Millet Meclisi önümüzdeki Nisan ayında yerel ve genel seçimlerin birarada yapılması için karar aldı. Ancak kararı alan milletvekilleri bile genel seçimin yerel seçimle aynı tarihte yapılacağına pek ihtimal vermiyor.
DTP Başkanı Hüsamettin Cindoruk son günlerde sık sık "genel seçimin yerel seçimden sonraya bırakılması" yolunda çağrılar yapıyor.
Cumhurbaşkanı Demirel'in aynı düşüncede olduğu, Cindoruk'un Demirel'in talebini seslendirdiği söyleniyor.
Demirel'in de askerlerden esinlendiği; cihet - i askeriyenin de iki seçimin birarada yapılmasında sakınca gördüğü söylenti zincirine ekleniyor.
Türkiye'nin seçimin ertesi günü yeni bir Refahyol iktidarıyla başbaşa kalması ihtimali laik çevrelerde tedirginlik yaratıyor. (Bu tedirginliğe demokrasi cephesi! hazırlıkları da tuz biber ekti kuşkusuz...)
Yerel seçim sonuçlarının görülmesi, genel seçimin yapılacak değerlendirmeler ışığında yeniden şekillendirilmesi görüşü ağırlık kazanıyor.
&n
İzmir'den mahkum ailelerini temsilen bir küçük grup ziyaretimize geldi. Acılı analar, babalar... Çocukları eline silah alıp terör suçu işlemediği halde terör suçlusu olarak içerde yatıyor. İşte acılı Baba Mahmut Sirkeci'nin anlattıkları:
- Oğlum bir cenaze törenine katılmak için gittiği mezarlığın kapısında yakalanmış. Gözaltına alınmış. Bu arada bir molotof kokteyli eylemine katıldığı öne sürüldü. Mahkemede molotof kokteyli suçundan aklandı. Ancak hapishaneye girişini izleyen günlerde, içerdeyken, Dursun Karataş'ın Fransa'daki tutukluluğunu protesto için hazırlanan bir mektuba imza atmış. Bu yüzden gizli örgüt üyesi sayıldı. Ve 12,5 yıl hapse çarptırıldı. 4 yıldır içerde...
Bir acılı anne; Saadet Gökçe anlatıyor:
- Oğlum bir molotof eylemine gözcülük yaptığı savıyla yargılandı. Yakalandığında gözcülük yaptığını söylerse kurtulacağı söylenmiş. O da böyle bir itirafta bulunmuş. Mahkemede gizli örgüt üyeliğinden 12,5 yıl hapse çarptırıldı. Henüz 15,5 yaşındaydı. 2,5 yıldır büyük mahkumlarla birlikte hapis yatıyor...
&n
Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı emekli olurken Savunma Dergisi'nde yayımlanan demecinde "irtica olaylarının son bir yıl içinde azalmak yerine arttığını" söyledi. Ecevit ve Yılmaz ise Karadayı'ya yanıt verirken "irticanın artmayıp azaldığını" öne sürdüler.
Siyasetçiler irticayı görmez. Göremez. Görmemeye de mecbur. Çünkü Türkiye'nin düzeni fakirin cebinden zenginin cebine para aktarmaya dayalı bir sistem olarak sürüyor. Soyulup soğana çevrilen fakir kesimlerin oyunu nasıl alacaksınız? Vereceğiniz başka şey kalmadığı için ucuzundan din pompalayarak, onların inançlarını istismar ederek... Süleyman Demirel'in politikası da buydu, ondan sonra gelenlerin politikası da bu... Kimi Nakşibendilere yaslanacak, kimi Fetullahçılara, kimi Süleymancılara... İrticayı nasıl görsünler?..
Bektaşi meyhanede kafayı çekip eve dönerken cami cemaati de cenaze namazı kıldıracak imam arıyormuş. O karışıklıkta Bektaşi'yi tutup imam yapmışlar. Cenaze son yolculuğuna çıkmadan önce Bektaşi tabuta eğilmiş:
- Öbür taraftakiler
Güneydoğu'dan kimi zaman umutlu haberler geliyor. Örneğin Diyarbakır Valisi Nafiz Kayalı, Emin Çölaşan'a yazdığı mektupta şöyle diyor:
"Diyarbakır artık gecesi gündüzüyle huzuru yakalamış, terör olayları hiç denecek kadar marjinal hale getirilmiş, ilin şehir ve kırsal alanındaki toplam günlük olay sayısı 15'in altına çekilmiştir.
Güneydoğu'da yerleşim alanlarında geçmişle oranlanmayacak ölçüde hissedilir bir sükunet ortamı var. Ancak kırsal alanda çatışmalar sürüyor. Daha geçen hafta 15 erimiz bir baskında şehit düştü. 10 erimiz kaçırıldı. Baskınlar Karadeniz'e kayıyor.
Demek ki herşey bitmedi. Daha alınacak çok yol var.
Birincisi... Ankara'daki yetkililer Güneydoğu'ya siyasi ve ekonomik iyileşmeler götürmekten söz açıldığı zaman "Önce terör bitmeli" kaydını koymaktaydı.
Yerleşim merkezlerinde terör durulduğuna göre o sözü edilen vaatlerin gerçekleştirilmesi yönünde çaba gösteriliyor mu?
