Beni de oynat hoca

29 Kasım 2009

Özer Hurmacı, Semih, Selçuk, Deivid, Güiza gibi oyuncular fizik olarak iyi değiller. Carlos’u hiç saymıyorum. Ben de onun kadar bu yaşımda çıkıp oynarım. Para da istemem

3-1 biten Galatasaray maçı Fenerbahçe’den çok şey götürdü. Hem oyuncu cezası, hem seyirci cezası... O günden sonra tek galibiyeti yok. Hem psikolojik, hem fizik olarak sürekli geriye gidiş var. İdare ederek sanki ilk yarının bitimini bekliyorlar.
Tamam kabul çok oyuncusu yok. Format da değişik. 4-3-1-2 oynadı. Ancak bu kadro yapısı ile 4-3-1-2 oynayamazsınız. Birinci kural savunma ile forvet arasında bu kadar uçurum olmamalı. Bu maçta inanılmaz derecede uçurum vardı. Öndeki oyuncular top Kasımpaşa’da iken pres yapmayınca Fenerbahçe savunması mecburen işin kolayına kaçıp ofsayt taktiğine başvurdu. Kasımpaşa da bundan faydalanarak savunmanın arkasına çok sarktı. Attığından da fazlasını kaçırdı. Buna karşılık Fenerbahçe’nin hemen hemen hiç pozisyonu yok.
Böyle bir galibiyetten sonra Kasımpaşa’dan bahsetmemek ayıp olur. Tabii ki Yılmaz Vural’dan... Çoğu sezon başı hazırlığı geçirmemiş oyuncuları aldı, her gün üzerine koyarak yoluna devam ediyor. İçeride dışarıda hücum oynamaya çalışıyor. Dün de aynı stilde oynadı.

Yazının Devamı

3 x 100 metre takımı!

28 Kasım 2009

Bursa zor bir deplasman... Aslında Bursaspor deplasmanda daha iyi oynayan bir takım. Kendi sahasında oynadığı büyük maçlarda rakip savunma arkasına atılan toplarla gol arıyorlar. Galatasaray da buna çok uygun bir takım. Savunmasını orta sahaya kadar çıkarıyor.
İki takım da 4-3-3 oynuyor. Bursaspor’un öndeki üçlüsü 3 x 100 metre takımı gibi! Hepsi atlet sanki... Hem toplu, hem topsuz... Galatasaray’ın öndeki üçlüsüne bakıyorsunuz; Keita sıfır golle oynuyor. Tek golcü Kewell, o da çizgide. Arda ise santrfor. Ben antrenör olsam, Arda da benim oyuncum olsa, onu nasıl markaj altından kurtarırım diye düşünürüm. Sol açık oynadığı zaman karşısında sadece sağ bek oluyor. Forvet arkasında serbest adam gibi oynuyor. Ancak dün onu iki stoperin içine soktular. Arda’ya da yazık, Galatasaray’a da...
Galatasaray’ın orta sahasına baktığımız zaman yaratıcı oyuncu yok. Ceza sahasına dripling ile boş koşularla giremiyorlar. En fazla uzaktan şut atabiliyorlar. Dikkat edin Galatasaray 4-3-3 oynamaya başladıktan sonra pozisyon üretemiyor. Dün de maç boyunca hemen hemen hiç pozisyon bulamadılar.
Bursaspor takımı öndeki üç oyuncunun ikisi yorulana kadar savunma arkasına atılan her topta tehlike

Yazının Devamı

1996’nın aynısı...

26 Kasım 2009

Bu sezon şu görüntüye çok alıştık. Kaleci antrenörü Zafer maç bitiyor bir gün Hakan’ı öpüyor, bir başka gün Rüştü’yü. Futbolda görünmeyen kahramanlar vardır. Teknik direktör kadar kondisyonerler ve kaleci antrenörü de çok önemlidir. Ligin en az gol yiyen takımı Beşiktaş çok kritik maçlarda hep kalecilerinin iyi oyunuyla sonuca gitti. Geçen sene şampiyonluğa oynarken Rüştü’nün performansı, bu sezon en kritik dönemde Trabzon’da Hakan’ın performansı, dün Manchester’da ilk 20 dakika yüzde yüz iki golü kurtaran, son dakikada iki tane kritik top çıkaran yine Rüştü’nün performansı... Tebrikler Zafer hoca... Tebrikler Rüştü ve Hakan... Diğer oyunculara ve Teknik Direktör Mustafa Denizli’ye de haksızlık etmeyelim tabii ki.
Moskova’dan gelen habere rağmen kendi oyununu oynamaya çalıştı Beşiktaş. Kendi oyunu derken, format Trabzon’daki gibi değişti. Denizli, İbrahim Toraman sakatlanana kadar üçlü savunma oynattı. Yani sistem 3-6-1 idi. Orta sahayı kalabalık tutup Manchester’ın süratli hücum yapmasını engellemek istedi. Daha sonra da sürpriz oyuncularla gol bulmak amacındaydı. Tıpkı 96’daki Manchester United - Fenerbahçe maçındaki gibi, yine aynı kaleye, yine Boliç gibi bu kez Tello vurdu.

