Özay Şendir

Özay Şendir

ozay.sendir@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Antalya’nın Elmalı ilçesinde yaşanan ve tüm Türkiye’nin tepkisine yol açan iğrenç olayda bu iki talihsiz çocuk neden hâlâ devlet koruması altına alınmadı?

Elmalı Davası’na dair en endişe duyduğum bilgiyle başlayayım: Çocukların yaşadıklarını anlatmak için çizdikleri söylenen ve hepimizin kullanıp, paylaştığı resimler Çocuk İzleme Merkezi’nde çizilen resimler değil. Bu demek oluyor ki çocuklara bu konuya dair resimler çizdiriyor biri. Davaya dikkat çekmek için dahi olsa bu yöntem asla kabul edilemez.

Haberin Devamı

Adalet Bakanlığı konuya dair devreye girdi, HSK da soruşturma açtı ama tek sorunlu alan, sanıkları serbest bırakan mahkemede değil. Babaannenin ilk suç duyurusundan sonra yaklaşık 2.5 ay boşa geçen bir zaman var. Babaanne 20 Mayıs 2020’de konuyu bir sivil toplum kuruluşuna götürüyor, onlar da Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu’yla temasa geçiyorlar. Federasyon da Aile Bakanlığı’nı bilgilendiriyor, ardından yasal süreç başlıyor. Balıkesir Adliyesi ile Finike Adliyesi arasındaki yazışmada süreci neden bu kadar uzun sürdü? Dosya masada mı kaldı, ne oldu? Mutlaka bir bakmak gerekiyor. Çocukları o zehirli ortamdan daha önce kurtarabilirdik belki.

Aile Bakanlığı önceki gün yasal süreci takip ettiklerini açıkladı, bu doğru ama tüm işleri doğru yaptıkları anlamına gelmiyor. Psikolog önerisine rağmen cinsel istismara uğrayan bu iki çocuk neden halen devlet korumasına alınmadı? Davanın müdahil avukatı, BBC Türkçeye duruşmalar başlamadan önce sanıkların çocukları kaçırmaya çalıştıklarını söyledi. Gerçekten bunun görüntüsü varsa, mutlaka dava dosyasına girmeli bu suçlama da.

Davanın müdahil avukatının annenin çocuklarını pazarladığı gibi bir iddiası var. Dosyada adı geçen ve haklarında takipsizlik kararı verilen kişiler kimler? Müdahil avukatın sanıkların adreslerinin bulunamadığı iddiası doğruysa, vay halimize. O yüzden sadece anne ve üvey baba değil dosyada adı geçen herkese bakmak gerekiyor.

Elmalı Davası’ndaki mağdur çocukları savunmak adına, sanıklar, anne ve üvey babanın açık adları ve fotoğraflarını paylaştı binlerce kişi. O isimler ve fotoğraf paylaşıldığı andan itibaren mağdur çocukların kimliklerini saklama imkânı kayboldu. Devletin süratle bu çocuklara yeni kimlikler çıkarması gerekiyor.

Haberin Devamı

Sosyal medyada çok paylaşılan mektup, Elmalı Davası’yla alakalı değil. O mektup Çanakkale’deki bir başka davanın delili. Çocuklara ya da kadınlara yönelik bir cinsel istismar davasının kamuoyunun dikkatini çekmesi için delillerin ortaya saçılması gerekiyorsa burada hep beraber büyük bir hata yapıyoruz demektir. Deliller dava dosyasında olur ve mahkeme değerlendirir.

Türkiye’nin diğer sosyal sorunu: Silah haline getirilen küçük çocuklar

Dün “Boşanmış bir grup baba” bana demediğini bırakmayan mesajlar yazdı. Fikrini hakaret ve küfürle ifade etmek acizlerin işidir der geçerdim ama maillerde ortak bir nokta dikkatimi çekti. Çocuklarını boşandığı eşine karşı silah olarak kullanan boşanmış anneler var. İşte bir örnek:

“Ben boşanan bir babayım. Başımdan belayı def edebilmek, belaya kalmamak için, akşam haberlerine çıkmamak için neyim varsa verdim. Bir ay biriktirdiğimle evime eşya aldım, diğer ay arttırdığımla farklı şehirdeki oğlumu görmeye çalıştım. İki ayda sadece iki gün görebiliyordum. Üç yaşındaki çocuğun bir gün fazla kalması için tartıştım, mahkemelik oldum. Telefonda bile konuşturulmayan, yaptırım aracı olarak kullanılan bir çocuk. Her aldığımda ‘Sen benim babam değilsin, seni sevmiyorum, sen pis, kötü bir adamsın’ diye beyni yıkanan bir çocuk.”

