İki dengeli, iki haddini bilen, ne yapması gerektiğine vakıf Medipol Başakşehir ile Evkur Yeni Malatya’nın mücadelesiydi. Ligin en az gol yiyen ekiplerinden, bu futboldan başkası da beklenemezdi.
Ev sahibi Başakşehir’in kazanıp liderliğe çıkma düşüncesi, onlar adına karşılaşmayı biraz daha değerli kılsa da, Erol Bulut’u da yabana atmamak gerekirdi. Turuncu-lacivertlileri, evinin adresi kadar iyi bilen Bulut, ilk 45 dakikalık süreçte hatlar arasındaki pas bağlantısını kesmeyi başardı. Kaçanları da toplamak kaleci Fabien Fomolli’ye kaldı.
Bu devrede Sadık-Mina ikilisi iyi işler çıkarsa da sağlam duramadı. Zeminin azizliği mi, yanlış malzeme seçimi mi bilmem, ama ikisinin de ayağının kayması karşılarına kötü bir fatura çıkarabilirdi. Ama sol bekteki Erkan Kaş, taş gibiydi. O bildiğimiz Visca, 45 dakikalık dilimde ortalarda görünmedi. Üstelik Erkan pozisyon için de ileriye gitti. Adebayor’a da pek top gelmedi. Kendisi bir şeyler yapmak için uğraşsa da nafile...Bir de Boutaib’in golü gelince, Başakşehir’in şaşkınlığı daha da arttı. Orta sahadan çıkabilme çabası, -her ne kadar sarı-kırmızı dense de- sarı-siyahlılara kaldı. Murat Yıldırım ile Donald ise sadece eksik tamamladı!
İkinci yarı
O kadar soru işareti vardı ki?
Volkan Babacan haftalardır kenarda; Abdullah Avcı “Tercih” diyerek ortada! Kasımpaşa maçında 11’de olan Adebayor, formayı Napoleoni’ye bırakmıştı. İkinci yarıda Emre çıkınca Napoleoni ortaya, Bajic sahaya geçti, müthiş golüyle Akhisar’ı biçti.
Başakşehir kulübesi, adeta geçen sezon sahada yer alan kadronun yarısını ağırlarken, takım ise fena başlamadı. Kısa paslar, Akhisar’ı şaşkına çevirdi, en sonunda Bilal de topu rakibi Visca’ya teslim etti, gol geldi.
Kupa fatihi, golcüsü Seleznyov olmasa da turuncu-lacivertlilerin karşısına dikildi. Golü yemelerinin ardından Bilal Kısa’yı daha ileri bölgeye çeken, rakibi karşısında baskı kurmak isteyen konuk ekip, bunun meyvesini de Manu ile buldu.
Ancak bunun bir risk olduğu, ava gidenin avlanacağı gün gibi meydandaydı. Pozisyon yakaladılar ancak bundan daha fazlasını verdiler.
Şu bir gerçek ki, Visca’nın kalitesi, sahada yer alanlardan bir gömlek daha fazla... Attığı golün yanında ikinciye de asistiyle katkı verdi. Ona Bajic katılırken, savunmadaki Da Costa’nın şutör özelliği bir de gol getirdi. Mossoro ve Elia’nın oyuna girmesiyle Başakşehir daha bir güzel göründü. Öyle ya da böyle, bugün için ligde, birbirini en
Sivasspor maçının yıkıcı etkisi belli ki Medipol Başakşehir’i fena hırpalamış. Fiziksel değil ancak beyinsel anlamda o kadar fark var ki... Sahada basan, bastığı yeri dağıtan, dağıttığı yerin toparlanmasına fırsat vermeyen turuncu-lacivertliler, o beraberlikle hak ile yeksan olmuş. Ara ki bulasın. Bu, kazanmasına rağmen böyleydi.
Galip gelmek tabii ki önemli; ama herkese umut aşılayan, taraflı tarafsız herkesin, “Bu kez olabilir” demesini sağlayan Başakşehir, dün tek dişi kalmış canavar gibiydi. Bakmayın ilk yarıyı galip tamamlamasına... Jevtoviç biraz becerikli olabilse, biraz çevresini görebilse, şampiyonu değil ama şampiyon olamayacak takımı netleştirebilirdi. Volkan’ın burada hakkını teslim etmeli; iyi yer tutma, açıyı kapama becerisini mutlaka söylemeli...
