Aragon da kovuldu

7 Mayıs 1998

       TRT 2'de sıcak, insancıl, hoş bir sanat program vardı: İZLER... Bu program geçen hafta geride bir iz bırakmadan kayboldu...
       Sunuculuğunu ve metin yazarlığını şair Sunay Akın'ın yaptığı programların sonuncusu 25 Nisan'da yayınlandı. Canlı yayın konuklarıyla söyleşilerin yapıldığı, daktilonun tarihçesi üzerine bir belgeselin yer aldığı İZLER'in son görüntüleri 2'inci Dünya Savaşı'yla ilgiliydi. Fransızların ünlü şairi Aragon'un Naziler tarafından kurşuna dizilenler için yazdığı bir şiirini okudu Akın... Şiir, Fransa adına çarpışan ve ölen Misak Manukyan adlı direnişçinin mektubunu anlatıyordu. Manukyan, Naziler tarafından kurşuna dizilmeden önce eşine bir veda mektubu yazar. Aragon aynı zamanda şair olan Manukyan'ın son sözlerinden çok etkilenir ve şiirinde yer verir. Şiirde direnişçinin ölmeden birkaç dakika önce "Ölürken kin yok içimde ey Alman halkı!" diye seslenişi herkesi etkiler. Manukyan'ın karısından istediğini de Aragon şu dizelerle ölümsüz kılar:
      Ey aşkım benim, öksüzüm, geride kalanım
       mutlu ol, evlen, çocuk doğur...

Yazının Devamı

Polise de ceza...

6 Mayıs 1998

       Okurumuz Selim Lümalı, 12 Nisan akşamı 22.00 sularında Mudanya - Bursa yolu üzerinde seyir halindeyken trafik ekibince durdurulur. Ekipteki görevlilerden biri, "cezai işlem" yapacağını söyleyip "evraklarını" ister... Sebep?.. Lümalı'nın kullandığı aracın sis farlarının yanması... Polis memuru bunun suç olduğunu söyler...
       Bu konuda bugüne kadar ikaz bile edilmediğini söylese de... dinletemez okurumuz... İstenen cezayı çıkarıp öder...
       Polis ekibi, tutanağı düzenledikten sonra o noktadan ayrılır ve Bursa yönüne hareket eder. Okurumuz Selim Bey arkalarından giderken ne görse iyi!.. Kendisine ceza kesen ekibin kullandığı otonun arka park lambalarından biri yanmamaktadır. Bir ara ekip otosunun durduğunu gören Selim Bey, aracı kullanan görevlinin yanına gidip uyarır:
      - Park lambanız yanmıyor!
       Polis memuru, arka tarafa gidip lambaya birkaç kere vurur. Ama nafile.. "Yanmasını" sağlayamayınca;
      - Neyse, hallederiz, deyip gider...
   &nbs

Yazının Devamı

Dalan'ın Haliç'i...

5 Mayıs 1998

       Haliç üzerinde tartışma başlayınca projenin ilk sahibi Bedrettin Dalan elbette suskun kalmayacaktı. O da tartışmaya katıldı. İstanbul Belediyesi Çevre Koruma Daire Başkanı Mustafa Öztürk, yaptıkları çalışmalar sonucu Haliç'in bu yılın ikinci yarısında temizleneceğini, artık kokmayacağını, içinde sandalla dolaşılacağını söylemişti. Bedrettin Dalan bu sözler üzerine dedi ki:
       - Haliç benim zamanımda temizlenmişti. Eyüp'e uzun yıllardan sonra ilk kez vapur yanaştı. Koku kalmamıştı. Haliç'e balık girmişti. Rotary Kulübü üyeleri Haliç'te yarım saatte 27 tane balık tuttular. 1988 yılında Birleşmiş Milletler bu yüzden bana çevre ödülü verdi.
       - Ancak benden sonra gelen Nurettin Sözen, Haliç'ten boşalan su Marmara Denizi'ni kirletiyor diye Güney Haliç kolektörünü durdurdu. Koku o zaman yeniden başladı. Eski Galata Köprüsü'nün Balat'a çekilmesiyle Haliç'teki su dolaşımı iyice durdu ve çamurlanma arttı.
       - Dubalarıyla akıntıyı önleyen eski Galata Köprüsü orada durdukça Haliç'in çamuru temizlenmez. Bugün temizlenir yarın dolar.
 &nb

Yazının Devamı

Keramet toplumu

3 Mayıs 1998

       Leman dergisinin bu haftaki sayısında Nihat Genç enfes tahliller yapıyor ve yazısının bir yerinde bakınız ne diyor:
      "...Nasreddin Hoca'ya bir adam, bindiğin dalı kesiyorsun, der. Hoca da keser, düşer. Sonra adamın peşinden gider, sen benim daldan düşeceğimi bildin o halde ne zaman öleceğimi de bilirsin.
       Hocanın tavrı, öyle derin bir aptallık ki, kendisine çok basit bir uyarıda bulunan adamı, neredeyse, peygamber gibi görmeye başlıyor.
       Bu dipsiz aptallık içinde pek yakında "trafik levhalarına" tapınmaya başlayabiliriz, Vay anasını be, yüz metre sonra yol eğimli dedi, öyle çıktı, helal olsun. Bu levha artık benim öleceğimi de bilir..."       Nihat Genç yakında trafik levhalarına tapınan yurttaşlar görmekten kuşkulanadursun... Eğer levha doğruysa bunun bile olumlu sayılması gerekmez mi? Toplumu 70 yıl geriye götüren The Rahmetli'yi kurtarıcı olarak ananlar, düz yol gösterip toplumu uçuruma götüren trafik levhasına tapınmıyorlar mı?..