Haberin Devamı

Bu da bir diğeri:

“Eşinden ayrılıp, çocuğunu babasına göstermeyen annelerin yaptıkları bence her şeyin başı. Normal olan boşanmaları çocuklarının tehdit olarak kullanan (maalesef biyolojik olarak olduğu için diyorum) anneleri. Daha az önce LGS sınavından evliyken okul birinciliğine oynayan kızımın 356 puan alabildiğini öğrendim. Belki kişisel bir meselem ama ataerkil bir toplumda kanayan yara.”

Çok katılmamakla beraber, babalardan maddi sıkıntılar yüzünden çocuklarıyla diledikleri kadar ilgilenemedikleri mesajları da geldi. Biri şöyle diyor:

“Tabii ki her sağlıklı baba-anne çocuklarıyla ilgilenmek ister onlarla oyun oynamak kahkaha atmak ister. Siz haftanın 7 günü 15 saat çalışıp elinize geçen 4000 TL ile kiranızı ödedikten sonra çocuklarınıza ilgi gösterin...”

Çocuklar pazarlandı mı pazarlanmadı mı?

On iki saat arayla çocukların avukatı Gülşah Ekin Taş’ın iki ayrı açıklamasını okudum.

Salı gecesi BBC Türkçe sayfasında yayımlanan röportaj:

“Altı kişiden bahsediyoruz, hepsi de çocuğu istismar etmiş. Aslında anne, kız çocuğunu pazarlamış. Böyle bir insan, şu an tutuksuz yargılanıyor. Nasıl olduysa, dosyada adı geçen altı kişinin adreslerine ulaşılamadı. Haklarında takipsizlik kararı verildi.”

Çarşamba günü Habertürk’te yayımlanan röportajdaysa cümleler şöyle:

“Kız çocuğunun 2 yaşından itibaren istismara uğradığını düşünüyorum. Çocukların satılması gibi bir şey söz konusu değil. Anne gece kulüplerinde, pavyonlarda çalışan bir kadın ve R’yle burada tanışıyor ancak yağmadan 1 yıl hüküm de giyiyor.” (Avukat hanım sanığın ismini vermiş, ben R olarak kısalttım)

Yaklaşık 15 saat arayla aynı konuda taban tabana zıt cümleler kurmak davaya olan inanca zarar verebilir. Bu konunun iletişimi çok dikkatle yapılmalı.

Güllü: Bu yöntem doğru mücadele yöntemi değil

Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü’yü yıllardır tanırım. İstanbul dışında bile birlikte takip ettiğimiz davalar oldu. Elmalı Davası dediğimiz sürecin başlamasında emeği olan, sürecin her adımını takip eden biri Canan Güllü. Dün bu konuda neler düşündüğünü sordum: “Doğru Mücadele şart” dedi ısrarla. Sonra da sıraladı itirazlarını:

Sanıkların açık adları ve fotoğrafları paylaşıldığı andan itibaren masumiyet karinesi ilkesini yerle bir ettik. Bu doğru değil.

Davalarda delilleri mahkemeler değerlendirir, mahkemeler karar verir. Delillerin elden ele dolaşması ve yasaya değil sosyal medyaya göre karar baskısı kimse adına arzu edilecek bir durum olmamalı.

Bu konuda ihtisas mahkemeleri kurulması lazım. Sadece mahkemelerin değil, bu tür davalarla ilgilenen sivil toplum kuruluşları ve avukatların da uzmanlaşması tercih sebebi olmalı.

Sonuçta çocukların kimliklerinin deşifre olmasına neden olan ve sanıkların isim ve resimlerini paylaşan hesaplar için de aslında hukuki bir süreç başlatılabilir. Tek hedef mağdur çocukları ve onların mahremiyetlerini korumak olmalı.

Çocuk istismarından hüküm giyenlerin oturdukları evin muhtarlıklarca bilinmesi, haritalarda işaretlenmesi ve o çevrede oturanlar tarafından da bilinmesi gerekir. Dünyada bunun çok örneği var.

Canan Güllü’ye “Peki altı ay sonra bu konu neden gündem oldu?” diye sordum. Dedi ki: Birileri İstanbul Sözleşmesi adına ya da birileri çocuk istismarında idam cezası adına konuyu gündeme taşımış olabilir. Önemli olan, doğru mücadeleyle mağdurları korumak olmalı.