04.02.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:
Şeref Oğuz
Rüşvetin ideolojisi de coğrafyası da yok kuşkusuz. Eğer bir toplumda kokuşma başlamışsa, rüşvet, yolsuzluk, kayırmacılık ve benzeri musibetler yaşanıyor demektir. Rüşvet, ne rejimin bir sonucu ne de bir ırki zaaf. Ünlü divan şairi Fuzuli de, yüzyıllar önce, kendi "zamane"sinden yakınırken, "Selam verdim, rüşvet değildir diye almadılar" diyor.
İşin, ahlaki yönü yanı sıra, ekonomik boyutu da var. İş ahlakının yozlaştığı, rüşvetin, kayırmacanın, yolsuzluğun arttığı ülkelerde kaynak israfı da artıyor. İşletmelerin yanı sıra, devlet, gelir kaybına uğruyor. Ekonomik mantığı olmayan kaynak transferlerinin faturası, bir başkasına çıkartılarak, sosyal dengeler de zedeleniyor.
Bu ve benzeri gerekçeler, Batılı ülkelerde, iş ahlakı arayışlarını yoğunlaştırıyor. Pek çok firma, kendi içinde bir ahlak temeli oturtmaya çalışırken, hükümetler, iş ahlakı arayışı yönündeki bu çabaları destekliyor. İş dünyasında giderek yaygınlaşan yolsuzluk, rüşvet ve kayırmacılığın, iş yerlerinde uygulanacak kurallar ile önlenebileceği görüşü ağırlık kazanıyor.
İş dünyasında yolsuzluk, rüşvet ve kayırmacılığın insanlık tarihi kadar eski. Ancak son yıllarda böylesine yaygınlaşmamıştı. Özellikle üst düzey yöneticiler daha fazla para kazanmak isteğiyle yolsuzluk yapmaktan çekinmiyor. Avrupa'da "iş ahlakı" konusu son 5 yılda adeta moda haline geldi. Ancak bu moda olduğu kadar gerekli de..
Yolsuzluk, rüşvet ve kayırmacılığın önlenmesi için şirketlerde nasıl davranılması gerektiği konusunda temel ilkelerin belirlenmesi için pek çok kurum, rapor üretiyor. OECD, üyesi 9 ülkedeki "kamu ahlakı" boyutunu ele almış. Ben burada, daha ziyade Türkiye'de "iş ahlakı" ve özel sektörün neler yapması gerektiğini özetleyeceğim.
"Kuralar aptallar içindir" sözü doğru değildir. İnsanların kendilerine avantaj sağlamalarını engellemek, ancak kurallar ile mümkün. ABD, bu konunun teori ve pratiğinde en başarılı ülke durumuna geldi. Yapılan araştırmalar, binden fazla çalışanı olan şirketlerin yüzde 90'ında ilkelerin uygulandığını ortaya koyuyor. Bu ana ilkeler öncelikle üst düzey yöneticilere, sonra daha alt kesimdeki çalışanlara uygulanmalı. Çünkü unutulmamalıdır ki, balık baştan kokar.
Geliştirilebilir ana ilkeler için önerim şu: Yolsuzluğa karşı çıkılmalı. Bu, herkesin üzerinde anlaşacağı dayanak ve temellere dayandırılmalı. Herkes kendisine yapılmasını istemediği davranışı bir başkasına yapmamalı. Zira çalışanlar yaptıklarından sorumludur ve tüm yapılanlar hayat boyunca bizi takip eder. Sorumluluk ahlakı benimsenmeli. Bizden sonraki kuşakların geleceğini sürdürmesi için sorumlu davranılmalı. Bir gün hesap sorulacağı unutulmamalı.
İş ahlakı için TÜSİAD'ın TÜGİAD'ın benzer çalışmalarını takdirle anıyorum. Bence bu gayretler sürmeli. Zira iş ahlakı birden bozulmadı ki, tesisi, bir anda olsun. Bu, "anlayış reformu"nu da zorunlu kılıyor. İş ahlakı ihtiyacı kendini belirgin kıldığında, sanırım çözümler de gelmeye başlayacak. Zira bu bir kumar.. Üstelik kazananın da uzun vadede kaybettiği bir kumar.. Kaybeden ise firmalar, şahıslar kadar, toplumun tüm kesimleri..