AB vizesi büyümenin dinamosu olabilir mi?

25 Şubat 2002

Özilhan öncelikle üç nokta üzerinde duruyor. (1) Ekonomi yönetimindeki çok başlılık görünümünün sürmesi (2) Dalgalı kur rejiminin hesap yapmayı zorlaştırması (3) Faizlerin beklenen şekilde düşmemesi.Bunlarla bağlantılı olarak gündeme gelen ve insanların Türkiye ekonomisine para bağlamasını engelleyen asıl sorun ise, her şeye karşın güven ortamının henüz oluşmamış olması. Türkiyedeki para sahipleri bu güveni sağlamadığı sürece spekülatif sıcak para dışında, yabancı sermayeden önemli bir katkı beklemek de olanaksız. Öte yandan kurlar da ihracatı özendirecek noktada değil. O halde büyümeyi hangi mekanizmalarla ateşleyeceğiz?Madriddeki TÜSİAD heyetinde bulunan Yavuz Caneviye göre hükümetin bazı vergi kolaylıklarını devreye sokması şart, özel sektörü motive etmek için. TÜSİAD Başkanı Özilhan da bu saptamaya katılıyor. Ancak Kemal Dervişin bu konudaki tereddütlerini de çok iyi biliyor Tuncay Bey ve kafasından geçen diğer bir alternatifi belirtmeden edemiyor. Özilhana göre Türkiye Kopenhag kriterleri konusunda AByi tatmin eder ve bu yıl bitmeden tam üyelik müzakerelerine giden yolun açıldığının teyidini alırsa, bugün aşamadığı güven sorununu da bir anda aşar ve ekonomik büyümenin de önü

Yazının Devamı

AB vizesi büyümenin dinamosu olabilir mi?

25 Şubat 2002


<#comment>TÜSİAD Başkanı Tuncay Özilhan ile Türkiye ekonomisinin büyümeye nasıl geçebileceğini konuşuyoruz Madrid’de. Özilhan’ın görüşü, benim birkaç haftadır dile getirmeye çalıştığım kaygıları doğrular nitelikte; ekonomide büyümenin başlaması ve ivme kazanması için gerekli ortamın henüz oluşmadığını düşünüyor TÜSİAD Başkanı.
Özilhan öncelikle üç nokta üzerinde duruyor. (1) Ekonomi yönetimindeki çok başlılık görünümünün sürmesi (2) Dalgalı kur rejiminin hesap yapmayı zorlaştırması (3) Faizlerin beklenen şekilde düşmemesi.
Bunlarla bağlantılı olarak gündeme gelen ve insanların Türkiye ekonomisine para bağlamasını engelleyen asıl sorun ise, her şeye karşın güven ortamının henüz oluşmamış olması. Türkiye’deki para sahipleri bu güveni sağlamadığı sürece spekülatif sıcak para dışında, yabancı sermayeden önemli bir katkı beklemek de olanaksız. Öte yandan kurlar da ihracatı özendirecek noktada değil. O halde büyümeyi hangi mekanizmalarla ateşleyeceğiz?
Madrid’deki TÜSİAD heyetinde bulunan Yavuz Canevi’ye göre hükümetin bazı vergi kolaylıklarını devreye sokması şart, özel sektörü motive etmek için. TÜSİAD Başkanı Özilhan da bu saptamaya katılıyor. Ancak Kemal Derviş’in

Yazının Devamı

AB yolunda İspanyol kartının önemi

24 Şubat 2002

İyi bayramlar sevgili okurlar. Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) ile bütünleşme yolunda ilerleyebilmesi için çaba harcayan TÜSİAD heyetiyle birlikte bulunduğum Madrid'ten yazıyorum bu yazıyı. AB dönem başkanlığını bu yılın ilk yarısı boyunca sürdürecek olan İspanya'nın, AB'nin geleceğine nasıl baktığını ve Türkiye'nin AB üyeliğine nasıl katkıda bulunabileceğini anlamak amacıyla bayramı burada geçiriyorum. İspanya'nın hedefi Dönem başkanlığının iyi değerlendirmek isteyen İspanya'nın öncelikli hedefi, ekonomik açıdan daha dinamik bir Avrupa'nın oluşumuna katkıda bulunmak. Mart ayı ortasında yapılacak AB Barcelona Zirvesi'nde ev sahibi olan İspanya'nın, gündemin bütünüyle ekonomik reform konusuna ayrılmasını istemesi de bundan kaynaklanıyor. İspanya, AB'nin ekonomik reform çabalarını gündemin başına alıp reformları hızlandırmaması halinde, 2000 yılındaki Lizbon Zirvesi'nde benimsenen, "2010'da AB'yi dünyanın en rekabetçi ekonomisi haline getirme" hedefinin de gerçekleşemeyeceğini düşünüyor. Türkiye için fırsat Türkiye'nin adını yaşadığı sorunlar nedeniyle değil, bu tür olumlu katkılar nedeniyle duyurması ve kendini Avrupa'ya tanıtması aslında birçok bakımdan önemli. İspanya İç ve Dış

