<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Terörün hiçbir türünü onaylamasak da küresel terörün özellikle 11 Eylül 2001'den bu yana çarpıcı eylemler gerçekleştirerek dünyanın gidişatını etkilediğini kabul etmemiz gerekiyor. Geçen hafta İspanya'da gerçekleştirilen ve 200 dolayında insanın hayatına mal olan korkunç eylemler, yaygın görüşe göre seçim sonuçlarını belirledi ve Irak savaşına karşı olan, muhalefetteki Sosyalist Parti beklenmedik şekilde seçimi kazandı. İktidardaki Popüler Parti hükümetinin, terörist saldırıyı hemen ayrılıkçı Bask örgütü ETA'ya fatura etmeye kalkışması, buna karşılık saldırının El Kaide ile ilintili olduğu izleniminin güçlenmesi, Irak savaşında ABD'yi destekleyen Popüler Parti'nin yenilgisini hazırladı. Seçimi kazanan Sosyalist Parti'nin lideri Zapatero, seçimden sonraki ilk demecinde, Irak'ın Birleşmiş Milletler denetimine geçmemesi halinde Irak'taki İspanyol askerlerini geri çekeceğini açıkladı. Madrid'deki korkunç terör eylemi İspanya dışında da etki yaratacak, önemli bir siyasi sonuç doğurmuş oldu.
Başarıda Bush parmağı
Küresel terörün İspanya eylemiyle elde ettiği başarının temelleri, Bush yönetiminin 11 Eylül saldırısına karşı gösterdiği tepkiye dayanıyor. 11
Hemen herkesin takibe alındığı bir dünyayı anlatan "1984" adlı ünlü romanın yazarı George Orwell 1950de, Stalin 1953te öldü; büyük biraderin kendi ölçülerine göre tehlikeli saydığı, herkesi gözaltında tuttuğu totaliter rejimler birer birer yıkıldı. Şimdi, 2004 Türkiyesinde bu tür özlemlerin hortlaması düşündürücü. Totaliter rejimlerden kurtulan ülkelerin peş peşe Avrupa Birliği üyesi olduğu bir dünyada, Türkiyeyi Avrupadan ve dünyadan soyutlayarak kendi keyfi yönetimleri altına almak isteyenlerin daha neler yapacağını merak ediyorum doğrusu. Çarşamba sabahı Hürriyet gazetesinin manşetinde "Sosyetik fişleme" başlığını görünce "gene ne yapmış da fişlenmiş bizim sosyete" diye geçirdim içimden. Tarihi eser mi saklamıştı birileri, yoksa kokain partisi mi düzenlemişti? Necdet Açanın dudak uçuklatıcı haberini okuduğumda çok daha vahim bir olayla karşı karşıya bulunduğumuzu anladım. Askeri mercilerce bazı kaymakamlara ve bazı askeri birliklere gönderilen bir talimatla, talimatı yazan dar görüşlü kafaların makbul saymadığı görüşlere sahip olan herkesin takibe alınması isteniyordu. "AB ve ABD yanlısı" olanlar da bu kapsamda izlenecekti. Kabul etmek lazım ki toplumu "kontrol altında tutmak"
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Çarşamba sabahı Hürriyet gazetesinin manşetinde "Sosyetik fişleme" başlığını görünce "gene ne yapmış da fişlenmiş bizim sosyete" diye geçirdim içimden. Tarihi eser mi saklamıştı birileri, yoksa kokain partisi mi düzenlemişti? Necdet Açan'ın dudak uçuklatıcı haberini okuduğumda çok daha vahim bir olayla karşı karşıya bulunduğumuzu anladım. Askeri mercilerce bazı kaymakamlara ve bazı askeri birliklere gönderilen bir talimatla, talimatı yazan dar görüşlü kafaların makbul saymadığı görüşlere sahip olan herkesin takibe alınması isteniyordu. "AB ve ABD yanlısı" olanlar da bu kapsamda izlenecekti.
