Gastronomiye meraklı herkesin kafasını kurcalayan bir konu bu. Lafı çok dolandırmadan fikrimi söyleyeyim. Çok ama çok az yemeğin bu kategoriye girdiğini düşünsem de bazı şeflerin sanatçı olduklarına inanıyorum
Her gün milyonlarca tencere kaynıyor dünyanın dört bir yanında. Günde üç öğünden, bir insan ortalama yılda bin kez sofraya oturuyor. Bu ömür boyunca 70 bin öğün demek. Bir hafızanızı yoklayın bakalım, bunlardan kaçı estetik değerler taşıyordu?
Londra’da kitapçıları dolaşırken bulduğum Pierre Gagnaire ve Herve This’in beraber yazdıklari “Cooking, The Quintessential Art” isimli kitapta, ayrıntılı olarak bu olayın felsefesini sorguluyorlar. Pierre Gagnaire, Paris’te 3 Michelin yıldızlı, kendi ismini taşıyan lokantanın sahibi ve şefi. Kendisinin, sanata ve özellikle Kandisky’e büyük bir ilgisi var. Herve This ise, moleküler gastrominin kurucusu. İkisi de, bazı yemeklerin sanat eseri değeri taşıdığını düşünüyor. Tartışmayı bir adım ileri taşıyarak; yemek yaparken öne çıkan iki noktadan biri olan estetiğin (Diğeri kullanılan malzeme ve teknikler) analitik olarak nasıl ölçüleceğini tartışıyorlar. Ve yemeklerdeki ‘estetik analitiğin’ matematiği olup olmadığını...
Özellikle
Geçen hafta Londra’daydım. İki büyük restoranın şefiyle görüşme fırsatım oldu. Birincisi Gordon Ramsay’in üç Michelin yıldızlı restoranının şefi Mark Askew, ikincisi iki Michelin yıldızlı Berkeley Hotel’deki (eski Petrus) restoranın şefi Marcus Wareing
Dünyadaki mali krizden en çok etkilenen ülkelerin başında geliyor
İngiltere. Ekonomisi ağırlıklı olarak finans sektörüne dayanıyor. Sıkılmaya başlayan kemerlerle birlikte, lokanta harcamaları son iki sene içerisinde oldukça düştü. Kuver sayısında belirgin bir gerileme olmamasına rağmen, özellikle şarap harcamaları kısılmış durumda.
Michelin yıldızlı restoranlar, misafir trafiğini arttırmak için akla gelmedik kampanyalar yapmaya başlamışlar. BYOB (Kendi içkinizi getirebilirsiniz) kampanyası, bunlardan biri. Şimdilik sadece öğle yemeklerinde uygulanan bu promosyon, burunlarından kıl aldırmayan lokantalar için oldukça şaşırtıcı geldi. Fiyatlar oldukça uygun bir hal almış. Eğer gastronomi turu yapmak istiyorsanız tam sırası.
Gordon Ramsay’la buluşma
Londra’ya gidiş amaçlarımdan biri de, eski patronum ve şefim Gordon Ramsay’le röportaj yapmaktı. Kendisi Güney Afrika’da Dünya Kupası’nı takip ettiği için bir başka sefere kaldı.
Murat Bozok’un hem işletmecisi hem de aşçısı olduğu Mimolett Restaurant, Beyoğlu Sıraselviler Caddesi’nde.Aşçılık kariyerimde oldum olası reçetelerden hazzetmedim. Bunlardan internette ve yemek kitaplarında yüzlerce var. Bazıları doğru, bazıları yanlış. Beni çekense, bu yemeklerin arkasındaki öyküler ve aşk
Aşçılık serüvenime başladığım yıllarda bana yol gösterecek fazla kişi yoktu. “Hangi okullar iyidir?”, “Nerelerde çalışırsam daha uygun olur?”, “Hangi kitap ve dergileri takip etmem gerekir?”, “Hangi şef ceketi daha havalıdır?” gibi yüzlerce cevapsız soru vardı kafamda. “Ben çektim, başkası çekmesin” diyerek başladım yazmaya. Uzun ince bir yol aşçılık. Eğer seviyorsanız, dünyanın en keyifli işi. Öncelikle oldukça asosyal bir meslek. Geceleri, hafta sonları, bayramlarda, yılbaşlarında, kısacası herkes eğlenirken sizin çalıştığınız bir iş.
Aşçılık yükselişte
Güzel yanları da yok değil. Beni aşçılığa iten sebeplerin biri yemeğe olan sevdamken, diğeri de tüm dünyada icra edebileceğiniz bir meslek olmasıydı. Eğer başarılıysanız, nereye giderseniz gidin işiniz hazırdır. Bu şekilde bir özgürlük sunan çok fazla meslek dalı yok.
20 sene kadar önce aşçılık okumaya karar