Laiklik ve Ayasofya

12 Haziran 2020

Ayasofya’nın statüsüne karar vermek baştan sona Türkiye’nin egemenlik hakkıdır, Yunanistan’ın bu konuda söz söyleme hakkı olamaz. İktidarı sevip sevmemek, egemenlik hakkı kullanımında bir kriter değildir.

Ayasofya’nın bir müze olarak kalmasını istemek, dinsizlik ya da İslam düşmanlığı değildir. Birileri de “Yeterince camii var zaten, Ayasofya müze olarak kalsın” diyebilir.

Ayasofya ibadete açılırsa, laiklik elden gitmez, Ayasofya ibadete açılmazsa din ve vicdan özgürlüğü zedelenmez.

Suudilerin, Mekke’deki Ecyad Kalesi’ni devre mülk yapmak için yıkmasıyla Ayasofya’nın statüsünün değiştirilmesi arasında dağlar kadar fark var. Tartışmalarda “Biz de Suudiler gibi mi davranacağız?” demek saçmalamanın daniskasıdır.

“Ayasofya cami olmazsa, İstanbul da Türkiye’ye ait olmaz” demek de bir başka saçmalama biçimidir. İstanbul 29 Mayıs 1453’te Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedildi, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra 5 yıllık işgal dışında hep bizim oldu. Aksini iddia

Yazının Devamı

Me, mee, meee...

10 Haziran 2020

Lafa gelince koyun gibi güdülmeyi istemiyoruz ama sokağa çıkanlar, “Kurallara ben hariç herkes uysun” havasına girince olmuyor işte.

Cumartesi-pazar parkları, sahilleri, piknik alanlarını dolduran, sosyal mesafeye uymayan, maske takmayan binlerce insan gördük.

Maske takmamak, sosyal mesafe kuralına uymamak suç değil ama kabahat.

Kurallara uymamız için illa polisin para cezası kesmesi mi lazım?

Ya da zabıtalar tüm gün parklarda volta atıp, vatandaşı mı uyaracak, “Maskenizi takın, sosyal mesafeye dikkat edin” diye?

Mutlaka siz de görmüşsünüzdür, maskeyi çene altında taşıyıp da, polis gördüğü zaman yüzüne çekenler var.

Bu, polis aracı görünceye kadar arıza şeridinden gitmek gibi bir uyanıklık değil ki, hayat söz konusu.

Koyun gibi güdülmek istemeyen, insan gibi davranır, hem kendi hem de başkalarının sağlığına özen gösterir.

Yazının Devamı

Yazık ettiğimiz güzel memleketimiz...

7 Haziran 2020

Bitmeyen hesaplaşmalar ülkesi olmak gibi bir özelliğimiz var.

Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idam kararlarının onayı için yapılan Meclis oturumu sırasında, Adalet Partisi sıralarından 3’e 3 sesleri yükseliyordu.

Adnan Menderes ve arkadaşlarının idamının hesabını, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamına evet oyu vererek soruyordu siyaset.

Sadece idam edilen kişi sayısı aynı değildi aslında bu oylamada.

Adalet Partisi Genel Başkanı Süleyman Demirel’in hayali mobilya ihracatı yapmakla suçlanan yeğeni Yahya Demirel ile aynı yaştaydı Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan.

“25 yaşında çocukla uğraşıyorlar” diye savunmuştu bir zamanlar yeğenini, tarihin cilvesi işte.

Bir başka cilve daha, o dönem Meclis’te olan 144 CHP milletvekilinden 28’i idamlara evet demiş, 67’si oylama katılmamıştı.

Yazının Devamı

Yaptım ama sor bir niye yaptım?

5 Haziran 2020

Banker Bilo filminden aklımızda kalan en önemli cümleyi aldım başlığa.

Mayıs başında devletin, maliyeti 0.65 kuruş olan maskeyi 0.68 kuruşa satın aldığını, 1 liralık satış fiyatının üretici için kötü olmadığını yazmıştım.
Aynı dönemde, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İETT için davet usulüyle bir ihale açmış ve tanesi 2.89 artı KDV’den tam 100 bin
maske almış.

Davet edilen firmanın sahiplerinin CHP ile olan ilişkisi başlı başına bir tartışma konusu ama şimdilik sadece maskeler ve fiyatını konuşalım.

Yazının Devamı

Peki ya devlet okuluna giden çocuklar?..

3 Haziran 2020

Milli Eğitim Bakanlığı, özel okulların 15 Ağustos’tan sonra 3 haftadan az olmamak üzere telafi eğitimine başlamasına karar verdi.

