Suriye krizi ile ilgili şu bir hafta içinde yapılan üç toplantı, çözüm arayışının farklı -hatta çelişen- yönlerde yürütülmekte olduğunu gösteriyor.
Geçen cumartesi günü Cenevre’de düzenlenen konferansta Rusya ve Çin de vardı. Türkiye’nin de katıldığı bu toplantıda, Suriye’de öncelikle bir “geçiş hükümeti”nin kurulmasına karar verildi. Bu karara göre, oluşturulacak olan bu “milli birlik” hükümetine, Beşar Esad’ın onaylayacağı muhalefet grupları da dahil olacak. Yani Cenevre’de varılan mutabakat, Rusya’nın istediği gibi, “Esad ile çözüm” formülüne dayanıyor...
Cenevre’nin ardından Kahire bu kez Suriyeli muhalif grupların toplantısına ev sahipliği yaptı. Türkiye bunda da yer aldı. Toplantı, bölük pörçük olan Suriye muhalefet cephesini birleştirmeyi amaçlıyor. Esad sonrası dönemde bu beraberliğin sürdürülebileceği belli değil. Ancak şimdilik bütün gruplar “Esad’sız çözüm” formülünü savunuyorlar. Bu nedenle Cenevre’de kurulması kararlaştırılan “geçiş hükümeti”nde yer almayı da reddediyorlar...
Nihayet dün de “Suriye’nin Dostları” adı verilen geniş bir devletler topluluğu Paris’te bir araya geldi. Geçen nisan ayında İstanbul’da toplanan bu grubun başını çeken ülkelerden biri de Türkiye. Kendilerini Şam’daki rejimin değil, Suriye halkının “dostu” sayan 80 küsur ülkenin temsilcileri İstanbul toplantısında önemli bir karar almış, Esad yönetimini değil ama muhalif grupları “Suriye’nin tek meşru temsilcisi” olarak kabul etmişti. Bu konferansta ayrıca direnişçilere ve muhalefete maddi manevi destek vaat edilmişti...
* * *
Dün Paris’teki toplantı, “Dostlar”ın bu desteği sürdürmek ve sonuçta da “Esad’sız bir çözüm” için yeni girişimlerde bulunmak istediklerini gösterdi. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton başta olmak üzere birçok Batılı ve Arap temsilci, Esad’ın mutlaka gitmesi gerektiğini belirtti, bunun sağlanması için de özellikle Rusya’nın da ikna edilmesini istedi. Bu arada Fransa cumhurbaşkanı François Hollande da Şam’daki rejimin daha fazla süremeyeceğini öne sürerek “Esad’ın düşüşü kaçınılmaz” diye konuştu...
Aslında Esad’ın “eninde sonunda” bir şekilde gideceği açık. Bu, halk ayaklanmasına sahne olan ülkelerdeki diktatörlerin “kaçınılmaz” akıbetidir. Ama esas soru, Suriye’de bunun “ne zaman” gerçekleşeceğidir.
* * *
Açıkçası Arap Baharı’nın bu coğrafyada yayıldığı günlerde Tunus ve Mısır’da olduğu gibi Suriye’de de Esad rejiminin kısa zamanda devrileceğini düşünenler vardı. Bu tahmine dayanarak Şam’a karşı belirlenen politikalar, bir hayli “yüksek risk” taşıyordu...
Suriye’de halk hareketi 16 aydır sürüyor. Bu arada çok kan döküldü. Hâlâ da dökülüyor. Beşar Esad yerinde duruyor. Gerçi her geçen gün daha çok sıkışıyor, durumu sarsılıyor. Sadece uluslararası topluluğun gösterdiği tepkilerden dolayı değil. Aynı zamanda kendisine yakın generallerin ülkeden kaçması, silahlı direnişin giderek yayılması, Şam’da dahi güvenliğin tehlikeye düşmesi sonucunda...
Ama bütün bu olumsuzluklara rağmen Esad’ın dayandığını -ve dayattığını- da kabul etmek gerek. Bunda Rusya’nın -İran ve Çin’in de- onun arkasında olmasının büyük rolü var.
* * *
Suriye’yi kaybetme lüksüne sahip olmayan Rusya, Esad’ı daha ne kadar destekleyecek? Dış görünüşte Putin Şam diktatörünü “feda” etmeye henüz hazır değil. Hatta Rus liderinin, geçenlerde Şansölye Merkel’in kendisine “Esad’ı siz Rusya’ya alın” demesi üzerine, “bu bir şaka olmalı” karşılığını verdiği söyleniyor.
Bu işin “şakası”nın olmadığını Ruslar da herhalde biliyorlar. Ama şimdilik tutumlarını değiştirmiyorlar.
Esad ise bir yandan bu destekten, diğer yandan yapılan toplantıların kendisini etkilememesinden aldığı cesaretle, iktidarda tutunabiliyor.
Sonunda Esad bir şekilde “düşecek”. Ama bu gene de çabuk ve kolay olmayacak...