Yazının Devamı

Bobo sürekli oynarsa gol krallığını zorlar

24 Kasım 2009




Bundan altı hafta önceye döndüğümüzde hepimiz Fenerbahçe ve Galatasaray’ın erken koptuğunu, şampiyonluğun bu ikisi arasında geçeceğini söylüyorduk. Aslında haksız bir düşünce de değildi... Ancak son üç deplasmanda Fenerbahçe bir puan alırken, Galatasaray da çok puan kaybetti. Beşiktaş da bir seri yakalayarak bir anda zirveye yaklaştı. Zirveye ortak oldu diyemeyiz, çünkü bunun için kafa kafaya gelmeleri lazım. Kredisini erken tüketen Beşiktaş hep kazanmak zorunda olduğu maçlar oynuyor.
Beşiktaş - Fenerbahçe derbisine baktığımızda her ne hikmetse herkes Fenerbahçe’yi favori gösterdi. Belki son 4 yılda kazanılan derbilerin etkisi vardı bu düşüncede. Ama iki takımın formlarına baktığımız zaman direkt favori demek doğru olmazdı. Kaldı ki derbilerde ev sahipleri her zaman bir adım öndedir. Seyirci baskısı hakemin taktir haklarını biraz daha ev sahibinden yana kullanmasını sağlar. Cumartesi gecesi de böyle oldu. Özellikle maça sert başlayan Beşiktaş (tabii ki futbol içi sertlik) bir bakıma rakibini sindirdi.
Maçta kritik anlar vardı. Kaybetmeye tahammülü olmayan Beşiktaş ilk 10 dakika müthiş baskı kurdu, net pozisyon da buldu. Ardından Fenerbahçe’nin büyük maçlarda o alışıla

Yazının Devamı

Yukarı tükürsen bıyık...

23 Kasım 2009

Galatasaray takımı dün koşmadı mı? Koştu... Mücadele etmedi mi? Etti... Ama göze hoş gelen futbolundan, yaratıcı oyunundan çok ama çok uzaktı

Galatasaray Teknik Direktörü Rijkaard, Fenerbahçe maçından sonra radikal bir karar alıp üçlü orta sahaya dönmüştü. Tipik 4-3-3 oynamaya başlamıştı. Bu sistemin artı ve eksileri üç aşağı, beş yukarı belliydi. Artıları daha savaşçı bir orta saha oluşmasıydı. Mustafa Sarp, Ayhan, Linderoth, Mehmet Topal, Barış’tan üçü ve önde üçlü forvet. Ancak bu saydığımız beş oyuncu rakip ceza alanı içine duran toplar dışında girebilecek orta sahalar değil. Driplingle de giremezler. Evet bir bakıma savunmayı rahatlatıyorlar ama hücumlarda sezon başındaki üretkenlikten uzak bir Galatasaray ortaya çıkıyor.
Diyarbakır ve Sivasspor maçları bunun göstergesiydi zaten. Manisa maçı da aynı şekilde oldu. Manisa çok canlıydı. Kalitesi yüksek değildi ama oyun boyunca Galatasaray ile kafa kafaya oynadı. Hiçbir bölümde rakibine mahkum değildi.
Galatasaray’ı biliyoruz. En azından maçın başında rakibine yükleniyordu. Müthiş bir tempo yapıyordu. Ama son üç karşılaşmada bunu göremiyoruz. Özellikle içeride oynadığınız bu tip maçlarda ofansif oyuncuları kullanmalısınız.

