Teknik direktörlerin görevi, eldeki kadro yapısına en uygun sistemi bulmak ve bunu takıma oynatmaktır. Frank Rijkaard, Barcelona’yı uzun yıllar 4-3-3 sistemiyle oynattı. Bu şablonunu Galatasaray’da da değiştirmedi ve genelde aynı sistemi uyguladılar. Zaman zaman da 4-2-3-1 oynadılar. Galatasaray’ın kadrosu, kaleci Franco, Gökhan Zan, Mustafa Sarp ve Keita dışında aslında çok fazla değişmedi. Rijkaard da, takımdaki oyuncu karakterine de uygun olan 4-3-3’ü uygulama şansı buldu.
Galatasaray takımı doğru oynadığı, iyi konsantre olduğu zaman 4-3-3’ü yapabilir. Taktik seçimi rakibe göre de değişebilir. Ligdeki Sivasspor ve Diyarbakırpor ile Avrupa Ligi’ndeki Dinamo Bükreş maçlarında orta sahada bir değişim yaptı. Üç tane dirençli orta saha oyuncusuyla oynadı. Sivas ve Dinamo maçlarında üçlü orta sahada Mustafa Sarp, Mehmet Topal ve Barış’ı, Diyarbakır’da Sarp’ın yerine Ayhan’ı kullandı. Baktığımız zaman üç tane dirençli, koşan, mücadele eden orta saha oyuncusu tercih ettiğini görüyoruz. Bu futbolcular ortada baklava gibi dizildiler ve önceki maçlara göre az pozisyon verdiler.
Rijkaard 4-2-3-1 oynatırken, orta sahada daha çok Kewell, Arda ve Keita’yı kullandı. Bazı maçlarda da Elano’ya
Galatasaray’ın üç puanı bulması önemliydi. Çünkü Fenerbahçe’yi kovalarken Beşiktaş’ın da nefesini arkasında hissetmeye başlamıştı
Tıpkı 3. haftada oynanan Diyarbakır - Fenerbahçe maçının bir benzerini yaşadık. Diyarbakır o karşılaşmada da Mendoza’nın Galatasaray’a attığı golün benzerini Tazemeta ile bulmuş ve öne geçmişti.
Şampiyonluğu kovalayan takımlar çizgi halinde oynadıkları ve geniş alan bıraktıkları zaman, rakipte de aralara top atabilen oyuncu varsa bu tür golleri kalelerinde görüyorlar. Bu doğaldır.
Maçtan önce tansiyonun düşürülmesi maçı da olumlu etkiledi. Galatasaray takımı yediği golden sonra daha fazla önde basmaya başladı. Kaldı ki, 4-3-3’ün en önemli prensibi zaten önde baskıdır. Diyarbakır kontratak yapıp ikinci golü bulamayınca Galatasaray’ın klas ayaklarıyla maçı lehine çevirmesi kaçınılmazdı. Nitekim de böyle oldu. Ayhan’ın ortasında sağ bek Sabri eşitliği sağladı. Hatırlarsanız Fenerbahçe’nin sağ beki Gökhan Gönül de Diyarbakır’da aynı kaleye golü atmıştı.
Beraberlik golü Diyarbakır’ın güvenini alırken, Galatasaray’a direnç ve moral verdi. İkinci yarıda da Kewell’ın indirdiği topta savunma oyuncusunun ayağı kayınca Arda hem kendi, hem de takımı için
Trabzonspor sahasında oynadığı en iyi maçlardan birini kaybetti. Ancak kalede bir Hakan vardı ki, Ümraniye’ye tek başına üç puanı getirdi
Hakan Arıkan, Trabzonspor’u Trabzon’da yendi. Tabii ki genel olarak Beşiktaş takımına ve Mustafa hocaya haksızlık yapmayalım. Çok mücadele ettiler.
Mustafa Denizli, Trabzonspor maçını kafasında bütün hafta oynamış. Çok ciddi kararlar almış ki, oyun boyunca alışılagelmişin dışında bir taktik denedi. İyi yaptı veya kötü yaptı bu önemli değil. İlk kez klasiğin dışına çıktı. Özellikle ilk yarıda üçlü gibi kalan savunma; İbrahim, Sivok ve Ferrari, yanlarına Ekrem ve İsmail eklenince beşli oluyor. Top Trabzonspor’a geçtiğinde on kişi birden kendi yarı alanında beklediler.
