Burak Yılmaz... Trabzonspor'un yaramaz evladı... Sadece futbol ortamında değil, her yerde başrolde! Oyun kuran değil oyun bozan! Ama Allah'ı var, sözleşme işini futboldan daha iyi yapıyor.
3 milyon 500 bin euro garanti ücreti, kadroda olup olmadığına bakılmaksızın puan başına aldığı 12 bin 500 eurosu var. 12 Kasım'da kadro dışı bırakılan Burak, sahada yer almadı ama aylık kazancı 355 bin euroyu hak etti! Onun yokluğunda bordo-mavililer üç maç kazanıp bir de berabere kalınca, Burak'ın oynayıp oynamadığına bakılmadı ve 10 puanın karşılığı 125 bin euro da kazanç hanesine geçti.
Etti mi size 480 bin euro... Yattığı yerden gelen 2 milyon 900 bin lira... Ooooh! Tatlı para...
Bugün asgari ücretlinin aylığı 2 bin lira olsun mu olmasın mı tartışması yaşanırken, 1809 işçinin bir aylık emeğini, Burak yattığı yerden -pardon antrenman yaparak- kazandı bile... Üstelik ikinci aylık için taksimetre çalışmaya başladı, bir hafta geçti bile...
Amacımız servet düşmanlığı değil... Sonuçta futbolcu, yönetime bu sözleşme için silah doğrultmadı, başkanın gırtlağını sıkmadı.
Ancak idarecilerin biraz daha dikkatli olması gerekmiyor mu?
Bu sezon herkes büyük takımlara bakıp, "Allah Allah... Bunlara ne oldu?" diye hayıflanıyor. Fenerbahçe dipte, Galatasaray ve Beşiktaş beklenenin gerisinde...
Ama bu sezon hayatımıza giren bence çok önemli bir konu var; VAR...
Bugüne kadar birçok takım, kayıplardan dolayı bağırdı, çağırdı! Birçok ekip hakem hatalarından puan kaybetti. Herkesin kendine göre bir yarası vardı.
Ancak şunu da kabul edelim ki; bu işte en çok canı yanan Anadolu takımları dediğimiz, büyüklerin dışında kalanlardı. Onlara yapılan yanlışlar ya görülmedi, ya da "Haklılar" deyip geçiştirildi.
Bugün öyle mi? Video Asistan Hakem (VAR) birçok yanlışa "DUR" diyebiliyor. Dolayısıyla büyüklerin taraftar baskısı, hakemi manevi olarak kontrole alabilme durumu azaldı. Artık diğerleri de "Biz de varız" diyebildi. Üstelik böyle olunca, futbolcuların özgüvenleri de arttı. Puan cetvelinde görülen belirgin farklılığın en önemli nedeni bence bundan kaynaklandı.
İkinci önemli neden de; UEFA'nın Finansal Fair Play denetlemesi... Avrupa futbolunun patronu kimi kontrol altında tutuyor? Avrupa kupalarında mücadele eden takımları... Türkiye'de bunlar kimler? Büyükler... Bugüne kadar yapılan hovardalıklara dur dendiğinde, kulüpler de
İlk 45 dakika o kadar dengeliydi ki... Pozisyon alma, şut atma, gol bulma ve skor... Medipol Başakşehir-Galatasaray mücadelesinde takımlar, terazinin iki kefesine oturtulmuş ve dengede tutulmuştu.
Ev sahibi her zamanki gibi dingin, tedbirli, sabırlı idi. Galatasaray’daki en belirgin fark ise biraz daha iştahlı, zaman zaman pres yapan haliyle daha çok istemesiydi ya da ister gibi görünmesiydi.
Nitekim, Başakşehir’in aradığı, istediği gol; İrfan Kahveci’nin ayağından geldi. Muslera topu mu göremedi, arkadaşına değip geldiği için mi şaşırdı bilinmez, ancak topu kalesinden çıkarabildi. Zaten isabetli iki şuttan biri kaleye girdi.
Galatasaray’ın golü de öyle hazırlanmış bir ataktan gelmedi ya... Onlar da bir penaltıyla skoru eşitledi. Ancak bu penaltının bir özelliği, Cim-Bom’un Süper Lig’deki ilk penaltı golüydü. Diğer özelliği de, Eren’den gelmesiydi.