Hemen herkesin takibe alındığı bir dünyayı anlatan "1984" adlı ünlü romanın yazarı George Orwell 1950'de, Stalin 1953'te öldü; 'büyük birader'in kendi ölçülerine göre tehlikeli saydığı, herkesi gözaltında tuttuğu totaliter rejimler birer birer yıkıldı. Şimdi, 2004 Türkiye'sinde bu tür özlemlerin hortlaması düşündürücü. Totaliter rejimlerden kurtulan ülkelerin peş peşe Avrupa Birliği üyesi olduğu bir dünyada, Türkiye'yi Avrupa'dan ve dünyadan soyutlayarak kendi keyfi yönetimleri altına almak isteyenlerin daha neler yapacağını merak ediyorum doğrusu.
Kontrolcünü
O halde yıllar sonra gelen bu büyük başarıyı kutlamamız ve AKP hükümetini alkışlamamız gerekmez mi? Yıllardır neden yırtındık, dünyanın yaptığını yapalım, şu enflasyonu bünyemizden atalım diye? Enflasyonun yenildiği ortamda ücret ya da maaşla geçinenlerin alım gücü yükselmeyecek miydi? Yükselen reel gelirler iç piyasayı canlandırmayacak mıydı? İşçinin, memurun, esnafın yüzü gülmeyecek miydi? Sanayicimiz, orta vadeyi görebildiği ve faizler düştüğü için yatırımı düşünmeye başlamayacak mıydı?Yabancı yatırım sermayesi Türkiyeye akmayacak mıydı? Türkiye, 1970lerden beri yüksek enflasyonla yaşadı ve bunun büyük zararlarını gördü. Enflasyonist ortamda ücretli - maaşlı kesim ve genel olarak orta sınıf ciddi kayıplara uğradı, sermaye birikimi olumsuz etkilendi, ekonomide istikrarlı bir büyüme elde edilemedi. Son 30 yılda iktidara gelen hemen her hükümet "enflasyon canavarını yeneceğini" iddia etti ama hiçbiri, enflasyona karşı kalıcı bir zafer kazanamadı, yıllık enflasyonu yüzde 10lara ya da altına indiremedi. Sonunda bunu başarmak halen iktidardaki Ak Parti (AKP) hükümetine nasip oldu ve tek haneli enflasyon bir hayal olmaktan çıktı. Veri Araştırmanın TÜSES Vakfı için 22 Aralık 2003 - 7
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Türkiye, 1970'lerden beri yüksek enflasyonla yaşadı ve bunun büyük zararlarını gördü. Enflasyonist ortamda ücretli - maaşlı kesim ve genel olarak orta sınıf ciddi kayıplara uğradı, sermaye birikimi olumsuz etkilendi, ekonomide istikrarlı bir büyüme elde edilemedi. Son 30 yılda iktidara gelen hemen her hükümet "enflasyon canavarını yeneceğini" iddia etti ama hiçbiri, enflasyona karşı kalıcı bir zafer kazanamadı, yıllık enflasyonu yüzde 10'lara ya da altına indiremedi. Sonunda bunu başarmak halen iktidardaki Ak Parti (AKP) hükümetine nasip oldu ve tek haneli enflasyon bir hayal olmaktan çıktı.
O halde yıllar sonra gelen bu büyük başarıyı kutlamamız ve AKP hükümetini alkışlamamız gerekmez mi? Yıllardır neden yırtındık, dünyanın yaptığını yapalım, şu enflasyonu bünyemizden atalım diye? Enflasyonun yenildiği ortamda ücret ya da maaşla geçinenlerin alım gücü yükselmeyecek miydi? Yükselen reel gelirler iç piyasayı canlandırmayacak mıydı? İşçinin, memurun, esnafın yüzü gülmeyecek miydi? Sanayicimiz, orta vadeyi görebildiği ve faizler düştüğü için yatırımı düşünmeye başlamayacak mıydı?
Yabancı yatırım sermayesi Türkiye'ye akmayacak mıydı?