Yani şanslı azınlığın çocukları, okulların kapalı olduğu dönemdeki eksiklerini kapatabilecek, devlet okuluna giden çocukların o şansı olmayacak.
Eğitimde fırsat eşitliği haklı ve kıymetli bir slogandır ve sadece slogan olarak kalmamalı.

Bu karar özel okullar ile veliler arasında yaşanan para tartışmasını bitirmek için alındı muhtemelen.

Yazının Devamı

‘Gel buraya Adnan’ ve sadistlik üzerine...

31 Mayıs 2020

- İki teğmen tarafından kefeni giydirilmiş Adnan Menderes’e darağacına gitmeden hemen önce “Güle güle” dedi adam, ardından da alay eder gibi, “Affet, ağzımdan kaçırdım Adnan’cığım” diye devam etti cümlesine.

Yassıada’yı konuşurken hep dava dosyaları ve savunma hakkı üzerinde duruyoruz ya, oysa “görev aşkıyla”, sadist tavırların birbirine karıştığı yerleri, özellikle de Ada Komutanı Tarık Güryay’ı konuşmamız lazım.

- Tarık Güryay 1970’lerde yazdığı “Bir iktidar yargılanıyor” kitabında ve 1985’te Emin Çölaşan’a verdiği röportajda, sadece bürokratlara şiddet uyguladığını iddia etti. Mahkeme salonunda kendisini savunmaya çalışan, sanık Muğla milletvekiline, “Pez...” diyen onbaşıya 15 gün “Bizdensin” izni veren birinden söz ediyoruz. Kitabı ve röportajında “Bunlara fiske vurulmayacak” diye emir verdiğini iddia etse de, Menderes’e en fazla şiddet uygulayan kişi o dönem yaveri olan Binbaşı Teoman Koman.

- Adnan Menderes’in intihar girişiminde bulunduğu

Yazının Devamı

Bu fotoğrafın ardındaki sistem

29 Mayıs 2020

Washington Post gazetesine göre, geçen yıl ABD’de tam 1014 kişi polis kurşunuyla öldürüldü. Geçen sene çok konuştuğumuz, haklı olarak çok tepki gösterdiğimiz kadın cinayeti sayısı 474’tü. Mukayese değil, şiddetin boyutu anlaşılsın diye yazdım bunu. Yoksa tek bir kadın cinayeti bile fazladır.

New York’ta zatürre tedavisi gören siyahi bir genç, elindeki solunum aletiyle kapısının önünde gözaltına alındı bu hafta.

Polis, bu genç hastanın mutlaka o solunum aletini çalmış olacağı düşüncesiyle hareket etti çünkü.

Kimsenin ölmemiş ya da burnunun kanamamış olması, ırkçı kafanın nelere yol açabileceği konusunda fikir vermeliydi aslında.

 New York’ta 16 Mart ile 5 Mayıs 2020 tarihleri arasında polisin suç işlediğini kayıt altına aldığı insanların yüzde 81’i siyahlar ve Latin kökenlilerdi diyor istatistikler.

İstatistikleri geçelim, daha somut bir başka verimiz var.

Aynı dönemde, Ortodoks Yahudi bir din adamının sıfır sosyal mesafe cenaze töreni çok konuşulmuştu.

“O

Yazının Devamı

Yassıada’ya tersten bakış

27 Mayıs 2020

Adnan Menderes’in siyasi tercihlerini, yol haritasını tartışan, ona en karşıt insanların bile asılmaması gerektiğine dair çok yorum okudum ve duydum.

Yassıada yargılamalarını herkes Bebek Davası, Köpek Davası ile konuşur ama sadece bunlarla sınırlı değildir kabul edilemez olanlar.

Mesela Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın 110 bin lira rüşvet karşılığında Vinileks şirketine usulsüz kredi sağladığı iddiası.

Dava dosyasını okuduğunuzda, bu şirketin, 27 Mayıs darbesinden sonra da kredi aldığı yani kredi almak için gereken şartlara sahip olduğu ve kimseye rüşvet vermeye ihtiyacı olmadığının savunmalarda söylendiğini görüyorsunuz, kimse umursamamış, dinlememiş bile.

Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’ya nişan yüzüklerini takan Mustafa Kemal Atatürk’ün hediyeleri sorulmuş davada, sorulmaktan öte, oradan da bir suç çıkarılmaya çalışılmış.

Değirmen Davası diyorsunuz, dava zaman aşımından düşmüş.

Yurt dışından döndükleri geziden sonra harcamadıkları dövizleri iade etmeyen iki bakan zimmetten yargılanmış.

Meclis Başkanı’nın yatalak karısına bakm

Yazının Devamı