Penaltıyı attı, kabul... Ancak bu haliyle Galatasaray’ın forveti olamayacağı aşikar... Formula 1’de yarışan tosbağa gibi! Taraftarının neden ona tepki gösterdiği Başakşehir karşısında bir kez daha ortaya çıktı.
İkinci devre de ilk yarıya benzer şekilde başladı ancak öyle devam etmedi. Başakşehir, aradaki puan farkını düşünerek risk almazken,
İlk yarıdaki Demir Grup Sivas’ın fendi, ikinci devrede ortaya çıkan Medipol Başakşehir’i yendi.
Başakşehir, belki de tarihinde ilk kez bu kadar silik, boş geçen, şut bile atamadığı bir 45 dakika izletti.
Önce; rakibi test ediyor, o bildiğimiz uyutma taktiğini uyguluyor, sabırla fırsat kolluyor zannedildi. Ama işin aslı öyle olmadığı belliydi. Sivasspor daha iyi sahaya yayılıp, daha çok şut çekip, lideri gözüne kestiren bir karakterdeydi.
Yetenekli ayakları da ortaya çıkınca golü bulmak zor olmadı. Torje’nin asisti, Muhammet Demir’in golü, Yiğido’yu öne geçirdi.
Doğrusu bu ya, maçın başlarında ve golün hemen öncesinde kaleci Mert’in riskli pasları, Başakşehir’deki konsantrasyon eksikliğinin en büyük ispatıydı. Buna golcü niyetiyle çıkan ancak şut bile atamayan Bajic eklendi. Zor anlarda ortaya çıkan Süpermen Edin Visca’nın bu kez başka işleri vardı sanki...
İkinci yarıda Başakşehir’in doğruları da ortaya çıktı. Kerim Frei sola geçti, lider biraz daha hareketlendi. Ama Mossoro’nun silik kalışı, Napoleoni’nin fırsat bulamayışı, Başakşehir için el freni oldu.
Adebayor’un girmesi, Sivasspor’un sinmesi, Medipol Başakşehir için avantajlar oluştursa da, gol atmadan üç puan
Liderlik, kolay kazanılmayan bir meziyet... Zirve, kolay ulaşılmayan bir dönemeç... Medipol Başakşehir de bunu kolay elde etmedi. Yıllardır, üstüne koyduğu tuğlalar, binayı böyle yukarıya taşıdı.
Elde ettiği melekelerin kaymağını yiyen turuncu-lacivertliler, aslında ilk yarıda bariz bir üstünlük kurdu ama bunu gole tahvil edemedi. Gol olmadığı için de ilk 45’te sanki eşitlik varmış gibi göründü. Ancak 7-1 şut üstünlüğü, yüzde 60’ı geçen top hakimiyetiyle Başakşehir rakibe kendini kabul ettirmişti. Bu bölüm içerisinde ev sahibinin başarısı değil, Başakşehirli oyuncuların beceriksizliği vardı.
Bir kalede, “Neden seçilmedi?” diye sorgulanan Mert, diğerinde de Lucescu’nun kıymetlisi Gökhan olsa da, ikisi de ön plana pek çıkmadı.
Doğrusu Rize’de ön plana çıkan tek bir isim vardı; Edin Visca... Çok farklı, çok kaliteli... Eğer Başakşehir bugünleri gördüyse ona bolca dua etmeli... Bugün onun gibi bir futbolcu, ağzımız alıştığı için söylediğimiz, “Dört büyükler”de yok. Zaten onlarda böylesine bir istikrar da yok. Verdiği gol pasları, kale önündekilere asist değil nimetti.
Adebayor’un yokluğu, daha doğrusu varlığıyla yokluğunun belli olmaması, Başakşehir’i son haftalarda biraz olsun
İki dengeli, iki haddini bilen, ne yapması gerektiğine vakıf Medipol Başakşehir ile Evkur Yeni Malatya’nın mücadelesiydi. Ligin en az gol yiyen ekiplerinden, bu futboldan başkası da beklenemezdi.
Ev sahibi Başakşehir’in kazanıp liderliğe çıkma düşüncesi, onlar adına karşılaşmayı biraz daha değerli kılsa da, Erol Bulut’u da yabana atmamak gerekirdi. Turuncu-lacivertlileri, evinin adresi kadar iyi bilen Bulut, ilk 45 dakikalık süreçte hatlar arasındaki pas bağlantısını kesmeyi başardı. Kaçanları da toplamak kaleci Fabien Fomolli’ye kaldı.