Trabzonspor’un hazırlık paslarında Nobre ayağını koyuyor, arkada ikili Tabata ve Uğur, onların arkasında üçlü... 3-6-1 gibi... İkinci yarıda Yusuf girince Denizli, biraz daha önde kalmayı düşündü. Çünkü rakip sahada kalamıyorlardı. İbrahim’i de oyuna alınca arkada tam beşli oldular. Ernst’in müthiş golü ile öne geçtikten sonra Trabzonspor’un şaşkınlığından yararlanıp pas yapma, hatta ikinci golü bulacak olanağı da buldu.
Denizli’nin kafasındaki planlar tamamen tuttu. Ama
Fenerbahçe kazanıp rahatlamak istiyordu. Zaten takım Şükrü Saracoğlu Stadı’nda konsantrasyon eksikliği yaşamıyordu. Steaua Bükreş’in de kazanmaktan başka çaresi olmadığı için Fenerbahçe’nin karşısında defans yapan bir takım da yoktu. Bunun sonucunda da tempolu ve çok güzel hareketlerin yaşandığı bir maç oldu.
Alex’in takıma katılması da Fenerbahçe’nin çehresini değiştirmişti. Biraz arkadaşlarının gerisinde olduğu için 4-2-3-1 tahtada kaldı. Alex, Kazım’a yakın oynayınca sistem de 4-4-2’ye döndü. Skor 2-1 olduktan sonra Alex orta sahaya geldi. Pasla hem skoru korumak, hem de çabuk kontratağa çıkıp üçüncüyü bularak rahatlamak istiyordu Fenerbahçe. İstediği de gerçekleşti. Büyük oyuncu Alex’in yoktan varettiği gol aslında turun müjdecisiydi.
Yoktan varetti diyorum; çünkü ne rakip savunma onu durdurabildi, ne de bir arkadaşından yardım geldi. Ne bilim, ne teknik, ne psikoloji, ne biyoloji ne derseniz deyin... Böyle bir gol yok. Tamamen Allah vergisi yetenek. Tedbiri olmayan mükemmel bir futbolcu. İkinci yarının ortalarında orta sahadan dripling yapacaksın, rakibi ekarte edeceksin ve ceza alanına yaklaşırken şiddetli vuracaksın. O kadar kolay değil... Ama Alex için zor değil...
Fen
Dakika 82... Maçı anlatan Gökhan Telkanar kardeşim, “perşembe günü Star’da Kurtlar Vadisi’ni kaçırmayın” diyor. Çünkü takım havlu atmış, seyirci havlu atmış... Şampiyonlar Ligi’nde daha iki maç daha olmasına rağmen Gökhan kardeşim baktı ki takımın da iddiası kalmamış bari perşembe günkü diziyi kurtarayım çabasında...
Beşiktaş kötü de oynasa, iyi de oynasa gol yiyor. Zaten maça kötü başladı. Golü de hemen yedi. Ardından birkaç pozisyon verdi. İkinci yarının başından itibaren Beşiktaş lehine oyun tek kaleye döndü. Takım ilk yarıda yakalayamadığı kendine has özelliği coşkuyu buldu ama yine golü yedi. Yani Beşiktaş ne yapsa olmuyor.
Tabii ki Ernst’in oynamaması takımın direncini kırdı. Bu doğru... Rüştü’nün yerine görev alan Hakan gollerde hatalı değildi. Ama bir gerçeği herkes atladı. Almanya’daki maçta ortaya çıkan kalite farkını kimse göz önüne getirmedi. Almanya’daki maçı orada izlemiştim. Wolfsburg 10 kişi kalana kadar tek kale oynadı. Hele ilk yarım saat dün geceki ilk yarım saatin bir benzeriydi.
Wolfsburg iyi TAKIM... Takım olmak farklı bir şey. Önemli bir özellik. O yüzden TAKIM diyorum. Savunma göbeğinin sezgileri ve pozisyon bilgileri çok iyi. İki bek belki de
Teknik Direktör Daum’un, Kayserispor maçı sonrası verdiği demeç doğru... Fenerbahçe’nin bu oyuna bir puan alması gerçekten süper.
Sezon başından bu yana altı şehir deplasmanına gittiler. Bunlardan 1 puan çıkardılar. Aslında başarılılar. Ligde liderler, Avrupa’da da yollarına devam ediyorlar. Yalnız kazandığı deplasman maçlarına baktığımızda hepsini kaybedebilirlerdi. Son iki deplasmandan bir puan çıkarken düşündürücü tek olay 1-0 önde olmalarına rağmen birini kaybetmeleri, diğerinde yenilgiden zor kurtulmaları.
