Türk-Rus ilişkilerinde Suriye gölgesi

17 Temmuz 2012


Uluslararası sorunlar üzerindeki bir uyuşmazlık, iki ülke arasındaki dostane ilişkileri olumsuz etkileyebilir.
Türk-Rus ilişkilerinde şu anda böyle bir durum yaşanıyor.
Suriye krizi yüzünden bu ilişkilere gölge düşüyor.
Oysa Soğuk Savaş’tan sonra hızlı bir gelişme kaydeden iki komşu arasındaki ilişkilerde direkt “ikili” bir mesele veya anlaşmazlık yok.
Gerçekten Türkiye ile Rusya, hızlı bir şekilde, kısa zamanda “düşman” durumundan “yakın dost” noktasına ulaşabildiler. İki ülke arasındaki ilişkiler ticaretten turizme, enerjiden diplomasiye kadar pek çok alanda “stratejik işbirliği” diye tanımlanan en ileri aşamasına geldi.
Ankara ve Moskova, uluslararası platformda, diğer ülkelerle ilgili meselelerde (Filistin, İran gibi) kendilerini çok yakın pozisyonlarda buldular.

Yazının Devamı

Jet krizi kafaları karıştırdı

14 Temmuz 2012

Suriye ile “jet krizi”nin patlak vermesinden yaklaşık üç hafta sonra, son yapılan bazı açıklamalar bu trajik olaya açıklık getirmekten çok, kafaları daha da karıştırdı. Uçağın nasıl düşürüldüğüne dair birkaç gündür sayısız senaryolar üretiliyor, spekülasyonlar yapılıyor.
Olayın bu karmaşık ve modern savaş teknolojisi ile ilgili derin bilgi gerektiren yönüne girmek istemiyoruz. Bu konu üzerinde çalışmakta olan yetkililerin, eninde sonunda gerçekleri ve doğruları tespit edeceklerini ve kesin bulguları kamuoyuna açıklayacaklarını umuyoruz.
Ancak Ankara’nın olayın başında aldığı kesin ve kararlı tavrın, son bazı demeç ve açıklamaların ışığında, bazı ciddi şüphelere ve sorulara yol açtığını da belirtmemiz gerek.
* * *
Hükümet, olayın cereyan etmesinden sonra, yoğun ve titiz bir çalışma ile, olup bitenleri tespit etmiş ve bunları kısa zamanda Türk kamuoyuna ve dünyaya ilan etmiştir. O aşamada alınan tavır doğru ve yerinde görünüyordu. Başbakan ve Dışişleri Bakanı, ilk araştırmalardan elde edilen bulguları, bu çerçevede oluşturduğu politika ile birlikte, bir yandan Türk halkı ile, diğer yandan da uluslararası camia ile paylaşmıştı.
Belirlenen stratejinin amacı ilk etapta

Yazının Devamı

Libya’da demokrasi sınavı

11 Temmuz 2012

Libya’da yarım yüzyıldan beri ilk kez serbest seçimler yapıldı, ama bu, uzun bir dikta döneminden kurtulan Libyalıların demokrasiye ne kadar hazır oldukları sorusunu da gündeme getiriyor.
Tıpkı Arap Baharı’na sahne olan Kuzey Afrika-Ortadoğu coğrafyasındaki diğer ülkeler için sorulduğu gibi...
Mevcut belirsizlikler nedeniyle bu kritik sorunun yanıtını vermek zor: Ancak -daha önce Tunus ve Mısır’da da görüldüğü gibi- otoriter rejimlerin bir halk hareketiyle devrilmesinden hemen sonra, Libya’da da halka çoğulcu bir düzen içinde yeni yöneticileri seçmek hakkının verilmesi, tarihi bir olay.
Libyalılar bu seçim kampanyasında ilk kez sokaklarda çeşitli partilerin ve adayların afişlerini gördüler, ilk kez farklı sesler duydular ve sonunda ilk kez bir yığın liste arasından kendi tercih ettiklerini oy sandığına attılar...
Bu demokrasiden nasibini almış her ülke için normal bir uygulama. Ama Libya için çok yeni ve heyecan verici bir gelişme...
Aslında çok partili veya çok adaylı bir seçimde sandık başına gitmekle demokrasi kurulmuyor. Yani Libya bu ilk özgür seçimle, demokrasi yoluna sadece ilk “giriş”ini yapıyor. Diğer bir deyişle, “demokrasi denemesi”ne yeni başlıyor.
* * *

Yazının Devamı

Devrilecek, ama ne zaman?

