"Vicdanla cüzdan arasına sıkıştık...
Ahlaki direncin son noktasındayız..."
Adli Yıl başlarken Yargıtay Başkanı'nın ağzından çıkan yukardaki sözler geçen hafta ağızlara ve yazılara sakız oldu. Yargıtay Başkanı kuşkusuz maddi durumun vahametini anlatmak için söyledi yukardaki sözleri amma... Şöyle bir kazınınca altından başka anlamlar da çıktı. Örneğin Gülay Göktürk arkadaşımız şunları yazdı:
- Eğer 268 milyon maaşlı yargıçlarımızdan dürüstlük istemeye hakkımız yoksa, bizler hayatla ölüm arasındaki o çizgide gezinirken, karşımızda sonsuz pazarlık şansına sahip bulunan 100 - 150 milyon maaşlı doktorlarımızdan da; üç kuruş maaşla çalışıp trilyonluk kararlara imza atan bürokratlarımızdan da; en kıymetli varlıklarımız olan çocuklarımızı teslim ettiğimiz öğretmenlerimizden de; yazdığı bir haberle insanların kaderiyle oynayabilecek olan ve boğaz tokluğuna çalışan genç gazete muhabirlerinden de dürüstlük bekleme hakkımız yoktur.
***
&
CHP Lideri Deniz Baykal:
- Bu seçimde en az yüzde 24 oy alacağız, bunun altına düşersek şaşarım, dedi ve CHP'nin bu seçimde barajın altında kalacağı endişesinde olanların yüreğine bol su serpti... Deniz Bey bu rakamı nereden buldu?.. Martin Luther King'in "Dün gece bir rüya gördüm..." diye başlayan nutuklarından mı esinlendi, yoksa yardımcısı anket uzmanı Bülent Tanla'ya gizli bir araştırma mı yaptırdı... Bilmiyoruz. O nedenle birdenbire ortaya çıkan yüzde 24 oranına şaşırıyoruz...
Kim olsa şaşırır...
İktidarı istediğiniz tarihte seçime zorlayacak kadar güçlü olacaksınız...
Ama bu gücünüzü halk lehine hiç kullanmayacaksınız...
Mesela...
Memura yüzde 20 sadaka verilmesine hükümet ortağı DTP kadar ses çıkarmayacaksınız,
Fazilet Partisi Kayseri Milletvekili Abdullah Gül'ün türbanlı eşi Hayrinusa Gül, başı açık fotoğraf vermediği için Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesine kaydını yaptıramadı. Abdullah Gül ve eşi, başörtülü fotoğrafla kayıt yaptıramayacaklarını biliyorlardı. Önceden medyaya haber vererek bu olayı şova dönüştürdüler. Şovu önceki gün Danıştay'a dava açarak sürdürdüler. Hayrunisa Gül, ÖSYM'nin kayıtta şart koştuğu "Fotoğraflar son 6 ay içinde önden başı ve boynu açık şekilde olmalıdır" şeklindeki düzenleme konusunda Danıştay'dan yürütmenin durdurulmasını istedi.
Şov da olsa buraya kadar bir diyeceğimiz yok.
Bu noktada bir merakımız var.
Acaba Danıştay ÖSYM'yi haklı gören bir karar verirse, Hayrunisa Hanım bu karara uyarak başı açık fotoğraf verecek mi?..
Diyelim ki Hayrunisa Hanım bu karara rağmen "İnançlarım (veya giriştiğim eylem) başı açık fotoğraf vermeme uygun değil" dedi. Vermedi.
Fazilet Partisi içinde önemli bir konuma sahip olan Abdulla
Öğrencilerin yurt ve barınma sorunu, eğitimin büyük sorunlarından birini oluşturuyor. Geçenlerde bu konuda önerilere yer verdik. Menderes Üniversitesi Rektörü Profesör Cezmi Öncüer, gönderdiği yazıda, kendi çözümlerini anlatıyor. Diğer üniversitelere örnek olması dileğiyle Sayın Rektör'ün yazısından bölümleri aşağıya alıyoruz:
"Üniversitemiz 3500 öğrencisi, 1000'e yakın akademik ve idari çalışanı ile eğitim öğretim, araştırma, yayın ve danışmanlık hizmeti sunmaktadır. Barınma ve ekonomik yetersizlik diğer üniversitelerde olduğu gibi bizim üniversitemizin de başat sorunlarından birisidir. Bu sorunların çözümüne ilişkin çabalarımız üniversitemizin kurulduğu 1992 yılından bu yana sürdürülmektedir. Ancak bu yıl ilk defa bünyemizde bulunan Gençlik Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi aracılığıyla bu çabalar daha organize yürütülmektedir.
