Gazeteci Meclisi

16 Haziran 1998

       Bir avuç gazetecinin başlattığı yeni bir meslek örgütü girişimi... Birkaç ay içinde 450 gazetecinin katılımıyla "Gazeteciler Meclisi"ne dönüştü. Gazeteciler Meclisi ilk etkinliğini pazar akşamı Babıali'de, Milliyet'in eski binasının bulunduğu Nuruosmaniye Caddesi'nde bir şenlik düzenleyerek yaptı. Biraz müzik, biraz kitap, biraz nostalji, biraz muhabbet... Biraz gazeteci Ragıp Duran'ı hapishaneye uğurluyor olmanın hüznü... Biraz Metin Göktepe ve diğer basın şehitlerinin anısı... Biraz gelecek, biraz umut...
       Gazeteciler Meclisi'nin işlevi ne olacak?..
       Yanıt "Babıali Şenliği" başlıklı gazetede:
      - Gazeteciler Meclisi mesleğimizin onuruna, ilkelerine, saygınlığına ve ahlakına sahip çıkmak, basın çalışanlarının sorunlarına çözüm üretmek için kuruluyor...
       Her ülkede basının sorunları vardır. Bu sorunların çözümünde en etkin güç gazetecilerin kendileridir... O yüzden "Gazeteciler Meclisi" olumlu ve yararlı bir girişim... Gençlerin soluğunu taşıdığı için de umut verici...
  

Yazının Devamı

Hayyam'a sorarsan...

14 Haziran 1998

       Fazilet Partili Nazlı Ilıcak'ın FP'li liderlerin de katıldığı evindeki davetlerde konuklara şarap ikram etmesi "ideolojik" tartışmalara yolaçtı... Kimi FP'liler Ilıcak'ı eleştirir gibi oldu. Kimileri biz onun tercihine karışmayız, dedi. Falan filan... Tartışma elbet yeni değil. Dinlerin doğuşundan bu yana gündemde. İçmeyenler içenleri günaha girmekle suçlar. İçenler içmeyenleri Tanrı adına konuşmakla... iki yüzlülükle... Alkol sağlığa zararlıdır. Ama içenlerin de bir mantığı vardır. Onları Ömer Hayyam temsil eder. Bakınız İranlı matematikçi ve Saray astronomu Ömer Hayyam (1048 - 1122) nasıl anlatır kendini, yüzyıllar öncesinden bugüne...
       ... Bizim şarap içmemiz ne keyfimizden / ne dine, edebe aykırı gitmemizden / bir an geçmek istiyoruz kendimizden / içip içip şarhoş olmamız bu yüzden.
       ... Sen içmiyorsan, içenleri kınama bari / bırak aldatmacayı, ikiyüzlülükleri / şarap içmem diye övünüyorsun ama / yediğin haltlar yanında şarap nedir ki?
       ... Ben içerim, ama sarhoşluk etmem / kadehten başka şeye el uzatmam / şaraba

Yazının Devamı

Fıkranın yorumu

13 Haziran 1998

       Bu sütunda geçenlerde yayınlanan fıkrayı bi kez daha anımsatalım...
       ...Genç, güzel ve cici kız, bazı ufak tefek gençlik sorunlarından dolayı bir ruh hekimine gitmeye karar vermiş. Güvenli olması için yaşlı başlı birini araştırmış. Bulup randevu almış. Hekimin odasına adeta ayaklarının ucuna basarak ve biraz da ürpererek girmiş. Masasında birşeyler okumakta olan hekim genç kızı görünce asabi bir sesle:
      - Buyrun soyunun, demiş...
       Kız üzerindeki ceketi çıkarmış:
      - Soyunun soyunun...
       Genç kız ruhsal tedavi için soyunmaya gerek olmadığını biliyor ama... Karşısındaki ne de olsa hekim. Üstelik sesi otoriter...
       Genç kız sonunda bir sutyen, bir külot kalmış. Hekim:

Yazının Devamı

Çek bir peşkeş...

12 Haziran 1998

       CHP Ankara milletvekili Yılmaz Ateş, Ankara Belediye Başkanı İ. Melih Gökçek'e 1 milyar lira tazminat ödemeye mahkum oldu. Sorduk:
       - Bir demecimde İ. Melih Gökçek'i Ankaralıların otobüslerini Refahlı belediyelere peşkeş çekmekle suçlamıştım. Mahkeme, bu lafı hakaret saymış.
      - Demek, peşkeş çekti, demek suç sayılıyor?..
       - İ. Melih Gökçek hakkında bir belediyenin olanaklarını bir başka belediyeye karşılıksız sunduğu için soruşturma yürütülüyor. Böyle bir uygulama, peşkeş sözcüğü dışında nasıl nitelendirilir, bilemiyorum. Ama mahkeme, peşkeş çekmenin değil, bunu eleştirmenin suç olduğuna kanaat getirmiş olacak ki, beni mahkum etti. Şimdi sıra Yargıtay'da...Yüce Mahkeme'nin bu yanlışı düzelteceğine inanıyorum.

