Ekonomiyi bekleyen tehlike tepkici siyaset

28 Nisan 2002

IMF Başkan Yardımcısı Anne Krueger, aynı gün yaptığı açıklamada, Türkiye ekonomisinin sürdürülebilir büyüme yoluna girmesi için koalisyon hükümetinin, bir bütünlük içinde programa verdiği desteği sürdürmesinin ve programın hiçbir sapma olmadan uygulanmasının gerekli olduğunu söyledi. IMF Başkanı Horst Koehler de, 17 Nisan tarihinde düzenlediği basın toplantısında Türkiye ile ilgili en acil konunun, "hükümetin IMF ile mutabık kaldığı programı aksatmadan uygulaması" olduğunu belirtti. Uluslararası Para Fonu (IMF) İcra Kurulunun, Türkiye ile ilgili yaptığı 15 Nisan tarihli değerlendirmenin ilk cümlesinde "Türkiyenin, birkaç on yıl süren zayıf ekonomik performansını güçlendirmek için giriştiği kararlı çabanın orta noktasında" bulunduğu belirtiliyordu. Değerlendirmeye göre, "Uygulanmakta olan programla makroekonomik istikrarın sağlanmasından sonra, programın öngördüğü güçlü yapısal reformlarla sürdürülebilir büyüme için elverişli ortam yaratılmış olacaktı." Hükümet dayanır mı? Bu üç açıklamanın da gösterdiği gibi, IMFye göre Türkiye bugüne dek gösterdiği çabayla ve elde ettiği sonuçlarla, ekonomisini çukurdan düzlüğe çıkarma yolunda bir noktaya gelmiş durumda, ancak henüz yolun orta

Yazının Devamı

Ekonomiyi bekleyen tehlike tepkici siyaset

28 Nisan 2002


<#comment>Uluslararası Para Fonu (IMF) İcra Kurulu’nun, Türkiye ile ilgili yaptığı 15 Nisan tarihli değerlendirmenin ilk cümlesinde "Türkiye’nin, birkaç on yıl süren zayıf ekonomik performansını güçlendirmek için giriştiği kararlı çabanın orta noktasında" bulunduğu belirtiliyordu. Değerlendirmeye göre, "Uygulanmakta olan programla makroekonomik istikrarın sağlanmasından sonra, programın öngördüğü güçlü yapısal reformlarla sürdürülebilir büyüme için elverişli ortam yaratılmış olacaktı."
IMF Başkan Yardımcısı Anne Krueger, aynı gün yaptığı açıklamada, Türkiye ekonomisinin sürdürülebilir büyüme yoluna girmesi için koalisyon hükümetinin, bir bütünlük içinde programa verdiği desteği sürdürmesinin ve programın hiçbir sapma olmadan uygulanmasının gerekli olduğunu söyledi. IMF Başkanı Horst Koehler de, 17 Nisan tarihinde düzenlediği basın toplantısında Türkiye ile ilgili en acil konunun, "hükümetin IMF ile mutabık kaldığı programı aksatmadan uygulaması" olduğunu belirtti.

Bu üç açıklamanın da gösterdiği gibi, IMF’ye göre Türkiye bugüne dek gösterdiği çabayla ve elde ettiği sonuçlarla, ekonomisini çukurdan düzlüğe çıkarma yolunda bir noktaya gelmiş durumda, ancak henüz

Yazının Devamı

Dünya ekonomisinde en büyük risk ABDde

22 Nisan 2002

Tablo genelde olumlu ama IMF Başekonomisti ve Araştırma Bölümü Direktörü Kenneth Rogoffa göre bu olumlu tablo içinde dört risk unsuru dikkat çekiyor. Bunlar: (1) ABDnin devasa boyutta cari işlemler açığı vermeye devam etmesi; (2) ABDde şirketlerin ve hane halkının borçluluk oranının çok yükselmiş olması; (3) Japonyanın durumundaki belirsizlik ve (4) Terör eylemleri gibi ekonomi dışındaki gelişmelerden yansıyacak ve petrol fiyatlarını etkileyebilecek gelişmeler.Görüldüğü gibi risklerin ikisi doğrudan ABD ekonomisiyle ilgili. IMF Başekonomisti Rogoffa göre ABDnin cari işlem açığı orta vadede mutlaka sorun yaratacak ve döviz kuru paritelerinde keskin bir düzeltmeye yol açabilecek, yani "güçlü dolar" devri doların keskin düşüşüyle sona erebilecek. Şirketlerin ve hane halkının borçluluğu ise, özellikle hisse fiyatlarında yeni bir düşüş de yaşanırsa, ABD ekonomisindeki olumlu gelişmeyi sınırlayabilecek. Uluslararası Para Fonu (IMF)nun dünya ekonomisindeki olası gelişmeler konusunda geçen yıla göre daha iyimser olduğu anlaşılıyor. Geçen cuma açıklanan Dünya Ekonomisinin Görünümü raporunda IMF, satın alma gücü paritesiyle yapılan hesaplamaya göre, bu yıl % 2.8 büyüyerek 49 trilyon

