Büyümenin önündeki en büyük engel kafalarımızda

14 Nisan 2002

Dikkat ederseniz, Serdengeçti'nin öne çıkardığı her üç hedefte de geçen anahtar bir sözcük var: "sürdürülebilirlik"; ekonomi literatüründe sıkça kullanılan İngilizce karşılığıyla "sustainability". Bu kavramla vurgulanmak istenen şey ise şu: Bir ekonominin başarılı sayılabilmesi için, bir süreç içinde birbirini izleyecek ve destekleyecek gelişmeler sonucunda, yeni krizlerle karşılaşmadan büyümeye geçmesi ve bu büyüme hızını sürdürebilmesi gerekir. Sağlıklı olan ve sonunda halkın refahını yükseltecek olan süreç de budur, yani Türkiye ekonomisinin 1990'ların başından bu yana yaşamaya alıştığı inişli - çıkışlı, krizli - şoklu, yoksullaşma sürecinin tam tersidir. TC Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti, Deutsche Bank'ın geçenlerde düzenlediği toplantıda yaptığı konuşmada bana da önemli görünen bir noktaya değindi, ekonomide başarıyı yakalamak için kafa yapımızda, düşünce tarzımızda gerçek bir değişim olması gerektiğini vurguladı. Serdengeçti, önümüzdeki dönemde başarıyı yakalamak için üç hedefe odaklanmamız gerektiğini de belirtti. Bu üç hedef (1) Borç yönetiminin sürdürülebilirliğinin sağlanması (2) Enflasyonla mücadelenin sürdürülmesi ve (3) Sürdürülebilir büyümenin

Yazının Devamı

Büyümenin önündeki en büyük engel kafalarımızda

14 Nisan 2002


<#comment>TC Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti, Deutsche Bank'ın geçenlerde düzenlediği toplantıda yaptığı konuşmada bana da önemli görünen bir noktaya değindi, ekonomide başarıyı yakalamak için kafa yapımızda, düşünce tarzımızda gerçek bir değişim olması gerektiğini vurguladı. Serdengeçti, önümüzdeki dönemde başarıyı yakalamak için üç hedefe odaklanmamız gerektiğini de belirtti. Bu üç hedef (1) Borç yönetiminin sürdürülebilirliğinin sağlanması (2) Enflasyonla mücadelenin sürdürülmesi ve (3) Sürdürülebilir büyümenin hedeflenmesi idi.
Dikkat ederseniz, Serdengeçti'nin öne çıkardığı her üç hedefte de geçen anahtar bir sözcük var: "sürdürülebilirlik"; ekonomi literatüründe sıkça kullanılan İngilizce karşılığıyla "sustainability". Bu kavramla vurgulanmak istenen şey ise şu: Bir ekonominin başarılı sayılabilmesi için, bir süreç içinde birbirini izleyecek ve destekleyecek gelişmeler sonucunda, yeni krizlerle karşılaşmadan büyümeye geçmesi ve bu büyüme hızını sürdürebilmesi gerekir. Sağlıklı olan ve sonunda halkın refahını yükseltecek olan süreç de budur, yani Türkiye ekonomisinin 1990'ların başından bu yana yaşamaya alıştığı inişli - çıkışlı, krizli - şoklu, yoksullaşma

Yazının Devamı

Enflasyon düşerken büyüme olur mu?

8 Nisan 2002

Enflasyon ve büyümeBöyle bir ülkede enflasyondan kurtulmanın kendilerine ne getireceğini insanlara anlatmak fevkalade zor bir şey. Buna karşılık enflasyonla mücadele adına yapılanların bugüne dek sıkıntı ve kriz getirdiğini, ekonomik büyümeyi durdurduğunu herkes hatırlıyor. Ayrıca yakın geçmişte yüksek enflasyonla hızlı büyümenin birlikte yaşandığı yıllar olmuş. O yılları özlemle hatırlayıp, "biz enflasyonla yaşamaya ve işimizi büyütmeye alışmıştık, enflasyonu düşürelim derken büyümeyi düşürdük" diyebilen yaşını başını almış (yani tek haneli enflasyonlu dönemde yaşamış), holding patronu işadamlarımız bile var. Ekonomistlerimiz arasında da enflasyonla mücadelenin büyümeyi sınırladığını savunanların azımsanmayacak sayıda olduğunu biliyoruz.Bu konuda ortaya çıkan kafa karışıklığını aşmak için Türkiyenin ve diğer bazı ülkelerin 1990 sonrası deneyimiyle de kanıtlanan birkaç noktayı alt alta sıralamakta yarar olabilir: Türkiye ekonomisinin Körfez Savaşı döneminde yaşadığı durgunluktan sonra, son sekiz yılda üç kez derin küçülme krizleri yaşaması, küreselleşen dünyada sürdürülebilir büyümenin yüksek enflasyonla bağdaşmadığını ortaya koyuyor. "Geçiş dönemi ekonomileri" diye adlandırılan

Yazının Devamı

Enflasyon düşerken büyüme olur mu?

