Karşılaşmanın 89. dakikası ve gelişen pozisyonda tereddütler var. Sadece hakemde mi? Tribünlerdeki binlercesi merakla ne olacağını bekliyor. Maçın kaderini etkileyecek, çok önemli bir pozisyon...
O anda orta hakem ekranın başına koşarken, seyrettiği pozisyonların skorboard ekranına taşınmasında ne zarar var?
Nitekim Hollanda MHK Başkanı, bunun olması için çalışmaları başlattıklarını söyledi. Şeffaflık, doğru kararlar ve adalet istiyoruz ya... Bizde neden olmasın?
Cüneyt Çakır'ın izlediklerini, tribündekiler de seyretsin. Onlar da kendilerince bir düşünce sahibi olsun. Belki de sahadaki futbolcular da ekrana bakarak, "Hakikaten hata yapmışım" da der ve olası bir itiraz, belki de bir karttan kurtulmuş olur.
Hakemin verdiği ve yanlış yaptığı kararlarda ne mi olacak?
Başka türlü de olmazdı zaten...
Liderliğin verdiği stres mi, yoksa herkesin ezberlediği oyun stili mi, Kasımpaşa karşısındaki Başakşehir'i bir tık aşağıya indirmişti. Tamam; Başakşehir sabrın sembolüydü. Evet, her zaman rakibin hatasını kollardı. Ardından da çokça şekilde Edin Visca ile karşısındakini yıkardı.
Yine öyle oldu ama bu kez kendi isteğiyle değil, Kasımpaşa'nın gönüllü tavrıyla... İlk yarıda o kadar durağan, o kadar niyetsizlerdi ki... Forvette Eduok ile Trezeguet'in değişimi ne rakibi şaşırttı ne de pozisyona fırsat hazırladı. Koita sağ kanatta verimsiz, Haris Hajradinovic ise belirsizdi. Varla yok arasında bir çizgide gidip geldi.
İlk 45 dakikadaki Başakşehir mi? Atak olgunlaştırmada yine bekleri başroldeydi. Edin Visca sağda iyi ancak soldaki tatildeydi! Bir Trabzonspor maçı anlaşılan ona yetmişti.
İkinci yarı ise her şey değişti. Oyun düzeni, kadro kurgusu, takım mantalitesi...
Kimde? Kasımpaşa'da...
Stoperdeki Sadiku savunmadan öne çıktı, Tarkan stopere kaydı. Henüz lige ısınamayan Hajradinovic kenara alındı, Heintz ofansif bölgede kendini gösterdi.
Tüm bunları gerçekleştiren Mustafa Denizli'nin istediği de oldu. Başakşehir sahasına mahkum oldu, defansındakiler kahraman ol
Tarih 16 Ekim 2018... Akşam saatlerinde, 19.57'de Kamuyu Aydınlatma Platformu'na (KAP) bir bildiri düşer.
"Kulübümüze ve Türk futboluna tarihi başarılar kazandırmış olan kıymetli teknik direktörümüz Sayın Fatih Terim ile 2018-2019 sezonunu takip eden iki sezon ve 3 yıl uzatma opsiyonlu olmak üzere yeni bir sözleşme imzalanmıştır. Şirket Yönetim Kurulu Başkan ve üyelerinin katıldığı ve Ali Sami Yen Spor Kompleksi Türk Telekom Arena Stadı'nda gerçekleşen görüşmeler neticesinde teknik direktörümüz Sayın Fatih Terim, meblağ hanesi boş mukaveleye imza atmış olup, 85 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı (Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Kararda Değişiklik Yapılmasına Dair Karar) ile yapılan değişikliğe istinaden meblağ bilahare Türk Lirası olarak belirlenecektir" ifadesi kullanılır.
Bir sözleşmenin bedeli yazılmadan geçerli olup olmadığını, halka açık bir şirketten yapılan bu açıklamanın nasıl yorumlanması gerektiği, ekonomi sütunlarının işi...
