Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Son günlerde bütün dikkatler Suriye ile “jet krizi” üzerinde odaklandığı için, Mısır’daki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonucu ve onu izleyen gelişmeler, gereği kadar ilgi görmedi. Oysa Mısır’daki bu tarihi olay sadece bu ülke için değil, bütün Arap dünyası için de büyük önem taşıyor. Üstelik bunun, daha aşağıda değineceğimiz bir de “Türkiye boyutu” var...
Önce şunu belirtelim: Mübarek rejiminin devrilmesinden 16 ay sonra yapılan bu seçimlerin bir özelliği ülkede 40 yıldan beri ilk kez Başkanlık için özgür ve demokratik bir seçimin yapılmış olmasıdır. Diğer bir özellik ise, sandıktan (uzun yıllar saf dışı edilen) Müslüman Kardeşler’e mensup bir politikacının çıkmış olmasıdır.
Buna eklememiz gereken diğer bir özellik de, “İslamcı” diye anılan bu adayın, (gergin bir bekleyişten sonra) oyların yüzde 51.7’sini aldığı tespit edilmesi üzerine Başkanlık koltuğuna oturmasının mümkün kılınması, yani daha açık bir deyişle, ordunun bunu engellememesidir.
İşte bütün bu faktörler sayesinde 60 yaşındaki Muhammed Mursi, bugün Kahire’de yüksek mahkemede düzenlenecek bir törenle and içerek görevine resmen başlayacak.

Askeri vesayet
Normalde Cumhurbaşkanı’nın bu yemini Parlamento’da yapması gerekir. Ancak Askeri Konsey’in güdümündeki Anayasa Mahkemesi’nin tam seçimler sırasında hukuki bir gerekçe öne sürerek Parlamento’yu feshetmiş olması nedeniyle, bu tarihi tören, Mübarek döneminde tayin edilmiş olan yüksek hâkimlerin huzurunda yapılabilecek.
İlk bakışta bu “sahne değişikliği” önemsenmeyebilir; ama bu olay, yeni Cumhurbaşkanı’nın hangi şartlarla işe başlamakta olduğunu gösteriyor.
Açıkçası Mursi’nin ülkenin bir numaralı yöneticisi olarak yetkileri ve rolü iyice kırpılmış vaziyette. Onun kazanacağı belli olduktan sonra Askeri Konsey, bir dizi kararname ile aslında Anayasanın Cumhurbaşkanına verdiği görev ve yetkilerin önemli bir kısmını bizzat devraldı. Böylece Mursi’nin bütçeden güvenliğe ve dış politikaya kadar, otoritesi ve yetkileri adamakıllı kısıldı.
Bu durum askerin iktidarı tam olarak bir İslamcı Başkana teslim etmeye henüz hazır olmadığını gösteriyor. Bu demokrasi anlayışına ters gelebilir. Ancak uzun bir diktatörlük döneminden sonra Mısır’daki şartlar, bu geçiş döneminin o kadar kolay ve rahat olmayacağını gösteriyor.
Açıkçası Mısır toplumu kutuplaşmış durumda. İslamcılara destek veren geniş bir kesim var. Ama ülkenin şeriatla yönetilmesine karşı çıkan, kendi yaşam tarzını sürdürmek isteyen hatırı sayılır bir kesim de mevcut. Her ne kadar Mursi, ilk demeçlerinde “tüm Mısır halkının Başkanı” olacağını ve İslamcı bir gündemi empoze etmeyeceğini belirttiyse de, bu konuda kuşkular ve kaygılar devam ediyor.
Asker ve bürokrasi bu nedenle, yönetimden elini hemen çekmiyor ve yeni seçilen yönetimi vesayeti altında tutmaya çalışıyor...

1982 Anayasası...
Geçen gün “Washington Post” gazetesi Kahire kaynaklı bir haberde, Mısırlı generallerin yönetimi sivillere devrederken “Türk modelini kopya etmekte olduklarını” belirtti. Ancak, yazıda belirtildiği gibi, bu Türkiye’de uygulanan 1970’lerin ve 1980’lerin modeli. Oysa bu “halen Türkiye’de çok kişinin iftihar etmediği” bir modeldir. Ne var ki Mısır’da askerler bu geçiş döneminde böyle bir vesayeti zorunlu görüyorlar...
Mısırlı generallerin Türkiye’yi bir “model” olarak aldıklarına dair ilginç bir tespit de, New York’taki “Dış İlişkiler Konseyi’ndeki Ortadoğu uzmanı Steven Cook tarafından yapıldı. Cook’un açıkladığına göre, Mareşal Tantawi, Türkiye’nin demokrasiye geçiş süreci ile yakından ilgilendi ve bu amaçla Türkiye’nin 1982 Anayasası’nı Arapçaya tercüme ettirdi...
Arap Baharı başladığı zaman, Türkiye’nin bu demokratik hareket için bir “model” olabileceğinden çok söz edilmişti.
Anlaşılan Mısırlı paşalar Türkiye’de artık devreden çıkan “eski bir model”i benimsemek eğilimindeler...