Bu devrede Sadık-Mina ikilisi iyi işler çıkarsa da sağlam duramadı. Zeminin azizliği mi, yanlış malzeme seçimi mi bilmem, ama ikisinin de ayağının kayması karşılarına kötü bir fatura çıkarabilirdi. Ama sol bekteki Erkan Kaş, taş gibiydi. O bildiğimiz Visca, 45 dakikalık dilimde ortalarda görünmedi. Üstelik Erkan pozisyon için de ileriye gitti. Adebayor’a da pek top gelmedi. Kendisi bir şeyler yapmak için uğraşsa da nafile...Bir de Boutaib’in golü gelince, Başakşehir’in şaşkınlığı daha da arttı. Orta sahadan çıkabilme çabası, -her ne kadar sarı-kırmızı dense de- sarı-siyahlılara kaldı. Murat Yıldırım ile Donald ise sadece eksik tamamladı!
İkinci yarı
O kadar soru işareti vardı ki?
Volkan Babacan haftalardır kenarda; Abdullah Avcı “Tercih” diyerek ortada! Kasımpaşa maçında 11’de olan Adebayor, formayı Napoleoni’ye bırakmıştı. İkinci yarıda Emre çıkınca Napoleoni ortaya, Bajic sahaya geçti, müthiş golüyle Akhisar’ı biçti.
Başakşehir kulübesi, adeta geçen sezon sahada yer alan kadronun yarısını ağırlarken, takım ise fena başlamadı. Kısa paslar, Akhisar’ı şaşkına çevirdi, en sonunda Bilal de topu rakibi Visca’ya teslim etti, gol geldi.
Kupa fatihi, golcüsü Seleznyov olmasa da turuncu-lacivertlilerin karşısına dikildi. Golü yemelerinin ardından Bilal Kısa’yı daha ileri bölgeye çeken, rakibi karşısında baskı kurmak isteyen konuk ekip, bunun meyvesini de Manu ile buldu.
Ancak bunun bir risk olduğu, ava gidenin avlanacağı gün gibi meydandaydı. Pozisyon yakaladılar ancak bundan daha fazlasını verdiler.
Şu bir gerçek ki, Visca’nın kalitesi, sahada yer alanlardan bir gömlek daha fazla... Attığı golün yanında ikinciye de asistiyle katkı verdi. Ona Bajic katılırken, savunmadaki Da Costa’nın şutör özelliği bir de gol getirdi. Mossoro ve Elia’nın oyuna girmesiyle Başakşehir daha bir güzel göründü. Öyle ya da böyle, bugün için ligde, birbirini en
Sivasspor maçının yıkıcı etkisi belli ki Medipol Başakşehir’i fena hırpalamış. Fiziksel değil ancak beyinsel anlamda o kadar fark var ki... Sahada basan, bastığı yeri dağıtan, dağıttığı yerin toparlanmasına fırsat vermeyen turuncu-lacivertliler, o beraberlikle hak ile yeksan olmuş. Ara ki bulasın. Bu, kazanmasına rağmen böyleydi.
Galip gelmek tabii ki önemli; ama herkese umut aşılayan, taraflı tarafsız herkesin, “Bu kez olabilir” demesini sağlayan Başakşehir, dün tek dişi kalmış canavar gibiydi. Bakmayın ilk yarıyı galip tamamlamasına... Jevtoviç biraz becerikli olabilse, biraz çevresini görebilse, şampiyonu değil ama şampiyon olamayacak takımı netleştirebilirdi. Volkan’ın burada hakkını teslim etmeli; iyi yer tutma, açıyı kapama becerisini mutlaka söylemeli...
Antalyaspor’un sürekli sol kanattan gelmesine rağmen Başakşehir’in sağına bir çare bulamaması da handikaptı. Her zaman bekleriyle övünen İstanbul ekibinde bu durum, Caiçara açısından eksiydi.
İkinci yarının başlangıcı da Antalyaspor için hızlı oldu. Rakibi karşısında kolay teslim olmayan kırmızı-beyazlılar aslında bu maçı bir vitrin gibi gördü sanki... Haftalardır kümede kalmak için verdikleri mücadele ve stres