7 Temmuz 2012

Suriye krizi ile ilgili şu bir hafta içinde yapılan üç toplantı, çözüm arayışının farklı -hatta çelişen- yönlerde yürütülmekte olduğunu gösteriyor.
Geçen cumartesi günü Cenevre’de düzenlenen konferansta Rusya ve Çin de vardı. Türkiye’nin de katıldığı bu toplantıda, Suriye’de öncelikle bir “geçiş hükümeti”nin kurulmasına karar verildi. Bu karara göre, oluşturulacak olan bu “milli birlik” hükümetine, Beşar Esad’ın onaylayacağı muhalefet grupları da dahil olacak. Yani Cenevre’de varılan mutabakat, Rusya’nın istediği gibi, “Esad ile çözüm” formülüne dayanıyor...
Cenevre’nin ardından Kahire bu kez Suriyeli muhalif grupların toplantısına ev sahipliği yaptı. Türkiye bunda da yer aldı. Toplantı, bölük pörçük olan Suriye muhalefet cephesini birleştirmeyi amaçlıyor. Esad sonrası dönemde bu beraberliğin sürdürülebileceği belli değil. Ancak şimdilik bütün gruplar “Esad’sız çözüm” formülünü savunuyorlar. Bu nedenle Cenevre’de kurulması kararlaştırılan “geçiş hükümeti”nde yer almayı da reddediyorlar...
Nihayet dün de “Suriye’nin Dostları” adı verilen geniş bir devletler topluluğu Paris’te bir araya geldi. Geçen nisan ayında İstanbul’da toplanan bu grubun başını çeken ülkelerden biri de

Yazının Devamı

‘Türk modeli’nin öteki yüzü...

6 Temmuz 2012

Geçen cumartesi günkü yazımızda, Mısır’da ordunun demokrasiye geçiş sürecinde “eski Türk modeli”ni uygulamaya çalıştığını belirtmiştik.
Bunun özü, bir nevi askeri vesayetin kurulmasıdır. Yani komutanların seçilmiş sivil yönetim üzerinde, dolaylı bir şekilde de olsa, kontrolünü ve nüfuzunu sürdürmesidir.
Mısır’da Mübarek rejiminin devrilmesinden sonra demokrasi yolunda ilk adımlar atılırken, Mareşal Tantawi’nin yönetimindeki Askeri Konsey’in yaptığı budur. Ülkede cumhurbaşkanlığı seçimleri özgür bir havada yapılmış, Müslüman Kardeşler’in adayı Muhammed Mursi yüzde 51’lik bir çoğunlukla bu mevkiye seçilmiştir. Ancak Askeri Konsey bu arada cumhurbaşkanına ait bazı yetkileri bizzat üstlenmiş, geçen yıl seçilen parlamentoyu feshetmiş, yani yeni yönetim üzerindeki otoritesini pekiştirmiştir.
Mareşal Tantawi’nin bunu yaparken, “1980’lerin Türk modeli”nden esinlendiğine dair işaretler var. Nitekim kendisi 1982 tarihli Türk Anayasası’nı Arapçaya tercüme ettirmiş, bunu da incelemeye tabi tutmuştur...
* * *
Türkiye’nin AB Bakanı Egemen Bağış, bu hafta ABD’deki “Huffington Post” gazetesinde yayımlanan bir yazısında bu konuya değinmiş ve Mısırlı paşaların “eski Tük modeli”ni

Yazının Devamı

‘Halk ne isterse’ edebiyatı...