Üniversitemizde barınma sorununun çözümüne ilişkin olarak resmi ve özel yurt uygulamaları yanında bu yıl ilimizde ilk defa ülkemizde de örneği az görülen Aile Yanında Barınma Programı'nı başlatmış bulunmaktayız. Programda
Norveç Başbakanı Bondevik, ülkesi hafif krize girince depresyona girip izin almış.
Haberi manşet yapan Hürriyet gazetesi:
- Ya bizde olsaydı, diye soruyor.
Bizde Başbakan depresyona girse yağcıları ve avanta bekleyenleri seferber olur;
- Aman efendim hiçbir şeyiniz yok, turp gibisiniz, maşallah aklınız başınızda, daha demin iki limanla üç orman alanının bedavaya satışını imzaladınız, üstelik KİT'lerin yandaşlarınız arasında paylaşımı henüz bitmedi, görevi tamamlamadan nereye gidiyorsunuz,
diye dört yanından çekeleyerek adamı yolundan döndürürlerdi...
Yıllardır koltuktan kalkmayan devlet büyükleri ile parti liderleri sadece kendi keyiflerinden mi orada çakılı duruyorlar sanıyorsunuz.
Hükümetin geçen hafta vergi paketinde attığı geri adımlar "Bankacılık sektörüne 900 trilyon liralık kıyak" şeklinde nitelendi ve birçok gazetenin manşetinde haber bu deyimlerle yer aldı. Sütunumuzda konu işlenirken Yapı Kredi Bankası Genel Müdürü Burhan Karaçam'ın kimi sözlerine de yer vermiştik. Ancak Sayın Karaçam, "Bankalara 99 trilyon kıyak sağlandığı" yolundaki yorumlara katılmıyordu. Peki ona göre durum neydi? Karaçam kendi görüşünü faksla geçti. İşte 900 trilyonluk açıklama:
"...siyasi otorite, Hazine ihaleleri yoluyla belirli bir fiyattan ve vergiden bir yıl ertelemeye tabi tutarak satmış olduğu Devlet İç Borçlanma Senetleri üzerindeki ertelemeyi, vergi kanunu çerçevesinde aldığı beklenmedik bir kararla kaldırmıştır. Alınan bu karara haklı nedenlerle karşı olmanın vergi ödemekten kaçınmak şeklinde yorumlanması yanlıştır. Sonuçta söylenen bu vergilerin, başta kararlaştırıldığı tarihte, yani 2000 yılında ödenmesi yerine Nisan 1999'a çekilmesinin yanlış olduğudur.
Konu kesinlikle Bankalarca 900 trilyonun ödenmeyecek olması değildir. Bu 900 trilyon
Başbakan Mesut Yılmaz'ın başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu o gün ekmeğin poşete girip girmemesini tartışıyordu.
İlk konuşmayı yapan Mustafa Taşar:
- Beyler, ben bu millete pis ekmek yedirmeyeceğim, diye bağırdı, halkın sağlığını düşünmek hepimizin görevi olmalı... Başbakan Yardımcısı Ecevit söz aldı:
- Olmaz... Ben çıtır ekmek yemek istiyorum...
Sadece Bülent Bey değil, Başbakan da çıtırcıydı:
- Doğru. Çıtır ekmek her zaman daha lezzetlidir, diyerek Ecevit'e destek verdi...
Diğer bakanlar da konuyla ilgili görüşlerini açıkladılar.
Antalya Limanı özelleştirildi... 29 milyon dolara Reha Süren'e satıldı. Liman'ı daha önce İLKSAN Davasında adı geçen Sedat Çolak 102 milyon dolara satın almış, ancak taahhütlerini yerine getiremeyince satış iptal edilmişti. 102 milyon dolar nerede, 29 milyon dolar nerede... Ancak konumuz bu değil...
Konumuz Liman'da çalışan işçileri isyan noktasına getiren kıdem tazminatı uygulaması... Satış anlaşmasında deniyor ki:
"... devir tarihi itibarıyla birikmiş kıdem tazminat tutarı TDİ (Türkiye Denizcilik İşletmesi) tarafından üstlenilecektir."
İşçi soruyor:
- Şu anda hakettiğim kıdem tazminatı diyelim ki 2 milyar lira. Diyelim ki 5 yıl sonra emekli oldum. TDİ bana o gün yine 2 milyar lira mı verecek? Yoksa o gün itibarıyla payına düşen diyelim ki 5 milyar liraysa onu mu verecek?
İşçiler, Özelleştirme İdaresi ve diğer ilgili kuruluşlara telefonla başvurmuşlar. Aldıkları yanıt:
- Tabii ki o gün