Yazının Devamı

Dünya ekonomisinde en büyük risk ABD’de

22 Nisan 2002


<#comment>Uluslararası Para Fonu (IMF)’nun dünya ekonomisindeki olası gelişmeler konusunda geçen yıla göre daha iyimser olduğu anlaşılıyor. Geçen cuma açıklanan Dünya Ekonomisinin Görünümü raporunda IMF, satın alma gücü paritesiyle yapılan hesaplamaya göre, bu yıl % 2.8 büyüyerek 49 trilyon dolarlık bir büyüklüğe erişmesi beklenen dünya ekonomisinin gelecek yıl % 4 büyüyerek 2003 sonunda 52 trilyon dolarlık bir büyüklüğe erişeceğini tahmin ediyor.
Tablo genelde olumlu ama IMF Başekonomisti ve Araştırma Bölümü Direktörü Kenneth Rogoff’a göre bu olumlu tablo içinde dört risk unsuru dikkat çekiyor. Bunlar: (1) ABD’nin devasa boyutta cari işlemler açığı vermeye devam etmesi; (2) ABD’de şirketlerin ve hane halkının borçluluk oranının çok yükselmiş olması; (3) Japonya’nın durumundaki belirsizlik ve (4) Terör eylemleri gibi ekonomi dışındaki gelişmelerden yansıyacak ve petrol fiyatlarını etkileyebilecek gelişmeler.
Görüldüğü gibi risklerin ikisi doğrudan ABD ekonomisiyle ilgili. IMF Başekonomisti Rogoff’a göre ABD’nin cari işlem açığı orta vadede mutlaka sorun yaratacak ve döviz kuru paritelerinde keskin bir düzeltmeye yol açabilecek, yani "güçlü dolar" devri doların keskin

Yazının Devamı

Şımarık yatırım da tarihe karışıyor

21 Nisan 2002

Deneyimlerine ve görüşlerine itibar ettiğim bu arkadaşlara, yatırım kararlarındaki yanlış ya da eksik değerlendirmenin neden kaynaklandığını sordum. Üzerinde durdukları noktalar arasında öncelikle şunlar vardı: Sanayimizin ve özel sektörümüzün nasıl çalıştığını, hangi sorunlarla boğuştuğunu çok iyi bilen dostlarla sohbet ederken, son beş yılda 1 milyar doların hayli üzerinde yatırım gerçekleştirmiş olan bir büyük grubumuzun içinden gelen arkadaş ilginç bir itirafta bulundu, "Şimdi dönüp son yıllarda yaptığımız yatırımlara baktığımda, bu yatırım kararlarının hiç değilse yüzde 30'unun yanlış ya da eksik değerlendirmeler sonucunda alınmış olduğunu farkediyorum," dedi. İrili - ufaklı çok sayıda firmaya danışmanlık hizmeti vermiş olan diğer arkadaş lafı onun ağzından kaptı adeta ve yüzde 30 oranını çok iyimser bulduğunu söyledi. Ona göre Türk sanayiinde yatırımların belki de 60 - 70'i yanlış ya da eksik değerlerlendirmelere dayanılarak yapılıyordu. Yatırım öncesi fizibilite etüdlerine gereken önemin verilmemesi.Firma bünyesindeki ya da dışındaki uzman kişilerin görüşlerinin alınmaması.Buna karşılık eş-dost tavsiyelerine fazla önem verilmesi.Dünyada, ülkede ve pazarda yaşanan değişimin

