Aral'la birlikte çıkardıkları Gırgır dergisi ve ardından da kendi yönetimindeki Fırt dergisiyle bir genç mizahçı ordusunun yetişmesine önayak olmuştu... Mizah dergileri, Aral kardeşlerin yönetiminde, 400 - 500 bin tiraj yapabilen, peynir - ekmek kadar elzem bir ihtiyaç haline geldi 70'li, 80'li yıllarda...
Levent Camii avlusunda dün Ferruh Doğan'ın dediği gibi;
- Disiplinli adamdı. Dergilerde yönlendirdiği gençlere tam bir baba gibi davrandı. Günlük gazete çıkarıyormuş gibi heyecanla, ama mutlak bir disiplinle çalışırdı. Karikatürü ağabeyi Oğuz'la birlikte kitleselleştiren, Anadolu'nun ücra köşelerine kadar yayan saygın bir adamdır Tekin. Genç karikatürcülerin çizgilerini - esprilerini düzeltir, önüne konan çizgileri hemen kabul etmez; hep daha iyisini isterdi. Bu yönüyle gerçek bir öğretmendi.Yetiştirdiği genç yeteneklerden Metin Üstündağ ise "Tekin Abi'sini" şöyle anlatıyordu:
-
FP lideri Recai Kutan dün basın toplantısında konuşuyor:
"...Biz, ilk kez seçime girmiş, yepyeni bir partiyiz. Dolayısıyla Fazilet Partisi'nin bu seçimde aldığı oyla Refah Partisi'nin geçen seçimde aldığı oyu karşılaştırarak Fazilet Partisi geriledi, şeklinde yorum yapmak, netice çıkarmak doğru değildir."
Kutan devam ediyor:
"...İstanbul, Ankara ve Konya gibi büyükşehir belediyelerinde seçimleri yine biz kazandık. İstanbul'da daha önceden başka partilerde olan Zeytinburnu, Fatih gibi belediyeler bu kez bizim oldu..."
Bir meslektaşımız soruyor:
- Bir taraftan yepyeni bir parti olduğunuzu, dolayısıyla Fazilet'in aldığı oylarla Refah'ın oylarının mukayese edilmesinin yanlış olduğunu söylüyorsunuz, öte taraftan belediye seçimlerinde durumunuzu Refah Partisi'yle karşılaştırıyorsunuz. Sizce bu bir çelişki değil midir?
Halk CHP'ye oy vermeyerek Deniz Baykal'ı, DYP ve ANAP'a oy vermeyerek Tansu Çiller ve Mesut Yılmaz'ı cezalandırdı. DSP ve MHP tepki oylarını topladı. Öte yandan DSP ve MHP'nin PKK terörüne karşı aldıkları sert tavır, terörden canı yanan kitleleri bu iki partiye taşıdı. Özellikle Avrupa'nın Apo konusunda takındığı düşmanca tutumun MHP'ye yaradığı söylenmekte. Ecevit ve Bahçeli'nin çizdikleri "dürüst" imajın da sonuçta etkili olduğu belli...
Peki başka?.. MHP'nin şaşırtıcı yükselişinin ardında başka hangi sırlar gizli?
Genel Başkan Devlet Bahçeli, seçime birkaç hafta kala bir gazeteci arkadaşımıza seçim taktiklerini anlatıyordu:
- Büyük kentlerde sorunumuz olduğu gerçeğini kabul edip ana projeyi uygulamaya soktuk.
- Nedir?
- Bir örnek vereyim: Yozgat'taki Yozgatlı MHP'e oy veriyor. Ama İstanbul'daki Yozgatlı vermiyor. Hemen Yozgat'taki Yozgatlılar ile İstanbul'daki Yozgatlılar arasında "köprü" kurduk. Ayrıca ikinci birşey daha yaptık: İstanbul örgütü ve İstanbul'daki Yozgatlılar arasında "ikinci köprü"yü inşa ettik. Büyük kentlere bu yolla giriyoruz.