Antalyaspor’un sürekli sol kanattan gelmesine rağmen Başakşehir’in sağına bir çare bulamaması da handikaptı. Her zaman bekleriyle övünen İstanbul ekibinde bu durum, Caiçara açısından eksiydi.
İkinci yarının başlangıcı da Antalyaspor için hızlı oldu. Rakibi karşısında kolay teslim olmayan kırmızı-beyazlılar aslında bu maçı bir vitrin gibi gördü sanki... Haftalardır kümede kalmak için verdikleri mücadele ve stres
Kimse kimseyi kandırmasın. Taraftar baskısı olmasa da, gelecek kaygısı bulunmasa da, ligin sonuna doğru Medipol Başakşehirli futbolcuların üzerindeki baskı o kadar artmış ki... Bu Demir Grup Sivas maçında açıkça ortaya çıktı.
Her şey ev sahibi adına çok iyi başlamıştı. Karşılarında lokum yumuşaklığında bir rakip, Abdullah Avcı’nın dediklerini yapan bir takım vardı. Adebayor ile Mahmut’un olmaması hiç mi hiç sorun oluşturmuyordu. Geldiğinden beri bir maç kazandıran Arda kenarda, özgürlük bulan İrfan Can sahadaydı.
Atağa kalktığında Emre’yi savunmaya yönlendirip 3-4-3 oynayan Başakşehir, savunmada ise 4-5-1’e çekiliyordu. Top rakibin ayağına geldiğinde Çin ordusu gibi saldırıyor, gol aradığında da kanatları aktif kullanabiliyordu.
Şu hikmete bakın ki, soldaki Elia, sağdan ortalayıp Bajic’e attırdığı gol, Başakşehir’i ateşleyeceği yerde futbolcuların stresini artırdı, egoları tavan yaptı. Mossoro belki de futbolculuk kariyerinin en gereksiz hamlesini yaptı, bir dakikada iki kartla arkadaşlarına ve takımına en büyük ihaneti yaptı.
10 kişi kalıp, galibiyeti koruyabilmek gerçekten kolay değildi. Üstelik karşında Sivasspor gibi topa iyi komuta eden bir takım varken... İlk 45
Hırs, istek, arzunun bir arada bulunduğu Medipol Başakşehir, acaba beşte beş yapabilecek miydi? Kağıt üzerinde bunu başarabilecek görüntüsü olsa da, bir karşılaşma oynanmadan kazanılamazdı.
5 basamaklı bir merdivenin daha eşiğinde takılmak yakışır mıydı böyle şampiyonluk adayına? Ama doğrusu, ikinci yarının hemen başındaki görüntüsü, daha doğrusu silüeti, Başakşehir’in puan kaybedeceği havasını verdi.
İlk yarı mı? Gol dışındaki 1.5 pozisyon bile futbol menüsüne tat katmadı. İki takım da birbirine ayak uydurunca bu soğuk havada Fatih Terim Stadı’na gelenler için 45 dakika zul oldu.
İkinci yarının başlangıcında Kayserispor akılcı, istekli, ilk yarıya göre daha kaliteliydi. Nitekim bunun karşılığını da Deniz Türüç’ün ortasında Umut ile aldı. Alparslan zaman zaman beklentileri karşılasa da, dün Clichy’nin yokluğunu hissettirdi. Riske edilmeyen Fransız’ın olmayışı, belli ki Başakşehir açısından büyük kayıptı.
Ligin sonu yaklaştı, Adebayor frene bastı. Rakiplerin oyun stilini ezberlemesinden mi yoksa Togolu golcünün beslenmemesinden mi bilinmez, Adebayor uzun süredir suskun, yoksun, durgun... Son dakika Elia’ya yaptığı asist ise onun adına bir artı oldu.
Savunma hattındaki dikkat eksikliği,
Birinci sınıf takımların ikinci kalite mücadelesiydi sanki...
Halbuki, şampiyonluk için oynayan, hatta bu sonuçla ve maç fazlasıyla liderliğe oturan Medipol Başakşehir bir yanda, Erol Bulut ile takdir gören Evkur Yeni Malatyaspor da diğer taraftaydı.
