Günlerdir sosyal medyada, orada burada konuşulan iddiayı aldım başlığa.
ABD’nin PKK’nın Suriye koluna ciddi bir tıbbi malzeme yardımında bulunduğu bilgisi doğru.
13 Nisan günü Haseke kentine bağlı Şeddadi bölgesinde teslim edildi malzemeler.
Teslim edilen malzemeler arasında ABD’nin çok ihtiyaç duyduğu yüz maskeleri, tek kullanımlık eldivenler, el dezenfektanı, sıvı sabun ve sabunluk gibi malzemeler var.
- Dünya üzerinde acıkmadığı halde yemek yiyen tek canlı insan. Avcı-toplayıcı dönemde biz de sadece acıktığımızda yemek yiyorduk.
Sonra, zaman içerisinde bir düzen başladı ama üç değil tek öğün olarak. Filmlerde aksini görsek de Romalılar günde tek öğün yerlerdi ve bu da öğle saatlerinde gerçekleşirdi.
- Orta Çağ döneminde yine tek öğün yiyiyordu insanlar. Kilisenin en güçlü olduğu dönemde sabah ayininden önce hiçbir şey yenmezdi. Et yılın sadece 150 günü yenebilirdi mesela.
- Kahvaltının hayatımıza girişi 16. yüzyılda, zenginlerle başlıyor. Bu moda öyle yayılıyor ki zenginler evlerine ek kahvaltı salonları inşa ettiriyorlar.
- Akşam yemeklerinin hayatımıza girişi sanayi devrimiyle başlıyor. Uzun çalışma saatleri sonrasında eve dönen işçilerin karınlarını doyurmak istemesi akşam yemeklerinin başlangıcı. 1880’lerde ampulün icadıyla birlikte de herkes açısından hazırlanabilir bir öğün haline geliyor akşam yemekleri.
- Bizim coğrafyamızda Osman Gazi’den başlayıp Fatih Sultan
Motorları, menzilleri, kanat uzunlukları, azami kalkış yükü ve benzeri, çok fark var aslında iki uçak arasında.
Ama temel bir tek fark var.
Türk Hava Kuvvetleri’ne ait uçak, Türkiye’den, ABD’ye yardım malzemesi götürdü, hayat kurtarmak için.
ABD Hava Kuvvetleri’ne ait uçak, ABD’den YPG’ye her türlü ağır silah ve mühimmatı taşıdı, taşıdıkları Türk askerine karşı da kullanıldı.
İyi ki yardım ettik ama ABD’ye.
“Biz size yaşamı taşıdık, siz bizim coğrafyamıza ölümü taşıdınız” diyebilmek büyük bir vicdani üstünlük sağlayacak Türkiye’ye.
Koronavirüs aşısının çıkaracağı kavga
“İmamın dediğini yap, yaptığını yapma” diye atasözü olan bir ülkede Diyanet İşleri Başkanı da rahatlıkla eleştirilebilir. Ancak Diyanet İşleri Başkanı’nı eleştirmek başka şey, onun söyledikleri üzerinden İslamiyet’i, insanların kutsalını hedef almak başka şey.
Vatikan, dünyanın en küçük devleti olarak, Fransa’nın atadığı eşcinsel büyükelçinin güven mektubunu kabul etmedi. Fransa ile Vatikan arasında ciddi bir gerilim yaşandı ama Paris’ten “Çağlar öncesi ses” diye bir açıklama gelmedi. Hatta o büyükelçi başka bir göreve atandı.
Nüfusunun yüzde 85’i Katolik olan İrlanda, dünya üzerinde referandum yoluyla eşcinsel evliliğe onay veren ilk ülke oldu. Vatikan bu sonuç için demediğini bırakmadı, bu tartışma esnasında kimse Hıristiyanlığı tartışmaya açmadı.