Yazının Devamı

Beşiktaş ortak oldu

22 Kasım 2009

Teknik Direktör Mustafa Denizli’nin bütün değişiklikleri iyi oturdu. Müthiş hamleler yaptı

Çok tempolu bir maç oldu. Beşiktaş sezonu kaybedeceğini çok iyi biliyordu. Oyuncular, teknik kadro ve yönetim için çok kritik bir oyundu. Beraberlik bile yetmiyordu.
Fenerbahçe ise rakibine oranla nispeten rahattı. Bu rahatlık zaten maçın başında kendini belli etti. İlk 10 dakika Beşiktaş coşkulu ve ataktı. Serdar ile net bir pozisyonu harcadı.
Bu dakikadan sonra orta sahası kalabalık olan Fenerbahçe pas yaparak önce oyunu tuttu, ardından ibreyi kendi lehine çevirdi. Maç sanki deplasmanda değil de tarafsız sahada oynanıyor gibiydi.
Fenerbahçe adına kaçan bir pozisyon ve direkten geri gelen topun ardından ikinci yarı başladı. İlk saniyelerde Ekrem ile Beşiktaş golü kaçırdı. Ardından üst üste şutlar attı. Özellikle Emre sakatlandıktan sonra ceza alanı önünde ardı ardına gelen pozisyon hataları Beşiktaş’ın bir anda iki farklı öne geçmesini sağladı. Kazım da kırmızı kartla atılınca maçın farka gideceği belliydi ve nitekim de farka gitti.
Beşiktaş üst üste kazanırken, Fenerbahçe’nin son üç deplasmandan bir puan çıkarması gerçekten düşündürücü. Şöyle ki ofsayttan yedikleri üçüncü gole

Yazının Devamı

Geleceğin yıldızı!

14 Kasım 2009

Rıdvan Dilmen, futbol gündemine düşen 15 yaşındaki Recep Niyaz’ı analiz etti

Galatasaray Kulübü’nün son Divan Kurulu toplantısında gündeme getirilen Denizlispor’un 15 yaşındaki altyapı oyuncusu Recep Niyaz gerçekten de çok yetenekli bir genç. Aslında futbol yeteneğinden de öte çok iyi bir ailenin çocuğu... 93 doğumlu ağabeyi de Denizlispor’un A takımında oynuyor.
Babaları çocuklarını kesinlikle baskı altında tutmuyor. İlerlemeleri, başarılı olmaları için doğru olan herşeyi yapıyor. Açıkçası Denizlispor’un altyapı antrenörlerini de iyi tanıyorum. Hasan ve Mehmet Ali hocalar, çocuklara her türlü temel eğitimi veriyor, üzerlerine titriyorlar.
Yazın televizyondan da yayımlanan futbol okulu projesinde Recep ile çalışma şansım oldum. Kendisini birkaç gün evimde de ağırladım. Sadece oyunculuğu değil, insanlığı da çok hoşuma gitti.
Ben açıkcası Dünya Futbolu için önemli bir yıldız adayı olduğunu düşünüyorum. Geleceği çok parlak. Futbol okulunda Pierre van Hooijdonk, Sergen Yalçın, Ergün Penbe, Tanju Çolak ve Metin Tekin de kendisine hayran oldu. Özellikle milli takımlarda kendisini daha çok takip eden Metin Tekin, Recep’i öve öve bitiremiyor.
Recep oyunun yönünü çabuk

Yazının Devamı

Tek bir eksik var!

12 Kasım 2009

Beşiktaş her maçını final havasında oynamak zorunda kaldı. Çünkü sezona o kadar kötü başladılar ki, rakipleri de tam tersi iyi sonuçlar alınca, ligin daha dörtte birlik kısmında havlu atmak üzereydiler. Ama üst üste kazanıp - son maç hariç tek farklı - rakipleri de biraz sallanınca zirve yarışa ortak olmaya aday oldular.
Aday diyorum... Çünkü final maçları oynamaya devam ediyorlar. Ama bu final maçlarının sayısı azaldı. Önlerinde şimdi Fenerbahçe derbisi var. Kazanırlarsa yarışa resmen ortak olabilecekler. Onun dışındaki sonuçlarda ve özellikle kaybederlerse zaten kaos yaşayan takım o maçtan sonra toparlayamaz.

Coşku geri geldi
Beşiktaş çok iyi oynayan bir takım hiç olmadı ama bu ligin en coşkulu takımıydı. Bu özelliğini yitirmiş takım, son maçlarda o coşkuyu tekrar geri getirdi. Bu bile üçer puan toplamaya yetti. Ancak uzun vadede sadece bu coşku ile işler yürümez. İyi oyunun da beraberinde gelmesi şart.
Lige verilen arada ciddi sakatlıkları olan oyuncuların toparlanma şansları doğdu. Trabzon maçındaki galibiyet de havlu atmak üzere olan taraftarı tekrar işin içine soktu. Trabzon maçı sadece galibiyet getirmedi, yanında moral ve güven verdi, bazı dışarıda kalan soru işaretleri

Yazının Devamı