İstatistiklere bakıyoruz ilginçtir bu iki maçta da Alex yok. Yani Fenerbahçe Alex’in yokluğunda topu tutamıyor, ikinci golü bulamıyor. Oyuncular fiziksel ve mental açıdan hazır olmadıkları gibi Daum’da Alex’siz bir oyun şablonu bulamadı. Mesela 4-4-2 veya 4-3-3 oynama gibi. Bu sistemler varsayım tabii ki ama gerçekler de gözardı edilmemeli.
Omurgaya dikkat
Aslında Sheriff ve Sion deplasmanlarında da tek golü korumaya çalıştılar. Skoru korumak sadece dokuz kişi ile savunma yapmak değildir. Bunu pasla da sağlayabilirsiniz. Fenerbahçe’nin son yıllarda en iyi yaptığı şey pas alışverişleri idi.
Oyununu rakibe kabul ettiriyordu. Bu özelliği giderek kayboluyor. Bunun üzerinde
Fenerbahçe sezonun en değerli puanını kaptı ancak bu deplasman performansı gelecek adına ciddi bir tehlike
Fenerbahçe’nin yöneticisi de, teknik heyeti de, futbolcusu da bir puana şükretmeli. Fenerbahçe çok zor sayılabilecek Denizli, Diyarbakır, Antalya, Bursa, Gaziantep, Kayseri gibi deplasmanlardan bir mağlubiyet ve bir beraberlikle döndü. Ama bakıyorsunuz bu maçlarda takımın en iyisi kaleci Volkan. Dün de aynısı oldu.
Maçın ilk yarısı ortada geçti. İkinci yarı ise tek kale gibiydi. Kayseri kanattan geldi, göbekten geldi, kısacası her yerden geldi. Penaltı ile gole ulaşabildi. Beraberlikten sonra da birçok fırsatı değerlendiremedi.
Fenerbahçe takımında top oynamayı düşünen iki oyuncu vardı; Emre ve Gökhan Gönül. Diğer oyuncular sadece amaçsız bir şekilde topun peşinden koşup, durdular. Dokuz kişiyle kendi yarı alanında bekleyen Fenerbahçe’nin kazanması zaten mucizeydi.
Teknik Direktör Daum’un hamleleri de işe yaramadı. Semih’i aldı, ancak top tutamadı. Santos zaten takıma yarardan çok zarar getiriyor. Bir kere korkak oynuyor. Rakibin kramponunu gördüğü anda topu bırakıyor. Bu ağır saha şartlarında bembeyaz forması kirlenmedi. Sol kanada geçtikten sonra ligimizin en az
Beşiktaş’ın pozisyon vermemesi iyi ama kontratağı başaramadığı için yarın bir gün başı derde girebilir
Beşiktaş dörtte dört yaparak firesiz yoluna devam ediyor. Hem de aman aman bir futbol oynamadan.
Öncelikle şunu belirtelim; iki şeyi iyi yapıyorlar. Birincisi savunma oyuncuları çok formda. Bu yüzden rakiplere fazla pozisyon vermiyorlar. İkincisi herkes çok iyi mücadele ediyor.
Kötü yaptıkları şey ise o kadar önemli ki, bu yüzden maçları zar zor bitiriyorlar ve genellikle de tek farklı kazanıyorlar. Beşiktaş seyircisi maçların sonunu güçlükle getiriyor. Hücum oyuncularının beklenen düzeyde olmaması sıkıntının asıl nedeni. Teknik Direktör Mustafa Denizli sezon başından bu yana ne kadar hücumcu varsa denedi ama hiçbiri form tutup da gol atamıyor.
Tabii ki bu tabloda sistemin de etkisi çok fazla. Üç forvet oyuncusu sürekli rakiplerinin markajına giriyorlar. Markajdan çıktıkları anda da orta sahadan çabuk top alamıyorlar. Örneğin bu pasları verecek oyuncuların başında gelen Tello dün gece yine iyi değildi. Hazırlık pasları ile takım çıktığında da enselerinde sürekli birileri oluyor.
Beşiktaş dün de önceki maçlardaki gibi yüksek tempo ile oyuna başladı, hemen sonuca gidip işi