Yazının Devamı

AB yolunda İspanyol kartının önemi

24 Şubat 2002


<#comment>

İyi bayramlar sevgili okurlar. Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) ile bütünleşme yolunda ilerleyebilmesi için çaba harcayan TÜSİAD heyetiyle birlikte bulunduğum Madrid'ten yazıyorum bu yazıyı. AB dönem başkanlığını bu yılın ilk yarısı boyunca sürdürecek olan İspanya'nın, AB'nin geleceğine nasıl baktığını ve Türkiye'nin AB üyeliğine nasıl katkıda bulunabileceğini anlamak amacıyla bayramı burada geçiriyorum.

Dönem başkanlığının iyi değerlendirmek isteyen İspanya'nın öncelikli hedefi, ekonomik açıdan daha dinamik bir Avrupa'nın oluşumuna katkıda bulunmak. Mart ayı ortasında yapılacak AB Barcelona Zirvesi'nde ev sahibi olan İspanya'nın, gündemin bütünüyle ekonomik reform konusuna ayrılmasını istemesi de bundan kaynaklanıyor. İspanya, AB'nin ekonomik reform çabalarını gündemin başına alıp reformları hızlandırmaması halinde, 2000 yılındaki Lizbon Zirvesi'nde benimsenen, "2010'da AB'yi dünyanın en rekabetçi ekonomisi haline getirme" hedefinin de gerçekleşemeyeceğini düşünüyor.

Yazının Devamı

Biz 11 Eylülü 19 Şubatta yaşadık

18 Şubat 2002

İki olayı karşılaştırmak belki doğru değil ama yaşanan şokların büyüklüğünü düşünerek Türkiyenin kendi 11 Eylülünü geçen yıl 19 Şubatta yaşadığını söyleyebiliriz. Kur çapasına dayalı "enflasyonu düşürme programı"nın nasıl sürdürülebileceğinin tartışıldığı noktada devletin tepesinde yaşanan kriz bardağı taşıran damla oldu. Bu kadar nazik bir noktada bu kadar sorumsuzca davranabilen kişilerin yönettiği bir ülkede çapalı kuru korumanın mümkün olmadığını bir anda herkes anladı ve program çöktü, kur depremi kaçınılmaz hale geldi. Türkiyenin, IMFnin kasım krizinden sonra önerdiği "dalgalı kur" rejimine geçmekten başka seçeneği kalmamıştı. "Dalgalı kur"un öncüsü Son bir yıl içinde yaşananların ışığında durumu yeniden değerlendirdiğimde olayı farklı görüyorum. Son bir yıl içinde yaşananlar, aslında kasım krizinden itibaren hissetmeye başladığımız eğilimi açığa çıkardı: IMF, çapalı kur ve sabit kur rejimlerinin idam fermanını yazmıştı ve bu fermanı uygulamak için "olağan şüpheliler"in açık vermesini bekliyordu. Türkiye bu noktaya 19 Şubat sonrasında geldi ve "dalgalı kura geçin" talimatının ilk uygulayıcısı oldu. Diğer "olağan şüpheli" Arjantin ise bu gerçeği kabul etmekte direndiği için

Yazının Devamı

Biz 11 Eylül’ü 19 Şubat’ta yaşadık

18 Şubat 2002


<#comment>İki olayı karşılaştırmak belki doğru değil ama yaşanan şokların büyüklüğünü düşünerek Türkiye’nin kendi 11 Eylül’ünü geçen yıl 19 Şubat’ta yaşadığını söyleyebiliriz. Kur çapasına dayalı "enflasyonu düşürme programı"nın nasıl sürdürülebileceğinin tartışıldığı noktada devletin tepesinde yaşanan kriz bardağı taşıran damla oldu. Bu kadar nazik bir noktada bu kadar sorumsuzca davranabilen kişilerin yönettiği bir ülkede çapalı kuru korumanın mümkün olmadığını bir anda herkes anladı ve program çöktü, kur depremi kaçınılmaz hale geldi. Türkiye’nin, IMF’nin kasım krizinden sonra önerdiği "dalgalı kur" rejimine geçmekten başka seçeneği kalmamıştı.