Semih Halezeroğlu göğüs cerrahisi uzmanı bir hekim... Geçenlerde uluslararası bir dergide "akciğer kanseri" yle ilgili bilimsel bir makalesi yayınlandı. Çok ilgi topladı makale... Doktor Halezeroğlu'na dünyanın dört bir yanından, bu arada Japonya'dan konuya ilişkin mektuplar ve mesajlar geldi. Bu mesajlar arasında Japonya'dan gelen bir "e - mail"in adresi çok ilginçti:"Kemalism 0 t3.rim.or.jp" şeklindeki bu adresin sahibi bir Türk değil Taku Sasaki adlı bir Japondu. Doktor Semih Bey istediği bilgileri Taku Sasaki'ye gönderdi. O arada e - mail adresindeki "Kemalism" in ne anlama geldiğini bilip bilmediğini sordu.
Taku Sasaki'den gelen yanıt şöyleydi:
"Tabii ki "Kemalizm" sözcüğünün ülkenizdeki önemini ve ne anlama geldiğini biliyorum. Lise öğrencisi olduğum sıralarda Kemal Atatürk'ün biyografisini okumuş ve çok etkilenmiştim. Mustafa Kemal'in öyküsü, o bir bilim adamı olmamasına rağmen, hayatımda olumlu etkiler yaptı. Bu yüzden e mail adresime "Kemalism" adını koydum. "
Telefonda saygın bir bilim adamı... Seçimden konuşuyoruz... Söz oy verilecek partilere geliyor:
- Oyumu boşa atacağım, diyor...
- Yani?
- Yani barajı aşamayacak gibi gösterilen partilerden birine vereceğim. İşçi Partisi veya ÖDP'yi düşünüyorum...
- Neden boşa atacağım, diyorsunuz?..
- Ben demiyorum... Küçük partilere oy vereceğimi söylediğimde etrafımdakiler "Aman oyun boşa gitmesin, sen yine barajı geçecek partilerden birine oy ver" diyorlar... Ağzım oradan alıştı...
ANAP lideri Mesut Yılmaz, sağda solda FP'den çok CHP'ye çatarken MHP'yi müstakbel bir ortak gibi selamlıyor. DSP lideri Bülent Ecevit ise CHP'yi barajın altında bırakmayı seçmenden neredeyse açık açık istiyor:
- Gönlü DSP'de olanların falan parti barajı aşamaz düşüncesiyle oylarını dağıtmalarından kaygılanıyorum...
Hükümet kurabilecek sandalye sayısına ulaşamayacakları belli olan DSP ve ANAP'ın, CHP'yi TBMM dışı bırakıp MHP'yle gelecekte ortaklık kurmayı ortak politika olarak benimsedikleri izlenimi doğuyor.
Peki CHP'nin baraj altında kalması kime yarar?.. VERSO Siyasi Araştırmalar Merkezi bu konuyu incelemiş... Eğer CHP 1995 seçimlerinde barajın altında kalsaydı kazandığı 49 sandalye kimler arasında paylaşılırdı?
Çıkan sonuç şöyle: RP 13, DYP 13, ANAP 12, DSP 11...
38 sandalye sağ partilere 11 sandalye DSP'ye...
Sütunumuza kısa fıkralar yazan Kenan Tunç'un geçenlerde şu kısa esprisini yayımlamıştık:
"Kurban Bayramı trafiğinde geçen bayrama oranla daha az kişi ölmüş... Gazeteler haberi sevinçle duyurdular. Dünya üzerinde az öldük diye bizden başka sevinen ülke yoktur herhalde..."
Bu kısa fıkra, Meral Tamer arkadaşımızın yazısından esinlenerek kaleme alınmıştı.
Açık biçimde o yazıyı acı bir mizahla destekliyordu.
Meral Tamer, bu açık espriyi yanlış anlamış... Dün sütununda "Bu yazıyı Melih Aşık'ın sütununda görünce donakaldım" diye başlayarak upuzun bir sitem ve eleştiri yazısı kaleme almıştı.
Biz bir şey söylemeyelim. Henüz 23 yaşında olmasına rağmen büyük sosyal duyarlılığa sahip bir genç mizahçı olan Kenan Tunç'un dün Meral Tamer'e gönderdiği kısa notu buraya iliştirmekle yetinelim: