Yayalar birleşin!..

27 Mayıs 1998

       Ve nihayet birleşiyorlar... Yıllardır "yürüyerek" aşındıramadıkları yolların (ve kaldırımların!) tamamen otomobil egemenliğine geçmesi üzerine... "yayalık bilincine sahip" bir grup yurttaş, birleşip "Yaya Hakları Bildirgesi"ni yayınladı. Bildirgeyi hazırlayan Yaya Hakları için Yurttaş Lobisi'nin sözcüsü Ümit S. Topçuoğlu telefonda:
       - Trafik kurallarının ve kent planlamalarının temelinde, otomobiller için "az riskli yaya" oluşturma zihniyeti yatıyor. "Az riskli - iyi" bir yaya, otomobil için konmuş kurallara uyan yaya demek.. "Kötü yaya" ise zaten fazla yaşamıyor! Trafik Haftası'nda asılan pankartları hatırlarsınız: "Şoför Amca, beni ezme!" Sonunda bir özel gün bile ilan ettiler: "4 Mayıs - Kaza Yapmama Günü!" Görüyorsunuz, "otomobil merkezli" yaklaşım, yayayı "merhamet edilmesi gereken" biri olarak görüyor. Oysa kentler, özünde insanların (yani "yaya"ların) yaşam alanı.. Ayaklar ve bacaklar da gaz pedalına basmak için değil, yere basmak ve yürümek için.. "Yayalık hakkı" da "yaşama hakkı" gibi temel bir hak.. Yayalık aynı zamanda en doğal ulaşım biçimi.. Yaya ne kimseye zarar verir, ne çevreyi kirletir,

Yazının Devamı

Habibi'li günler

26 Mayıs 1998

       Endonezya'da Suharto çekildi yerine yardımcısı Habibi geçti. Necmettin Erbakan'ın Endonezya'yı öve öve bitiremediği günlerde bu ülkede uzun süre Türkiye Büyükelçisi olarak bulunmuş olan Sayın Aydın Alacakaptan'la konuşmuş; onun aşağıdaki sözlerini sütunumuzda yayınlamıştık. Necmettin Erbakan'ın Almanya'dan sınıf arkadaşı olan Habibi konusunda Aydın Alacakaptan demişti ki:
      - Erbakan'ın sınıf arkadaşı olan ve öve öve bitiremediği Dr. Habibi, dünyanın en büyük hırsızıdır. Ondan büyük hırsız dünyada belki az bulunur. Bunu da bütün Endonezya halkı bilir. Ülkenin son dönemindeki sınai kalkınmasının önemli bir mevzii sayılan, serbest bölgenin bulunduğu Batan Adası Habibi'nindir. Habibi'nin İspanya'da ve Almanya'da şatoları vardır, ülkenin yarısının sahibidir. Bütün askeri malzeme alımlarından, uçak, gemi alımlarından hisse alır. Habibi, Erbakan'ın bu gezi sırasında sık sık sözü edilen N 250 tipi yolcu uçağı projesini gerçekleştirmek için 1985'ten beri uğraşıyor, bu işten para vurmak için bütçeden sürekli olarak tahsisat koyduruyor. Ve Erbakan'ın gezisi sayesinde öğrendik ki, sonunda bu projeyi

Yazının Devamı

Başkanlık sistemi

23 Mayıs 1998

              CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Kumbaracıbaşı, Cumhurbaşkanı Demirel'in başkanlık sistemine zemin hazırlamak için sarfettiği "Sistem tıkandı" sözüne yanıt olarak diyor ki:
      - Otobüsü ehliyetsiz şoföre emanet ederseniz kazaların suçunu otobüse yükleyemezsiniz.
       Yani demek istiyor ki:
      - Otobüsü yenileseniz de aynı şoförlerle akıbet farklı olmaz.
       Başkanlık sistemini Özal ortaya atmış, Demirel o zaman karşı çıkmıştı. 28 Kasım 1990 tarihli Cumhuriyet'te Demirel, Özal'ın başkanlık sistemi talebine lafı şöyle yapıştırıyor:
      "Önce mevcut anayasaya uy!.."
       Söz açılmışken duyarlı okurumuz Metin Karadağ'ın "Cumhurbaşkanı'na" yazdığı açık mektuptan birkaç satır sunalım:

Yazının Devamı

Üniversite paneli

22 Mayıs 1998

       İstanbul Maslak'ta, içeri girdiğinizde bir Batı üniversitesi'nin temizliği ve düzeniyle sizi karşılayan... Işık Vakıf Üniversitesi'nde"Devlet ve Vakıf Üniversitelerinin Bugünü ve Geleceği..." tartışılıyor.
       İ.Ü. Rektörü Prof. Kemal Alemdaroğlu, vakıf üniversitelerinin hızla çoğaldığını, 54 devlet üniversitesine karşılık 18 vakıf üniversitesi oluştuğunu, bu üniversitelerin bir yasa ile çerçevelenmediğini, öğretim kalitesinin denetlenmediğini anlatıyor ve böyle giderse 1970'lerde pıtrak gibi çoğalan ama sonra hep birlikte çöken özel üniversitelerin akıbetinin tekrarlanmasından korktuğunu ekliyor.
       Panele katılanlar üniversitenin yalnızca eğitim - öğretim değil aynı zamanda araştırma ve bilim kuruluşu olması gereğinin üzerinde birleşiyorlar.
       Devlet üniversitelerinin ikinci yakınması, yetiştirdikleri nitelikli öğretim üyelerinin cazip ücretlerle vakıf üniversitelerine çekilmesi.
       İTÜ Rektörü Gülsün Sağlamer, öğretim üyesi sayısının belli olduğunu, bu sayı artmadıkça yeni vakıf

Yazının Devamı

Beş yaşında aşk...

