Derken birkaç gün sonra Dışişleri Bakanlığının Brüksele verdiği nota açıklandı.Notada Türkiyeye uygulanan "serbest dolaşım, bölgesel kalkınma ve tarım" daki kısıtlamaların başka hiçbir ülkeye uygulanmadığı ve ABnin ruhuna aykırı olduğu anlatılıyor, kaldırılması isteniyordu. Böylece, Türkiyeye "kalıcı kısıtlama" konulduğu Ankara tarafından ilan ve itiraf ediliyordu.Kalıcı kısıtlamalar var olduğu sürece tam üyeliğin söz konusu olmayacağı da cümle âlem tarafından biliniyordu.Peki 17 Aralıkta Türkiyede neyin bayramı yapıldı? Brüksel dönüşü Ankarada davullar zurnalar neyin şerefine çaldı?Herhalde söylenen yalanların...Durum bizim açımızdan hazin... AB diplomat ve siyasetçileri ise bıyık altından çok gülüyor olmalılar. Zirve kararında anlaşılması hiç de zor olmayan bir paragrafın anlamını bir hafta sonra fark eden bir siyasi kadronun haline siz olsanız gülmez misiniz? Bu kadroyla her oturduğunuz pazarlıktan kârlı çıkacağınızı görüp keyiflenmez misiniz?Son söz: ABye tam üyelik bir aldatmacadır. Türkiyenin başına açılacak çok büyük dertlerin kamuflajıdır. Tayyip Erdoğan - Abdullah Gül ikilisinin, 17 Aralıkta Brükselde yaptıkları "kahramanca macadele!" sonucu "serbest dolaşımda, tarımda ve belgesel kalkınmada" kalıcı kısıtlamaları yumuşattıkları bildirilmişti. Başbakana göre bu kısıtlamalar ancak Türkiyenin rızası sonucu konulabilirdi. Tuncel Kurtiz, Haber Türkte anlattı... Film çekimi için gittikleri Çıldırın bir köyünde yöre halkıyla sohbet ederlerken söz ABye geliyor. Türkiyeyi alırlar mı almazlar mı, ülkenin fakirliği üyeliğe engel olur mu olmaz mı, derken yaşlı başlı bir amca diyor ki: - Biz size ayak bağı olmayalım beyim. Bizi beklemeyin, siz girin... Biz arkadan geliriz... Arkadaşımız Derya Sazak, bu hafta Sohbet Odasında eski Devlet Bakanı Işın Çelebi ile sohbet ediyor. Derya Sazak soruyor:- Serbest dolaşımın tümüyle kısıtlanması söz konusu mu?Işın Çelebinin cevabı:- 23. paragrafı değerlendirdiğimizde bu Türkiyenin isteğine bağlı...Oysa Dışişleri Bakanlığının ABye verdiği notada şöyle deniyor:- Türkiye, kalıcı kısıtlamalarla ilgili 23. paragrafı kabul etmemektedir.Serbest dolaşımın kalıcı olarak kısıtlandığından Çelebinin bile haberi yok. Yalan rüzgârı bu kadar güçlü estiriliyor. Yalan rüzgârı... Milli Eğitim Bakanı Çelik, "Türkiyede Türkçe dersleri bir fecaat" demiş. Durumu Milli Eğitim Bakanlığına şikâyet etsin o zaman... Irakta 4 ay önce 2 Fransız gazetecinin kaçırılması üzerine, bütün Fransa bir anda seferber oldu.Devlet Başkanı duruma müdahale etti. Dışişleri Bakanı, uçağa atladığı gibi Mısır ve Ürdüne gitti. İçişleri Bakanlığı, Fransadaki Müslüman örgütleri seferber etti.Ortadoğudaki din adamları harekete geçirildi.Dört bir yandan Iraktaki direnişçilere çağrılar yapıldı.Fransız hükümeti, 2 gazeteciyi kurtarma çabasını bir an bile aksatmadı.Ve 124 gün sonra bu iki gazeteci serbest bırakıldı.Türkiye, Irakta 70 şoförünü kaybetti. 8 kişi hâlâ rehin.Bir de işadamı eklendi rehinelere...Hükümetin sesi sedası çıkmıyor... Oysa hükümetin kendine vehmettiği o yüksek "gücü" ve "itibarı" böyle sorunlar karşısında kullanması gerekmez mi? Susup oturmak yakışıyor mu? Irak batağında... Ukraynadaki seçim sonuçları "Turuncu devrim" olarak adlandırılıyor! Demek ki ABD taraftarlarının rengi, Müslüman olan ülkelerde "yeşil", Müslüman olmayan ülkelerde "turuncu" olarak tanımlanıyor. Koşuyolu Öğretmenler Hastanesinde, bir bina yalnızca fizik tedavi gören ve akciğer hastası olan hastalara ayrılmış bulunuyor.Hastaların büyük bölümü yaşlı başlı öğretmenler...Bu öğretmenler 20 - 30 yıl belki daha fazla sürelerde yurdun dört bir yanını dolaşmış, hayatlarını ve sağlıklarını sizin bizim eğitimimiz için harcamış eli öpülesi insanlar...İşte bu insanların yattığı o hastanenin kaloriferleri pazar günü yanmıyordu. Çoğu romatizmalı olan hasta öğretmenler, geceyi battaniyelere sarılarak geçirmek zorunda kaldılar. Kelimenin tam anlamıyla dondular. Hayatlarını bizler için feda eden öğretmenlere ömürlerinin son demlerinde görülen reva, gösterilen fedakârlık! İşte bu... Sesi çıkmayan insanların gördüğü muamele bu. m.asik@milliyet.com.tr Öğretmen dondu...