CHP
İstanbul Anakent Belediyesi'nin Taksim Meydanı için bir Alman firmasına yeni bir proje hazırlattığını, bu projeyi kamuoyuna açıklamadan, adeta tartışmalardan ve gözlerden kaçırırcasına Koruma Korulu'na sevkettiğini yazmıştık. Ferhat Şenatalar dostumuz konuya ilişkin bir anısını aktarıyor gönderdiği notta. Birlikte okuyoruz:
"...Taksim Projesi'yle ilgili yazınız bana 1983 yılında bir seminer için gittiğim Torino kentindeki FIAT Fabrikaları Sergisi'ni anımsattı. Sergide kuruluşundan o güne FIAT otomobil modelleri gösterilmekte; poster, kartpostal, vb. hediyeler verilmekte ve 4 - 5 katlı binaların en üstündeki deneme pisti de bir otobüsle gezdirilmekteydi. 1980'li yılların başlarında FIAT fabrikaları Torino şehrinin merkezindeki fabrikalarını (Karaköy'den Tophane'ye kadar denilebilecek bir alan) şehir dışına nakletmeyi kararlaştırmıştı. Şehrin tam merkezindeki fabrika alanını da Torino kentine bağışlamıştı. FIAT firmasının bu alanın düzenlenmesi konusunda açtığı uluslararası yarışmaya başvuran 100'ü aşkın proje içinden 20'si de sergileniyordu. Her bir proje yaklaşık 100 metrekare bir mekanda
Perihan Etlioğlu, TRT Kreş ve Gündüz Bakımevi'nin Şube Müdürü... Ayda Hanım da aynı kreşin öğretmenlerinden biri... Bu iki eğitimci kreşteki bebeleri tanıtan bir albüm hazırlamışlar... Albümde bebelerin yaptıkları "yemek tarifleri" de yer alıyor. Ve bakınız bebeler sevdikleri yemeklerin yapılışını nasıl tarif ediyor:
Selin Usta (!)'dan "yaprak dolma" tarifi:
"Bir yere ekilen yapraklar kopartılır, içine peynir, pirinç, karabiber, pul biber konur. Yaprak döndürülür! Yapışsın diye suya konur. Ocakta 10 dakika falan pişecek. Üstüne ceviz, tuz, salça dökülecek.
Özge Usta (!)'dan "patlıcan" tarifi:
"Patlıcan dolaptan alınır. Beşiktaş gibi soyulur, parçalayıp kesilir. Tencereye konur. İçine kabak, dolma, tuz, limon konur. Karıştıra karıştıra pişirilir. 10 saat pişer..."
Ender Usta (!)'dan "Kızarmış İnek Yemeği": "İnek pazardan alınır. Bıçakla kesilir. Derisi ile yemek yapılır. Derisi, domates,
Adam, bir kitap okudum hayatım değişti, demiş. Ben de, bir gazeteci arkadaşıma bir espri yapayım dedim, hayatım kaydı. Ama galiba bu benim kaderim. Hayatımda sadece bir defa bir kıza iltifat ettim, onunla da evlenmek zorunda! kaldım..."
Yakınma, ANAP'tan istifa edip DYP'ye geçeceği yazılıp çizilen ANAP Kocaeli milletvekili Hayrettin Uzun'a ait... Meclis'in, soyadı gibi dili de "uzun" olan bu yaramaz çocuğu, dün düzenlediği basın toplantısında, daha önce partisinden istifaya kararlı olduğunu, ancak istifasıyla ilgili hakkında çıkan haberleri görünce bu kararından vazgeçtiğini söyleyerek restini çekti:
"Her renk kirden etkilenir. Ama en çok beyaz renk etkilenir. Benim hayatım bir gazete yazısından dahi etkilenir. Hakkımda çıkan yazılardan etkilendim. Yalnız ben değil, eşim ve çocuklarım da etkilendi. Dün gece hiçbirimiz uyuyamadık. İşte bu yüzden siyasi intiharı seçiyorum ve ANAP'tan istifa etmiyorum. Parti içindeki mücadeleme devam edeceğim. Benim bir esprimden hareketle bana karşı bu denli ağır yazı yazanlar, bakalım bundan sonra da parti içinde vereceğim
Şortla gelenlerin kapıdan çevrildiği İstanbul Kuzguncuk'taki Fethipaşa Korusu'nda olup bitenlerin, bilinenden fazla olduğunu okurumuz Arcun Tanju'nun yazdığı mektuptan öğreniyoruz. Bakın ne diyor okurumuz mektubunda:
"Belediye, 1998 bahar aylarında Kuzguncuk'taki Fethipaşa Korusu'nun içine kaçak bir inşaat yaparak "Şelale Çay Bahçesi" adını verdi. Fethipaşa Korusu çok küçük bir korudur. En uzak iki ucu arasındaki mesafe, yürüyerek 10 dakikadan fazla çekmez. Şehir merkezine çok yakın olduğu için çevre semtlerden gelen yüzlerce insan düzenli olarak burada spor yapar. Söz konusu çay bahçesine insanların daha da kolay gelebilmesi için Fethipaşa Korusu yaz başında motorlu araç trafiğine açıldı. Motorlu araçlarıyla korunun içine girenler çöplerini arkalarında bırakarak ayrılıyor. Koruya gezmeye gelenlerin araçlarının yanısıra bazı uyanık araç sürücüleri de koru yolunu kestirme olarak kullanmaya başlayınca burada spor yapan bizler, çöpler ve egzost gazları arasında koşmaya başladık. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi "Şelale Çay Bahçesi"nin elemanları, kendilerine boğaz manzarası açmak için düzenli olarak ağaç