Ancak "Spor hukuku" yönünden bakıldığında, Fatih Terim'in "yaptığı varsayılan" sözleşmenin TFF'ye ibraz edilmesi gerekiyor. "Teknik Adamların Statüsü ve Çalışma Esasları"nı belirleyen talimata göre sözleşmeler, imzalandıkları tarihi
Burak Yılmaz... Trabzonspor'un yaramaz evladı... Sadece futbol ortamında değil, her yerde başrolde! Oyun kuran değil oyun bozan! Ama Allah'ı var, sözleşme işini futboldan daha iyi yapıyor.
3 milyon 500 bin euro garanti ücreti, kadroda olup olmadığına bakılmaksızın puan başına aldığı 12 bin 500 eurosu var. 12 Kasım'da kadro dışı bırakılan Burak, sahada yer almadı ama aylık kazancı 355 bin euroyu hak etti! Onun yokluğunda bordo-mavililer üç maç kazanıp bir de berabere kalınca, Burak'ın oynayıp oynamadığına bakılmadı ve 10 puanın karşılığı 125 bin euro da kazanç hanesine geçti.
Etti mi size 480 bin euro... Yattığı yerden gelen 2 milyon 900 bin lira... Ooooh! Tatlı para...
Bugün asgari ücretlinin aylığı 2 bin lira olsun mu olmasın mı tartışması yaşanırken, 1809 işçinin bir aylık emeğini, Burak yattığı yerden -pardon antrenman yaparak- kazandı bile... Üstelik ikinci aylık için taksimetre çalışmaya başladı, bir hafta geçti bile...
Amacımız servet düşmanlığı değil... Sonuçta futbolcu, yönetime bu sözleşme için silah doğrultmadı, başkanın gırtlağını sıkmadı.
Ancak idarecilerin biraz daha dikkatli olması gerekmiyor mu?
Bu sezon herkes büyük takımlara bakıp, "Allah Allah... Bunlara ne oldu?" diye hayıflanıyor. Fenerbahçe dipte, Galatasaray ve Beşiktaş beklenenin gerisinde...
Ama bu sezon hayatımıza giren bence çok önemli bir konu var; VAR...
Bugüne kadar birçok takım, kayıplardan dolayı bağırdı, çağırdı! Birçok ekip hakem hatalarından puan kaybetti. Herkesin kendine göre bir yarası vardı.
Ancak şunu da kabul edelim ki; bu işte en çok canı yanan Anadolu takımları dediğimiz, büyüklerin dışında kalanlardı. Onlara yapılan yanlışlar ya görülmedi, ya da "Haklılar" deyip geçiştirildi.
Bugün öyle mi? Video Asistan Hakem (VAR) birçok yanlışa "DUR" diyebiliyor. Dolayısıyla büyüklerin taraftar baskısı, hakemi manevi olarak kontrole alabilme durumu azaldı. Artık diğerleri de "Biz de varız" diyebildi. Üstelik böyle olunca, futbolcuların özgüvenleri de arttı. Puan cetvelinde görülen belirgin farklılığın en önemli nedeni bence bundan kaynaklandı.
İkinci önemli neden de; UEFA'nın Finansal Fair Play denetlemesi... Avrupa futbolunun patronu kimi kontrol altında tutuyor? Avrupa kupalarında mücadele eden takımları... Türkiye'de bunlar kimler? Büyükler... Bugüne kadar yapılan hovardalıklara dur dendiğinde, kulüpler de
İlk 45 dakika o kadar dengeliydi ki... Pozisyon alma, şut atma, gol bulma ve skor... Medipol Başakşehir-Galatasaray mücadelesinde takımlar, terazinin iki kefesine oturtulmuş ve dengede tutulmuştu.
Ev sahibi her zamanki gibi dingin, tedbirli, sabırlı idi. Galatasaray’daki en belirgin fark ise biraz daha iştahlı, zaman zaman pres yapan haliyle daha çok istemesiydi ya da ister gibi görünmesiydi.
Nitekim, Başakşehir’in aradığı, istediği gol; İrfan Kahveci’nin ayağından geldi. Muslera topu mu göremedi, arkadaşına değip geldiği için mi şaşırdı bilinmez, ancak topu kalesinden çıkarabildi. Zaten isabetli iki şuttan biri kaleye girdi.