       Toplumca adeta

Yazının Devamı

Bir günde proje

2 Mayıs 1998

       Mimar Aydın Boysan 1992 yılında belediyelere öneride bulunmuş; elinizdeki arsaları parselleyip ihtiyaç sahiplerine dağıtın, üzerine yapacakları tek katlı evlerin projesini ellerine verin ve uygulanmasını şart koşun, yoksa köylerden şehirlere akan milyonlar nasıl olsa bu arazileri işgal edecek ve üzerlerine akıllarına estiği gibi çirkin yapılar konduracak, demişti.
       Sözünü ettiği konutların projelerini de en ince ayrıntısına dek çizmiş ve dikkatlere sunmuştu. Ama kimse ilgilenmedi... Çünkü...Boysan'ın yorumuyla;
      - Politikacıların işine gelmedi. Gecekondu olmaya aday araziyi "en baştan" ve bir "plan" dahilinde vatandaşa tahsis ederlerse, orada yapılacak konutların "yıkılma" tehlikesi ortadan kalkacaktı. O zaman da seçim dönemlerinde "Konutunuzu yıktırmayacağız!" diye nutuk atıp oy isteyemeyeceklerdi. Yani bu bir sömürü konusu olmaktan çıkacaktı...       Sonunda kentlerin ne hale geldiği ortada...        Şimdilerde Aydın Ağabey, "konut" üretimi için önerdiği o modelin bir benzerini (sarraf

Yazının Devamı

Haliç'te durum...

1 Mayıs 1998

       Çevre Bakanı İmren Aykut'la birkaç gün önce öğle yemeğinde çevre sorunlarını konuştuk. İmren Hanım dehşetengiz rakamlar verdi. Türkiye'de yaşayan 62 milyon insandan 50 milyonunun dışkısının arıtılmadan çevredeki deniz, göl ve akarsulara verildiğini... Ülkemizde bulunan 2900 yerleşim yerinden sadece 141'inde kanalizasyon şebekesi bulunduğunu... vs...
       Örneğin çöplüklerin dibinde biriken kirli suyu vidanjörle topluyor götürüp bir başka alana atıyorlardı.
       En ilginci ise Haliç'i temizleme çalışmasıydı. Haliç'in dibindeki çamur borularla çekiliyor, çevredeki taşocaklarına boşaltılıyordu.
       Bu kirli sular elbet yokolmuyor, toprağa ve insanların içinden su aldığı kuyulara karışıyordu.
       Bu kadar mı? Hayır... Gerisini Sabah Gazetesi'nin "İstanbul" ekinde önceki gün görmek mümkündü. "Mikrop Barajı" başlıklı haberde deniyordu ki:
      "Gülermak firmasının Haliç'ten emerek pompaladığı milyonlarca ton çamurun depolandığı taş ocakları çevresine kokudan

Yazının Devamı

Davete icabet...

30 Nisan 1998

       ANAP İstanbul İl Başkanı Erdal Aksoy'un kardeşi, işadamı Erol Aksoy'u kaçırıp şantaj yaptıkları iddiasıyla tutuklanan hostes Dilek Sezerer ve üç erkek arkadaşı hakkında dava açıldı. Dünkü Hürriyet'te davanın iddianamesinden alıntılar vardı:
      "Dilek Sezerer, 18 Nisan günü Aksoy'a telefon ederek Dikilitaş'taki evine çağırdı. Aksoy eve geler gelmez evde saklanan diğer sanıklar üzerine saldırdı. Aksoy'un çıplak fotoğraflarını çeken sanıklar, fotoğrafları basına vermekle tehdit edip para istediler..."
       Peki Erol Aksoy o eve neden gitmiş?.. 25 Nisan günlü Hürriyet'te bu konu şöyle açıklanıyordu:
      "İşadamı Erol Aksoy, iç mimar olduğunu söyleyerek kendisinden iş isteyen Dilek Sezerer'in üniversiteyi bitirmediğini belirlediklerini, bu nedenle işe almadıklarını söyledi... Aksoy, Sezerer'in konuşmak için kendisini çağırdığı adrese gittiğinde diğer sanıkların saldırısına uğradı..."      Özetle... İş başvurusu reddedilen genç hanım, "Konuşalım" deyip firmanın patronunu evine çağırıyor... Patron

Yazının Devamı

Vali ayrıcalığı...

29 Nisan 1998

       ABD Başkanı Clinton'un eşi Hillary Clinton 5'inci defa mahkemede ifade verdi. Bill Clinton da yargıç her çağırdığında mahkemeye gidiyor. Ama mesela bizim Bursa Valisi Orhan Taşanlar mahkemeye çıkmıyor. Nasıl mı?
       Acılı Anne Nazire Dedeman, oğlu Umut Önal'ın kuşkulu ölümüyle ilgili olarak o zamanki Ankara Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar'ın kendisine:
      - Aşayiş Müdürü Hüseyin Özalp dosyayı bu hale getirtti. Olaya kaza süsü verdirtti. Bunların hesabını soracağız.
       dediğini söylemişti. Bu sav üzerine Hüseyin Özalp, Nazire Dedeman hakkında "hakaret davası" açtı. Küçükçekmece Adliyesi'nde görülmeye başlanan davada o aşamadan sonra yaşanan ilginç gelişmeleri Dedeman'ların avukatı Cem Alptekin anlatıyor:
       - Küçükçekmece 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Bursa Valisi Orhan Taşanlar'ın "tanık" olarak ifadesinin alınması amacıyla Bursa Adliyesi'ne yazı yazdı. Mahkeme de kendisini duruşmaya çağırdı. Taşanlar duruşmaya katılmadığı gibi, son derece ilginç bir dilekçe gönderdi. Dedi ki: "Sözü edilen konu

Yazının Devamı