8 Nisan 2002


<#comment>Türkiye’de enflasyonla mücadeleyi zorlaştıran faktörlerden biri de enflasyonsuz yaşamı hatırlayanların azınlığa düşmüş olması. Türkiye tek haneli enflasyonu en son 1970 yılında yaşamış. O günlerde çocuk yaşta olanları da hesaba katarsak, halkımızın yüzde 70’inin enflasyonsuz yaşamı tanımadığını söyleyebiliriz. İnsanlarımızın büyük çoğunluğu enflasyonsuz yaşamın nasıl bir şey olduğunu, kendi hayatını nasıl etkileyeceğini bilmiyor. Tek haneli enflasyonla hayatın nasıl olduğunu hatırlayabilecek yaşta olanların da bugünkünden çok farklı koşullarda yaşadıkları o günleri ne kadar iyi hatırladıkları sorulabilir her halde.
Enflasyon ve büyüme
Böyle bir ülkede enflasyondan kurtulmanın kendilerine ne getireceğini insanlara anlatmak fevkalade zor bir şey. Buna karşılık enflasyonla mücadele adına yapılanların bugüne dek sıkıntı ve kriz getirdiğini, ekonomik büyümeyi durdurduğunu herkes hatırlıyor. Ayrıca yakın geçmişte yüksek enflasyonla hızlı büyümenin birlikte yaşandığı yıllar olmuş. O yılları özlemle hatırlayıp, "biz enflasyonla yaşamaya ve işimizi büyütmeye alışmıştık, enflasyonu düşürelim derken büyümeyi düşürdük" diyebilen yaşını başını almış (yani tek haneli

Yazının Devamı

Doların bu kadar düşmesi iyi mi, yoksa kötü mü?

7 Nisan 2002

Bu şaşkınlık ve telaşın ardında hangi motifler var diye baktığımızda öncelikle şunları görüyoruz: Siyasetçilerimizin yeni krizler yaratmak için gösterdikleri çabalar şimdilik döviz piyasalarını fazla etkilemedi ve TL karşısındaki inişini sürdüren Amerikan dolarının Türkiye'deki değeri cuma günü 1 milyon 300 bin liranın altına indi. Dolardaki düşüşe gösterilen tepkilere bakıyorum, sanki şaşıran ve üzülenler sevinenlerden daha fazla; geçen yıl panik ortamında "dolar nereye kadar çıkar" diye soranlar şimdi "nereye kadar düşer" telaşında. 2001 yılının yaz sıcağında dolar 1 milyon 600 bin lirayı geçtiğinde, "2001 sonunda 2 milyonu geçer" diye ahkam kesenler ve onlara inanarak iş bağlantıları yapanlar şimdi ağlamaklı, "nasıl olur da dolar 1 milyon 300 binin altına iner kardeşim" diye yakınıyorlar. Ekonomi yönetiminin geçen yıl vurguladığı "rekabetçi kur" söylemine inanarak ihracat bağlantılarına girenler için de durum hayli tatsız. Tam rekabetçi fiyatla yeni bir pazara girerken bu avantajı yitirmenin şokunu yaşıyorlar. Geçen yıl zorunlu olarak dalgalı kur rejimine geçtiğimizde "dalgalı kur rejimi içinde kurlarda istikrar sağlanamaz" tezini ısrarla savunanlar da şimdi biraz mahzun. (Bu

Yazının Devamı

Doların bu kadar düşmesi iyi mi, yoksa kötü mü?

