Geçen cumartesi günkü yazımızda, Mısır’da ordunun demokrasiye geçiş sürecinde “eski Türk modeli”ni uygulamaya çalıştığını belirtmiştik.
Bunun özü, bir nevi askeri vesayetin kurulmasıdır. Yani komutanların seçilmiş sivil yönetim üzerinde, dolaylı bir şekilde de olsa, kontrolünü ve nüfuzunu sürdürmesidir.
Mısır’da Mübarek rejiminin devrilmesinden sonra demokrasi yolunda ilk adımlar atılırken, Mareşal Tantawi’nin yönetimindeki Askeri Konsey’in yaptığı budur. Ülkede cumhurbaşkanlığı seçimleri özgür bir havada yapılmış, Müslüman Kardeşler’in adayı Muhammed Mursi yüzde 51’lik bir çoğunlukla bu mevkiye seçilmiştir. Ancak Askeri Konsey bu arada cumhurbaşkanına ait bazı yetkileri bizzat üstlenmiş, geçen yıl seçilen parlamentoyu feshetmiş, yani yeni yönetim üzerindeki otoritesini pekiştirmiştir.
Mareşal Tantawi’nin bunu yaparken, “1980’lerin Türk modeli”nden esinlendiğine dair işaretler var. Nitekim kendisi 1982 tarihli Türk Anayasası’nı Arapçaya tercüme ettirmiş, bunu da incelemeye tabi tutmuştur...
* * *
Türkiye’nin AB Bakanı Egemen Bağış, bu hafta ABD’deki “Huffington Post” gazetesinde yayımlanan bir yazısında bu konuya değinmiş ve Mısırlı paşaların “eski Tük modeli”ni benimsemekle hata ettiklerini belirtmiştir. Türkiye’nin 1980’lerde bir “trajedi yaşadığını” öne süren Bağış, “askeri vesayet” modelinin şimdi AK Partili iktidarı sayesinde “ölmüş ve defnedilmiş” olduğunu vurgulamıştır.
Bakanın vermeye çalıştığı mesaj, eğer bir “Türk modeli”nden söz edilecekse, bunun AKP döneminde hayata geçirilen “tam demokrasi” modeli olması gerektiğidir...
Aslında Mısır’da asker “Türk modeli”nin 1980 versiyonunu ne kadar cazip görüyorsa, yeni Başkan seçilen Muhammed Mursi de, Egemen Bağış’ın bahsettiği bu modelin “öteki yüzü”ne o kadar yakınlık duyuyor.
Bu modelin başlıca özelliği demokratikleşme sürecinde ordunun yönetimden ve siyasetten elini tamamen çekmesidir.
* * *
Mursi Mısır’da da böyle bir “sivilleşme” arzulandığının işaretini cumhurbaşkanı olarak yaptığı ilk konuşmalarında verdi.
Hafta başındaki bir konuşmasında Mısır lideri, önce orduya övgüler yağdırdı, ardından ülkenin tam sivil idare dönemine döneceği ve askerin asli görevi olan ülke savunması ve güvenliği ile meşgul olacağı umudunu dile getirdi...
Aslında rejim bağlamında Mursi’nin önünde, iki yol var: Kendi otoritesini ya çatışarak ya da uzlaşarak kurmak. Kendisinin ikinci seçeneği tercih ettiği anlaşılıyor.
Bunu bugünkü ortamda Mısır’da başarmak hiç de kolay değil. Bunun için yeni liderin söylem ve davranışlarında çok dikkatli olması, aceleci davranmaması, zorlamalara başvurmaması, karşıtlarına da güven telkin etmesi gerek...
Bu bakımdan Türkiye’nin deneyimleri bir örnek olarak ele alınabilir. Bilmiyoruz, belki de Cumhurbaşkanı Mursi hafta başında Kahire’yi ziyaret eden Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile görüşmesinde bu konuya değinmiş olabilir. Davutoğlu’nun yeni Mısır rejimi ile her alanda sıkı işbirliği yapmaya hazır olduğunu söylemesi de anlamlıdır...
* * *
Mursi dünyaya açık, ılımlı ve gerçekçi bir politikacı olarak tanınıyor. Müslüman Kardeşler saflarında yer almakla beraber, “bütün Mısır halkını kucaklamak” için, bu örgütten istifa etmiştir. Son demeçlerinde ekonomiye ağırlık vereceğini, dış politikadaki angajmanlara bağlı kalacağını belirtmiştir.
Mısır’ı yakından izleyen analistler Mursi’nin ordu ve toplumun liberal kesimiyle çatışmacı bir tutum içine girmeyeceğini, rejimle ilgili bazı sorunların hallini de zamana bırakacağını düşünüyorlar. Bu bir bakıma, kendi ajandasını hayata geçirmek için “yumuşak bir geçiş” planladığı anlamına da geliyor.
Bakalım bundan nasıl bir “Mısır modeli” çıkacak...