Galatasaray’ın golü de öyle hazırlanmış bir ataktan gelmedi ya... Onlar da bir penaltıyla skoru eşitledi. Ancak bu penaltının bir özelliği, Cim-Bom’un Süper Lig’deki ilk penaltı golüydü. Diğer özelliği de, Eren’den gelmesiydi.
Penaltıyı attı, kabul... Ancak bu haliyle Galatasaray’ın forveti olamayacağı aşikar... Formula 1’de yarışan tosbağa gibi! Taraftarının neden ona tepki gösterdiği Başakşehir karşısında bir kez daha ortaya çıktı.
İkinci devre de ilk yarıya benzer şekilde başladı ancak öyle devam etmedi. Başakşehir, aradaki puan farkını düşünerek risk almazken,
İlk yarıdaki Demir Grup Sivas’ın fendi, ikinci devrede ortaya çıkan Medipol Başakşehir’i yendi.
Başakşehir, belki de tarihinde ilk kez bu kadar silik, boş geçen, şut bile atamadığı bir 45 dakika izletti.
Önce; rakibi test ediyor, o bildiğimiz uyutma taktiğini uyguluyor, sabırla fırsat kolluyor zannedildi. Ama işin aslı öyle olmadığı belliydi. Sivasspor daha iyi sahaya yayılıp, daha çok şut çekip, lideri gözüne kestiren bir karakterdeydi.
Yetenekli ayakları da ortaya çıkınca golü bulmak zor olmadı. Torje’nin asisti, Muhammet Demir’in golü, Yiğido’yu öne geçirdi.
Doğrusu bu ya, maçın başlarında ve golün hemen öncesinde kaleci Mert’in riskli pasları, Başakşehir’deki konsantrasyon eksikliğinin en büyük ispatıydı. Buna golcü niyetiyle çıkan ancak şut bile atamayan Bajic eklendi. Zor anlarda ortaya çıkan Süpermen Edin Visca’nın bu kez başka işleri vardı sanki...
İkinci yarıda Başakşehir’in doğruları da ortaya çıktı. Kerim Frei sola geçti, lider biraz daha hareketlendi. Ama Mossoro’nun silik kalışı, Napoleoni’nin fırsat bulamayışı, Başakşehir için el freni oldu.
Adebayor’un girmesi, Sivasspor’un sinmesi, Medipol Başakşehir için avantajlar oluştursa da, gol atmadan üç puan
Liderlik, kolay kazanılmayan bir meziyet... Zirve, kolay ulaşılmayan bir dönemeç... Medipol Başakşehir de bunu kolay elde etmedi. Yıllardır, üstüne koyduğu tuğlalar, binayı böyle yukarıya taşıdı.
Elde ettiği melekelerin kaymağını yiyen turuncu-lacivertliler, aslında ilk yarıda bariz bir üstünlük kurdu ama bunu gole tahvil edemedi. Gol olmadığı için de ilk 45’te sanki eşitlik varmış gibi göründü. Ancak 7-1 şut üstünlüğü, yüzde 60’ı geçen top hakimiyetiyle Başakşehir rakibe kendini kabul ettirmişti. Bu bölüm içerisinde ev sahibinin başarısı değil, Başakşehirli oyuncuların beceriksizliği vardı.
Bir kalede, “Neden seçilmedi?” diye sorgulanan Mert, diğerinde de Lucescu’nun kıymetlisi Gökhan olsa da, ikisi de ön plana pek çıkmadı.
Doğrusu Rize’de ön plana çıkan tek bir isim vardı; Edin Visca... Çok farklı, çok kaliteli... Eğer Başakşehir bugünleri gördüyse ona bolca dua etmeli... Bugün onun gibi bir futbolcu, ağzımız alıştığı için söylediğimiz, “Dört büyükler”de yok. Zaten onlarda böylesine bir istikrar da yok. Verdiği gol pasları, kale önündekilere asist değil nimetti.
Adebayor’un yokluğu, daha doğrusu varlığıyla yokluğunun belli olmaması, Başakşehir’i son haftalarda biraz olsun