7 Nisan 2002


<#comment>Siyasetçilerimizin yeni krizler yaratmak için gösterdikleri çabalar şimdilik döviz piyasalarını fazla etkilemedi ve TL karşısındaki inişini sürdüren Amerikan dolarının Türkiye'deki değeri cuma günü 1 milyon 300 bin liranın altına indi. Dolardaki düşüşe gösterilen tepkilere bakıyorum, sanki şaşıran ve üzülenler sevinenlerden daha fazla; geçen yıl panik ortamında "dolar nereye kadar çıkar" diye soranlar şimdi "nereye kadar düşer" telaşında.
Bu şaşkınlık ve telaşın ardında hangi motifler var diye baktığımızda öncelikle şunları görüyoruz:

• 2001 yılının yaz sıcağında dolar 1 milyon 600 bin lirayı geçtiğinde, "2001 sonunda 2 milyonu geçer" diye ahkam kesenler ve onlara inanarak iş bağlantıları yapanlar şimdi ağlamaklı, "nasıl olur da dolar 1 milyon 300 binin altına iner kardeşim" diye yakınıyorlar.
• Ekonomi yönetiminin geçen yıl vurguladığı "rekabetçi kur" söylemine inanarak ihracat bağlantılarına girenler için de durum hayli tatsız. Tam rekabetçi fiyatla yeni bir pazara girerken bu avantajı yitirmenin şokunu yaşıyorlar.
• Geçen yıl zorunlu olarak dalgalı kur rejimine geçtiğimizde "dalgalı kur rejimi içinde kurlarda istikrar sağlanamaz"

Yazının Devamı

2001 krizi 1994’ten çok daha ağır ve özel

1 Nisan 2002


<#comment>DİE’nin dün açıkladığı 2001 yılına ilişkin milli gelir verileri, geçen yıl yaşanan krizin boyutlarını çarpıcı biçimde ortaya koyuyor. Bu verilere bakınca 2001’de yaşanan krizin 1994’tekinden çok daha ağır ve derin bir kriz olduğunu da görüyoruz. 2001 krizinin bir özelliği de özel kesime çok daha ağır bir darbe vurmuş olması.
1994’te % 5.5 küçülen GSYİH 2001’de % 7.4, 1994’te % 6 küçülen GSMH de 2001’de % 9.4 küçülmüş. Harcamalar yoluyla hesaplanan milli gelir verileri ise çeşitli harcama kalemlerindeki gelişmeleri karşılaştırmamıza olanak veriyor. Tabloda da görüleceği gibi l994’te yalnızca % 5.4 azalan özel tüketim harcamaları 2001 yılında % 9.0 azalmış, yılın son çeyreğindeki azalma % 11.7’yi bulmuş. Dayanıklı tüketim mallarındaki azalma ise geçen yıl % 30.4 olmuş.
Yatırım cephesinde durum daha da vahim. 1994 krizinde % 9.1 azalan özel sektör sabit sermaye yatırımları 2001’de % 35.1 azalmış, yani 1994’teki azalmayı dörde katlamış. Özel sektörün makine - teçhizat yatırımlarındaki azalma ise geçen yıl % 49.6’yı bulmuş. Kamu kesimindeki yatırım düşüşü ise 2001’de % 22 olmuş ve özel kesimdeki düşüşün altında kalmış. 1994 krizinde ise tam tersi yaşanmış, kamu

Yazının Devamı

Yeni kriz yaratmak için kaşınmaya başladık

31 Mart 2002


<#comment>Türkiye gerçekten alem bir yer. Bir yandan "kriz bitti mi, bitmedi mi" diye canla başla tartışırken diğer yandan yeni bir kriz yaratmak için fena halde kaşınmaya başladık. Son bir hafta içinde yaşananlar ve söylenenler, en sorumlu mevkilerde oturanların ekonomideki durumu hiç mi hiç anlamadığını ve saçmalama yeteneklerini sonuna kadar kullanmaya kararlı olduğunu gösterdi. Ben kendi hesabıma "yeni bir 19 Şubat’ı kim, nasıl yaratacak" diye merakla beklemeye başladım.

19 Şubat ve bugün
Bugünün koşulları bazı bakımlardan 19 Şubat öncesinden farklı; çapalı kur yerine dalgalı kur rejimindeyiz, dış açık sorunumuz yok, banka sistemi geçen yıl olduğu kadar sorunlu değil. Ancak son günlerde söylenen ve yapılanlarla 19 Şubat öncesi arasında şaşırtıcı benzerlikler var.
• 19 Şubat’ın hemen öncesinde laf üretmekte mahir kimi oda başkanlarının da katıldığı bir koro "ekonomiyi canlandırın" diye hükümete baskı yapmaya başlamıştı.
• Hükümet bu baskılar karşısında yalpalamaya başlamış, Başbakan Ecevit de "reel ekonomiyi canlandıracağız" diye açıklamalar yapmıştı.

Yazının Devamı