İlk yarıda golün dışında aman aman bir pozisyon görülmezken, iki taraf da cılız şutlarla birbirini yokladı. Ancak Visca’nın pozisyon üretme mahareti dün de kendini gösterdi. Attığı usta işi top, Elia’nın önüne öyle bir geldi ki, sanki geometrik hesaplamalarla adrese gönderilmişti. Hesapla-kitapla Ertaç’ın ulaşamayacağı noktadan geçir ve son haftaların gol ustası Elia ile buluştur... Bravo doğrusu...
Ev sahibinde Arda’ya yer bulma düşüncesi mi, yoksa Akhisar maçının ikinci yarısındaki takım portresi mi Mahmut Tekdemir’i stopere çekti, bunu en iyi tabii ki Abdullah Avcı bilir. Ancak kazanan her zaman haklı olduğuna göre Avcı’ya da “Neden?” demek de gereksiz...
Malatyasporlular ise çizgisini hiç bozmadan, askeri bir disiplin içinde nöbetini tuttu! Çünkü Başakşehir karşısında haddini bilmek her şeyden önemliydi. Bunu da en iyi bilen Erol Bulut’tu. Gilberto’nun girişiyle forveti ikiledi ama nafile...
İkinci yarıyı ne siz sorun ne ben
Medipol Başakşehir’i yenmek istiyorsan, yakaladım mı atacaksın. Hele 1-0 öne geçmişsen, daha da dikkatli olacaksın.
Teleset Mobilya Akhisarspor açısından böyle bir durum vardı. Net pozisyonlar, atılamayan toplar ve karşılığı sıfır puan! Hele ilk devrenin son dakikasında Seleznov’un pozisyonu, kırılma anı olarak gösterilebilirdi.
Başakşehir mi? Bildiğimiz gibi işte... Sezonun ikinci yarısında nasılsa öyle... Çok iyi değiller, rakiplerinden saygı görüyorlar ve galibiyet konusunda işi biliyorlar.
İki önemli beki yokmuş, Mossoro sahada değilmiş hikaye... Belki basmakalıp oluyor ama “Sistem takımı” olmanın verdiği avantaj bu işte... Uğur ile Alparslan’ı özlemiştik. Hatta unutmuştuk da! Ama onlar futbolu unutmamışlar. İki golün asistleri iki “yedek” güçten geldi. Hatta Alparslan gol bile atabilirdi de...
Adebayor belki de ilk kez bu kadar verimsiz ve bitkindi. Sahanın en kötü isimleri arasına girerdi. Ancak kötüler arasında görülen en belirgin isim Yaşar Kemal Uğurlu idi. Hayır, hayır... Başakşehir’in ikinci golünde topun aut çizgisinin dışından çevrildiğini söylemeyeceğim. Ancak Emre Belözoğlu ile girdiği diyalog, bütün disiplinini aldı götürdü. Resmen kendisini bitirdi!
Başakşehi
Maraton, 42 kilometrelik uzun mesafeli bir koşu... Bu uzun süreçte nefesini iyi ayarlayamadın mı tıknefes olur, yaya kalırsın.
Lig maratonu da 34 maçlık bir seri... Burada da mesafeyi iyi ayarlamak, tempoyu tutturmak elzem...
Şampiyonluk adayı Başakşehir, haftalardır öyle-böyle götürdüğü sürat koşusunda Alanya’da yolda kaldı. Aslında perşembenin gelişi çarşambadan belliydi. Göztepe maçındaki tutunuşun onu kurtarmayacağı besbelliydi.
Silik futbolun panzehiri; kurtarıcı Adebayor, tecrübe sosuyla oyunun kalitesini artıran bir Emre Belözoğlu falan, filan... Bunların hepsi kabul de, Başakşehir’in savunma zaaflarına ne demeli... Alanya’da golcüsüz kalmasını veya o meşhur yıldızının olmamasını mazeret olarak öne sürmek mümkün mü?
Epureanu ne yaptı? Bu maçta takımını on kişi oynatmasına mı kızmalı, gelecek hafta Beşiktaş karşısında takımını yalnız bırakmasına mı?
Caiçara biraz çabaladı ama Fernandes’in karşısında olması en büyük handikaptı. Efecan, sağ kulvardan yüklendi, Clichy iyice tekledi.
İlk yarıdaki arızanın pozisyon üretiminde olduğunu düşünen Abdullah Avcı, Mossoro’yu kenara alarak dörtlü orta saha, ikili forvete döndü. Ancak Mevlüt öylesine kötüydü ki, bırakın gol atmayı,