"Dalgalı kur"un öncüsü
Ben 19 Şubat’tan bir yıl sonra bu saptamayı yaparken bunu son bir yılda edinilen derslerin ışığında yazdığımı belirtmeliyim. Ben de 19 Şubat öncesinde çapalı kura dayalı programın ek bir çaba gösterilerek sürdürülebileceğini ve 2001’in ikinci yarısında uygulamaya girecek "kur bantları" yoluyla dalgalı kura kademeli bir geçiş yapılabileceğini umanlardandım. Bu nedenle de 19 Şubat’ta yaşananlara çok büyük tepki göstermiş ve büyük bir umutsuzluğa kapılmıştım.
Son bir yıl içinde yaşananların

Yazının Devamı

Firmalar iyi değilse ekonomi iyi olmaz

17 Şubat 2002

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında yeniden bu yola girildi ve ekonomiye sahip çıkarak ülkeyi kalkındıracak bir milli burjuvazi yaratmak için kollar sıvandı. Geçenlerde yayınlanan Türkiye İş Bankası Tarihinin de belgelediği gibi bu amaçla çeşitli yollar denendi. Ne var ki 1929da dünyada büyük bir ekonomik kriz patlaması, Türkiye için de bir acil durum yarattı ve devletin ekonomideki öncülüğü üstlenmesi gerekti. Daha sonra gündeme gelen 2. Dünya Savaşı konjonktürü de bu ihtiyacı pekiştirdi ve Türkiye tek parti yönetiminden çıktığı 1950lere kadar devletçi bir ekonomiyle geldi.1950de iktidara gelen Demokrat Partinin özel sektör yanlısı bir söylemi vardı ama uygulamada devletin ekonomideki belirleyiciliği DP döneminde de sürdü. Aslında 1980e kadar Türkeyide geçerli olan modele devletin belirleyici olduğu bir karma ekonomi denebilirdi. Bu ekonomide kurları, faizleri ve temel madde fiyatlarını devlet, yani hükümet belirliyordu. Bizim geleneğimizde devletçi ekonomi var, onun için ekonomi deyince önce devlete bakıyoruz. Osmanlı döneminde, giderek siyasi güç de kazanabilecek bir sermaye sahibi sınıfın, yerli bir burjuvazinin gelişmesi istenmediği için, ekonomide devletin yapamadığı işlevleri

Yazının Devamı

Firmalar iyi değilse ekonomi iyi olmaz

17 Şubat 2002


<#comment>Bizim geleneğimizde devletçi ekonomi var, onun için ekonomi deyince önce devlete bakıyoruz. Osmanlı döneminde, giderek siyasi güç de kazanabilecek bir sermaye sahibi sınıfın, yerli bir burjuvazinin gelişmesi istenmediği için, ekonomide devletin yapamadığı işlevleri azınlıklar üstlenmişti. Osmanlı’nın son döneminde, İttihat ve Terakki’nin bir yerli burjuvazi yaratma çabalarının başarısı da sınırlı kalmıştı.
Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında yeniden bu yola girildi ve ekonomiye sahip çıkarak ülkeyi kalkındıracak bir milli burjuvazi yaratmak için kollar sıvandı. Geçenlerde yayınlanan Türkiye İş Bankası Tarihi’nin de belgelediği gibi bu amaçla çeşitli yollar denendi. Ne var ki 1929’da dünyada büyük bir ekonomik kriz patlaması, Türkiye için de bir acil durum yarattı ve devletin ekonomideki öncülüğü üstlenmesi gerekti. Daha sonra gündeme gelen 2. Dünya Savaşı konjonktürü de bu ihtiyacı pekiştirdi ve Türkiye tek parti yönetiminden çıktığı 1950’lere kadar devletçi bir ekonomiyle geldi.
1950’de iktidara gelen Demokrat Parti’nin özel sektör yanlısı bir söylemi vardı ama uygulamada devletin ekonomideki belirleyiciliği DP döneminde de sürdü. Aslında 1980’e kadar Türkeyi’de

Yazının Devamı