Yahudi inancı da en az diğer tek tanrılı dinler kadar keskin bir şekilde karşı çıkıyor eşcinselliğe. Buna karşın İsrail Yüksek Mahkemesi, Kanada’da evlenmiş bulunan 5 eşcinsel erkeğin evliliğinin onaylanmasına
Bazı medya kuruluşlarının iddiası, Büyükşehir’e bağlı İGDAŞ, fatura okumadan abonelere yüksek miktarda kıyas fatura kesti.
Bu iddia doğru değil.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, karantina bölgeleri ve sayaç okumanın riskli olduğu yerleri kıyas fatura kapsamına almıştı.
İGDAŞ da, “İstanbul karantina bölgesi ilan edilmedi”, “Faturalandırmak yasal zorunluluk ve okuma yapıyoruz” diyor.
Yani kıyas fatura bilgisi yanlış ama yüksek fatura bilgisi doğru.
İnsanlar “Nasıl oluyor da ocak faturasından daha yüksek mart faturası geliyor?” diye soruyorlar.
Bir iki kişi olsa, anlaşılır diyeceğim ama İGDAŞ’ın sosyal medya hesabından yaptığı sayaç okuma açıklamasının altına gelen yorumlar, sadece 4 gün içerisinde Ekşi Sözlük’te yazılan 36 sayfa şikâyet bile bir sıkıntı olduğunu anlamaya yeterli.
İGDAŞ, “Martta evde çok zaman geçirildi, tüketim artışı ondan” diye açıklıyor yüksek faturaları.
Bülent Ecevit’in Beyaz Saray’da Başkan Carter’ı ABD ambargosunu kaldırmaya ikna ettiği bir gün yaşandı 1978’te.
O günün gecesinde, ABD Başkanı tüm NATO liderleri önünde “Mikrofonu, politikanın bazı inceliklerini öğrendim genç meslektaşıma bırakıyorum” diye kürsüye çağırdı NATo Dönem Başkanı, Türkiye Başbakanı’nı...
Ertesi gün, Tercüman gazetesi, “Rahşan Hanım, Beyaz Saray’ın davetine Olgunlaşma Enstitüsü’nün diktiği tuvaletle gitti” manşetiyle çıktı.
Sağlık Bakanı’nın, koronavirüsle mücadele sırasında enfekte olan sağlık emekçilerinin sayılarını açıklarken gözlerinin dolduğu bir ülke Türkiye.
Aynı zamanda Zonguldak Valisi’nin koronavirüs hastası olan sağlık emekçilerini “Bize yük” diye tanımladığı ülke de biziz.
Vali bey “Özür diledi” diye yazıldı ama o nasıl bir özür diye bakmadı kimse.
“Tabloyu neredeyse olumluya döndürmüşken, sağlık çalışanlarımızın özellikle son dönemde kendilerini koruyamaması nedeniyle tabloda istenilen iyileşmenin sağlanamaması nedeniyle yaşanan hayal kırıklığı maalesef sözlerimize yansımıştır.”
Eylülde tüm dünyada kullanıma sunulmaya çalışılan bir koronavirüs aşısı var.
Konuyu takip eden herkes bu durumdan haberdar ama aşıyı üretme rekabeti oldukça sert.
Bir yanda Oxford Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne bağlı Jenner Enstitüsü ve İtalyan bir ilaç firmasının ortaklaşa yürüttüğü çalışma var. Bu araştırmanın başındaki isim Prof. Dr. Sarah Gilbert.
Profesör Gilbert, başta grip aşısı olmak üzere yaptığı çalışmalarla dünya genelinde tanınan bir bilim insanı.
Şubat başında, koronavirüsün diğer türlerine karşı başarılı sonuçlar verdiği bilinen bir teknolojiyi kullanacaklarını duyurdular.
18 Mart’ta ürettikleri aşının ilk laboratuvar testlerini başarıyla geçtiği açıkladılar.
İnsanlar üzerinde deneme ilkbahar sonunda yapılacaktı, takvimi hızlandırdılar.
Üretilen aşı, gelecek iki hafta içerisinde 18-55 yaş arası 550 kişi üzerinde denenecek.