Sıkıntılı
Günümüzde kalkınma ve imalat sanayiinde atılım deyince akla ister istemez Çin geliyor. Otomotiv sanayiinde de çok büyük bir atılım yapan ve dünyanın önde gelen üretim merkezlerinden biri olma yolunda ilerleyen Çinin bu atılımı nasıl başardığını sordum ilk olarak Jan Nahuma. Jan Nahum otomotiv sanayiinin Türkiyedeki gelişimi sırasında kazandığı deneyimi, dünyanın önde gelen otomotiv firmalarından Fiatın Uluslararası İş Geliştirme Başkanı olarak uluslararası boyutta geliştirmiş olan bir yönetici. Bu görevinden yeni ayrılan Nahum şimdi bu engin deneyimini Türkiyenin sanayide ve ekonomide yeni atılımlar yapması için kullanmak niyetinde. Türk otomotiv sanayiinin geleceği konusunda yazacağı kitabın hazırlığı içinde olan Nahum, Avrupa Birliği (AB) üyeliğinin Türkiyeye yeni ufuklar açacağına içtenlikle inanıyor ve bu fırsatın iyi değerlendirilmesine katkıda bulunmak için elinden geleni yapmanın heyecanını şimdiden yaşıyor. Jan Nahuma göre Çinin ekonomideki ve otomotiv alanındaki atılımının ardında yatan belirleyici etken bilinçli devlet politikası. Otomotiv alanında önce yabancı sermayeye davetiye çıkartarak "iştah" yaratmış Çin ve dev Çin pazarının çekiciliğine dayanamayan uluslararası
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Jan Nahum otomotiv sanayiinin Türkiye'deki gelişimi sırasında kazandığı deneyimi, dünyanın önde gelen otomotiv firmalarından Fiat'ın Uluslararası İş Geliştirme Başkanı olarak uluslararası boyutta geliştirmiş olan bir yönetici. Bu görevinden yeni ayrılan Nahum şimdi bu engin deneyimini Türkiye'nin sanayide ve ekonomide yeni atılımlar yapması için kullanmak niyetinde. Türk otomotiv sanayiinin geleceği konusunda yazacağı kitabın hazırlığı içinde olan Nahum, Avrupa Birliği (AB) üyeliğinin Türkiye'ye yeni ufuklar açacağına içtenlikle inanıyor ve bu fırsatın iyi değerlendirilmesine katkıda bulunmak için elinden geleni yapmanın heyecanını şimdiden yaşıyor.
Günümüzde kalkınma ve imalat sanayiinde atılım deyince akla ister istemez Çin geliyor. Otomotiv sanayiinde de çok büyük bir atılım yapan ve dünyanın önde gelen üretim merkezlerinden biri olma yolunda ilerleyen Çin'in bu atılımı nasıl başardığını sordum ilk olarak Jan Nahum'a.
Jan Nahum'a göre Çin'in ekonomideki ve otomotiv alanındaki atılımının ardında yatan belirleyici etken bilinçli devlet politikası. Otomotiv alanında önce yabancı sermayeye davetiye çıkartarak "iştah" yaratmış Çin ve dev Çin
Keremin beklentisi gerçekleşir mi bilmiyorum ama geleneksel olarak bir Avrupalı tarafından doldurulan IMFnin başkanlık koltuğuna kimin oturacağı da bizi ilgilendiriyor, çünkü IMF ile işimiz henüz bitmedi, belki bir süre daha da bitmeyecek. IMF Başkanı önemli kuşkusuz ancak önceki akşam, Küresel Kamu Malları Komisyonu toplantısı için İstanbula gelen Latin Amerikanın kalkınma bankası olan Inter America Development Bankın deneyimli başkanı Enrique Iglesiastan dinlediklerim, IMFde de son sözü başkanın ya da İcra Kurulunun değil ABDnin söylediğini bir kez daha hatırlattı bana. "IMFnin Arjantini kurtarmasını ABD yönetimi engelledi, Arjantinin iflasının bütün dünyaya ve borç verenlere örnek olmasını istedi ABD yönetimi" diyen Iglesiasa pekiyi aynı dönemde krize giren Türkiyeye neden destek verildi?" diye sorduğumda da şu cevabı aldım: "Türkiye ve Brezilyanın ABD için önemi farklı. Onun için IMFnin 2001de Türkiyeyi, 2002de Brezilyayı desteklemesini istedi ABD." IMF Başkanı Horst Köhlerin Almanya Cumhurbaşkanı adayı olmak için görevinden ayrılmasıyla ilgili en hoş değerlendirmeyi Tempo dergisinin Genel Yayın Yönetmeni Kerem Çalışkan yaptı. IMFnin Türkiyeye en büyük krediyi açtığı dönemde