Yazının Devamı

Şımarık yatırım da tarihe karışıyor

21 Nisan 2002


<#comment>Sanayimizin ve özel sektörümüzün nasıl çalıştığını, hangi sorunlarla boğuştuğunu çok iyi bilen dostlarla sohbet ederken, son beş yılda 1 milyar doların hayli üzerinde yatırım gerçekleştirmiş olan bir büyük grubumuzun içinden gelen arkadaş ilginç bir itirafta bulundu, "Şimdi dönüp son yıllarda yaptığımız yatırımlara baktığımda, bu yatırım kararlarının hiç değilse yüzde 30'unun yanlış ya da eksik değerlendirmeler sonucunda alınmış olduğunu farkediyorum," dedi. İrili - ufaklı çok sayıda firmaya danışmanlık hizmeti vermiş olan diğer arkadaş lafı onun ağzından kaptı adeta ve yüzde 30 oranını çok iyimser bulduğunu söyledi. Ona göre Türk sanayiinde yatırımların belki de 60 - 70'i yanlış ya da eksik değerlerlendirmelere dayanılarak yapılıyordu.
Deneyimlerine ve görüşlerine itibar ettiğim bu arkadaşlara, yatırım kararlarındaki yanlış ya da eksik değerlendirmenin neden kaynaklandığını sordum. Üzerinde durdukları noktalar arasında öncelikle şunlar vardı:

• Yatırım öncesi fizibilite etüdlerine gereken önemin verilmemesi.
• Firma bünyesindeki ya da dışındaki uzman kişilerin görüşlerinin alınmaması.
• Buna karşılık eş-dost tavsiyelerine fazla önem

Yazının Devamı

Ulusal program özlemi iyi de...

15 Nisan 2002

ABDnin dünyaya empoze etmek istediği "küresel uyum" senaryosunun dışına çıkmanın sonucu hüsran oluyor ama bu senaryonun içinde kalarak kalkınma çabaları da çoğu kez hüsranla sonuçlanıyor. 1997 Asya krizi, Dünya Bankasının "mucize ülkeleri"nin bile krize sürüklenebileceğini gösterdi; Arjantinin bugün içine düştüğü içler acısı durum ise 1990larda IMFnin gözbebeği olan bir ülkenin nasıl uçuruma yuvarlanabileceğini gözler önüne serdi. Yıllardan beri IMF destekli programlarla ekonomik istikrarı yakalama çabasındaki Türkiyenin 1990 sonrasındaki serüveni de acılarla dolu. Küreselleşmenin damgasını taşıyan günümüzün dünyasında, ABD dışında hemen hiçbir ülkenin, dış dünyadan bağımsız olarak kendi ulusal hedeflerini belirleyip ona göre bir ulusal program uygulama lüksü kalmadı. Buna heves edenler de, şu günlerde Venezüellada görüldüğü gibi, ülkelerini çok yönlü bir kaosa sürüklemenin ötesinde bir şey başaramıyorlar. Bu yola girenler Chavez gibi popülist bir dalganın üzerinde iktidara gelseler bile sonuçta halka vaat ettiklerini yerine getiremiyorlar ve halkın desteğini de yitirip ülkelerini daha büyük bir çıkmazın içine sürüklemiş oluyorlar. Rodrikin önerisi O halde ne yapmalı? Son yıllarda

Yazının Devamı

‘Ulusal program’ özlemi iyi de...

15 Nisan 2002


<#comment>Küreselleşmenin damgasını taşıyan günümüzün dünyasında, ABD dışında hemen hiçbir ülkenin, dış dünyadan bağımsız olarak kendi ulusal hedeflerini belirleyip ona göre bir ‘ulusal program’ uygulama lüksü kalmadı. Buna heves edenler de, şu günlerde Venezüella’da görüldüğü gibi, ülkelerini çok yönlü bir kaosa sürüklemenin ötesinde bir şey başaramıyorlar. Bu yola girenler Chavez gibi popülist bir dalganın üzerinde iktidara gelseler bile sonuçta halka vaat ettiklerini yerine getiremiyorlar ve halkın desteğini de yitirip ülkelerini daha büyük bir çıkmazın içine sürüklemiş oluyorlar.
ABD’nin dünyaya empoze etmek istediği "küresel uyum" senaryosunun dışına çıkmanın sonucu hüsran oluyor ama bu senaryonun içinde kalarak kalkınma çabaları da çoğu kez hüsranla sonuçlanıyor. 1997 Asya krizi, Dünya Bankası’nın "mucize ülkeleri"nin bile krize sürüklenebileceğini gösterdi; Arjantin’in bugün içine düştüğü içler acısı durum ise 1990’larda IMF’nin gözbebeği olan bir ülkenin nasıl uçuruma yuvarlanabileceğini gözler önüne serdi. Yıllardan beri IMF destekli programlarla ekonomik istikrarı yakalama çabasındaki Türkiye’nin 1990 sonrasındaki serüveni de acılarla dolu.

Rodrik’in

Yazının Devamı