       Binlerce öğrenci yetiştirmiş üç değerli profesör hayattan ayrıldı. Ankara Hukuk Fakültesi'nden Prof. Seyfullah Eriş ile aynı fakülteden emekli Prof. Kemal Tahir Gürsoy... Ve derslerinde terleyip sınavlarında titrediğimiz SBF'deki Siyasi Tarih Hocamız Prof. Fahir Armaoğlu... Aynı gün

Yazının Devamı

Açık cinayet...

10 Haziran 1998

       Ankara'daki 9'uncu Ulaştırma Şurası'na sunulan, Demiryolu Ulaştırması Komisyon Raporundan kimi ilginç satırlar...
       - Avrupa'da yapılan bir araştırmaya göre... Ulaştırma sistemlerinde ölüm riski 1 milyar yolcu / 1 km. başına demiryollarında 17 iken karayollarında 140; yaralanma riski demiryollarında 41 iken karayollarında 10 bin'dir.
       - Ülkemizde (milyar yolcu / km başına) kaza sayısı, 1996 itibarıyle karayollarında 2 bin 200 iken, demiryollarında 100'dür. Yani karayollarında demiryollarına göre 22 kat daha fazla kaza meydana gelmektedir.
       - Ülkemizde meydana gelen kazalardaki ölü sayısı (milyar yolcu / km başına) karayollarında 40 iken, demiryollarında kuruluşun hatalarından kaynaklanan kazalarda 5'tir.
       - Demiryollarının hava kirliliğindeki payı yüzde 5 iken karayollarının payı yüzde 85 düzeyindedir.
       - Karayollarındaki gürültü şiddetinin 72 - 92 desibel arasında değiştiği tesbit edilmiştir. Buna karşın, saatte 150 km. hızla giden bir

Yazının Devamı

Stanley su serpti

9 Haziran 1998

      Güneş Taner'in daveti üzerine Ankara'ya gelen İMF Başkan Yardımcısı Stanley Fischer giderayak; "Umduğumdan çok daha iyi bir Türkiye buldum" demiş. Sevindik tabii... Yatalak hastanın, "Sizi umduğumdan iyi buldum" diyen doktorun tesellisine sevinmesi misali... Hürriyet Gazetesi Bay Stanley'i manşete almıştı dün... Manşet altında ise Genel Yayın Müdürü Ertuğrul Özkök ülkenin manzarasını karamsar gözlüklerle seyredenlere sert biçimde çatıyor, "siyah lensliler" başlıklı yazısında şöyle diyordu:
      - Basında, entellektüel hayatta, onun dışındaki dünyada, inanılmaz bir karamsarlar ordusu Türkiye'nin muazzam gelişmesini küçümsemekte keçi inadını sürdürüyor. Onların Fischer'in yukardaki sözlerini anlaması mümkün değil... Ama siz analarından kara lenslerle doğan bu genetik pesimistlere bakmayın. Türkiye geri dönülmez noktaya doğru başarıyla gidiyor.       ***      Biz Hürriyet'e inanıyoruz. Hürriyet, Özkök'ten ibaret değil tabii. Başka yazarları da var. Mesela Ferai Tınç, Özkök'den bir gün önce "Titanic

Yazının Devamı

Yine Dünya'dan...

7 Haziran 1998

       Dünya ülkelerinden fıkralara devam ederken ilk durağımız İsrail...
       ***
       Ufaklık biyoloji öğretmenine "müjde"yi verdi:
      - Hocam, evimizdeki fare doğum yaptı. Netanyahu taraftarı 6 sevimli farem oldu...
       Öğretmen küplere bindi:
      - Netanyahu taraftarı fare ne demek?. Babana söyle, yarın okula gelsin, kendisiyle konuşacağım.
       Ertesi gün çocuğun babası okula geldiğinde öğretmen oğlanı kulağından tutup;

Yazının Devamı

Hastane kapanı

6 Haziran 1998

       Bir öğretmen okurumuzun eşi Antakya Doğumevi'nde erken doğum yapıyor. Bebek dünyaya 6.5 aylık geliyor. Derhal yoğun bakıma alınması lazım. Ancak Antakya Doğumevi'nin yoğun bakım imkanları sınırlı. Bebek nefes alıp vermekte zorlanıyor. Öldü ölecek. Hastane doktoru:
      - Siz bu bebeği Adana'ya götürün, diyor, Antakya'da bebeği yaşatacak imkanlar yeterli değil...       - Nereye götürebiliriz?       - Seyhan'daki Özel Seyhan Hastanesi'ne götürebilirsiniz...       Seyhan Hastanesi'ne telefon ediliyor. Ambulans geliyor. Bebeği 200 kilometre ötedeki Seyhan Hastanesi'ne götürüyor. Bebek yoğun bakıma alınıyor.       Ve tam 75 gün yoğun bakımda kalıyor.       Bebek kendine geldiğinde babaya 4.5 milyar liralık bir fatura çıkartılıyor.       Bir öğretmen bu parayı nasıl öder?       Okurumuzun başvurmadığı yer kalmıyor. Hastane de insafa geliyor. Fiyatta yarı yarıya

Yazının Devamı