21 Mayıs 1998

       Psikolog Hacı Harmancı, yöneticiliğini üstlendiği çocuk yuvasındaki ufaklıklarla sohbetlerinden derlemiş "5 Yaşında Aşk" adlı kitabı... Sayfaları çevirip minik yüreklerin "aşk" konusundaki cevval fikirlerinden bir demet derleyelim:
      "Aşk, birisinin evine gidip onu öpmektir..."
       "Birini görürsün, yüzü güzeldir. Borçsuzdur. Güzel bir işi vardır. Herşeyi borçlanmadan alabilir. İşte o zaman aşık olursun..."
      "Aşık olanlar uyurken birbirlerini düşünürler..."
       "Bizim sınıfta O.Ü. diye biri var. Hep kızların eteğini açıyor. Açıp bakıyor. Bu da aşk gibi birşey..."
      "Öpüşerek, sevişerek başlar. Boşanarak biter..."
       "Erkek yolda giderken veya bir mağazaya giderken kızın peşine takılır. Kız nereye giderse o da oraya gider. Yanaşır. Kız çekilir. Erkek biraz daha yanaşır. Sonra erkek dayanamaz kıza evlenme teklif eder. Kız da kabul eder..."

Yazının Devamı

Saate dargınız...

20 Mayıs 1998

       Profesör Ahmet Mumcu ile sohbet ederken söz Eskişehir Tren Garı'na geldi... Sayın Profesör 27 yıldır Eskişehir'e gider gelirmiş:
      - Biliyor musunuz, dedi, Eskişehir Türkiye'nin üçüncü büyük garıdır ama bu garda görünür yerde tek bir saat yoktur...      Haydarpaşa garında kulelerin tepesinde kilometrelerce uzaktan görülebilen dev saatler vardır. Ankara ve Sirkeci garlarında saat vardır. Almanlar bu garları yaparken önce saati düşünmüş. Prof. Ahmet Mumcu devam ediyor:
      - Almanya'da her istasyonda birkaç saat vardır. Ve bu saatler Almanya'nın her yanında aynıdır. Çünkü hepsi Frankfurt'taki tek merkezden ayarlanır.
       ***
       Bizde galiba saat terbiyesinde giderek azalma var.
       Örneğin çocukluğumuzda vapur iskelelerinde herkesin uzaktan görebileceği saatler vardı. Vapurun kalkmasına 1 dakika kala da zil çalardı. Ne saat kaldı, ne zil. Vatandaş hareket memurunun saatinden emin olmadığından,

Yazının Devamı

Yenilikçi gençler

19 Mayıs 1998

       Fazilet Partisi'nde bir mücadeleden söz ediliyor... "Gelenekçi yaşlılar"la "yenilikçi gençler"in mücadelesinden... Gelenekçi yaşlıları Erbakan ve arkadaşları temsil ediyor... Yenilikçi gençleri ise Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül gibi isimler...
      "Yenilikçi gençler" sıfat olarak daha hoşa gidiyor...
       Hem yenilik... Hem gençlik... Yüreklerde hoş çağrışımlar yapan kavramlar...
       Peki her genç yenilikçi midir?..
       Mesela Recep Tayyip veya Abdullah Gül hangi yenilikleri öneriyorlar?..
       Merak etmek hakkımız.
      Atatürk cumhurbaşkanı olduğunda 42, Hitler Almanya'nın başına geçtiğinde 44 yaşındaydı. İkisi de "genç lider" idi. Birisi ülkesini kurtardı, diğeri batırdı...

Yazının Devamı

Akşamcıların müdürü!..

17 Mayıs 1998

       Geçenlerde hediyelik eşya zarafetindeki Yunan rakı şişelerinden söz etmiş:
      "Bizim baba yadigarı rakı şişeleri de benzer biçimlerde tasarlansa, fena mı olur?" demiştik...
       TEKEL Alkollü İçkiler Müessese Müdürü Ali Gök, bu yönde bir çalışma içinde olduklarını bildirdi... Sohbet arasında terbiyevi bir içki efsanesi anlattı. Büyük Tufan'dan sonra Nuh ve adamları yeni bitkileri dikiyor. Sıra "asma"nın dikimine gelmiş... Demiş ki Nuh:        "Yarım metre derinliğinde bir çukur kazın ve asma tohumunu içine koyun. Üzerine iki kürek toprak attıktan sonra bir kuş kesip kanını akıtın. Üzerine dört kürek toprak daha.. Sonra bir aslan kesin, kanını akıtın. Üzerine dört kürek toprak daha.. Arkasından bir merkep kesip onun da kanını akıtın. Sonra çukuru örtün..."       Çevredekiler bir anlam veremedikleri bu "merasim"in nedenini sormuşlar Nuh'a... O da açıklamış:
      "Bakın, bu ağacın meyvesiyle soyumuz ilerde içki yapacak. İçkiyi içenler ilk başta kuş gibi cıvıldaşacaklar.

Yazının Devamı