4 Temmuz 2012


Birçok konuda olduğu gibi Suriye sorununda da herkes çözümün halkın istekleri doğrultusunda olması gerektiğini savunuyor.
Suriyeli muhalifler halkın Esad’ın zalim rejimini eleştirirken, islamcısından solcusuna kadar hepsi, mücadelelerini “halk adına” yürüttüklerini beyan ediyorlar...
Beşar Esad ise halkını “teröristler”e ve dış güçlere karşı koruduğunu iddia ederken, iktidarını “halk istediği” için sürdürdüğünü, aksi halde koltuğunu bırakacağını öne sürüyor...
Suriye ile yakından ilgili olan dış güçler de, Suriye halkının hararetli savunucuları durumundalar. Esad’ı destekleyenler de, ona karşı olanlar da öyle.
Geçen hafta sonu Cenevre’de yapılan konferansta Suriye halkının isteğinden ve iradesinden bol bol söz edildi. Bundan önceki birçok toplantıda olduğu gibi...
Ne var ki, halk denince kimin kastedildiği belli değil. Veya daha doğrusu, herkes kendi anlayışına (veya çıkarına) uygun bir “halk”tan veya halk kesiminden söz ediyor.

Yazının Devamı

AB’de yeni Kıbrıs etkeni

3 Temmuz 2012


Başta yapılan uyarılar oldukça sertti. Daha geçen yaz Başbakan Erdoğan Kıbrıs Rum yönetiminin 1 Temmuz 2012’den itibaren AB dönem başkanlığına gelmesi halinde, Türkiye’nin AB ile ilişkilerini askıya alacağını söylemişti. Ondan sonra Ankara’da yapılan açıklamalarda, bunun AB ile ilişkilerin topyekün kesilmesi anlamına gelmediği, ancak Türkiye’nin Kıbrıs Rum yönetimini tanımaması nedeniyle onun işgal edeceği Başkanlık makamı ile hiçbir temas kurmayacağı ve dolayısıyla müzakereleri sürdürmeyeceği belirtilmişti...
O gün geldi ve Güney Kıbrıs, 27 üye ülkenin dönüşümlü olarak üstlendiği Başkanlık koltuğuna oturdu. Yani Rum yönetimi önümüzdeki altı ay boyunca, AB’nin politikalarına yön vermeye çalışacak, pek çok toplantıya başkanlık edecek ve ev sahipliği yapacak.
Türkiye tabii bundan hiç hoşlanmıyor. Geçen yıl verilen demeçler bu kızgınlığı yansıtıyordu. Ama açıkçası bu tepkinin bir etkisi olamazdı. Başkanlık sırası Kıbrıs’a gelince, AB’nin bu işi Hristofyas yönetimine teslim etmemesi imkânsızdı.
Gerçekçi olmak gerek. Türkiye Kıbrıs Rum yönetimini tanımıyor ve Hristofyas’ı görmezlikten geliyor, ama AB’nin -ve genelde uluslararası toplumun- tavrı tamamen farklı.
Dolayısıyla

Yazının Devamı

Mısır’da “eski Türk modeli” demokrasi...

30 Haziran 2012


Son günlerde bütün dikkatler Suriye ile “jet krizi” üzerinde odaklandığı için, Mısır’daki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonucu ve onu izleyen gelişmeler, gereği kadar ilgi görmedi. Oysa Mısır’daki bu tarihi olay sadece bu ülke için değil, bütün Arap dünyası için de büyük önem taşıyor. Üstelik bunun, daha aşağıda değineceğimiz bir de “Türkiye boyutu” var...
Önce şunu belirtelim: Mübarek rejiminin devrilmesinden 16 ay sonra yapılan bu seçimlerin bir özelliği ülkede 40 yıldan beri ilk kez Başkanlık için özgür ve demokratik bir seçimin yapılmış olmasıdır. Diğer bir özellik ise, sandıktan (uzun yıllar saf dışı edilen) Müslüman Kardeşler’e mensup bir politikacının çıkmış olmasıdır.
Buna eklememiz gereken diğer bir özellik de, “İslamcı” diye anılan bu adayın, (gergin bir bekleyişten sonra) oyların yüzde 51.7’sini aldığı tespit edilmesi üzerine Başkanlık koltuğuna oturmasının mümkün kılınması, yani daha açık bir deyişle, ordunun bunu engellememesidir.
İşte bütün bu faktörler sayesinde 60 yaşındaki Muhammed Mursi, bugün Kahire’de yüksek mahkemede düzenlenecek bir törenle and içerek görevine resmen başlayacak.

Askeri vesayet

Yazının Devamı