Akdeniz’de savaş mı?

24 Eylül 2011

Doğu Akdeniz’de Güney Kıbrıs’ın başlattığı doğalgaz sondaj çalışmalarının yol açtığı kriz “söz düellosu”ndan “sıcak çatışma” noktasına kadar gidebilir mi?
Şu anda dünya başkentlerinde böyle bir endişe var. Bu bağlamda dikkatler daha çok Türkiye üzerinde toplanıyor. Türk savaş gemilerinin ve jetlerinin bölgede güç gösterisi yapması, Başbakan Erdoğan’ın BM kürsüsünden “Rumları durdurun, yoksa gereğini yaparız” uyarısında bulunması ve “Piri Reis” sismik gemisinin de KKTC açıklarına sevk edilmesi, şimdi gerilimin başlıca nedeni sayılıyor.
Kuşkusuz Türkiye’nin Akdeniz’de bir savaş çıkartmaya niyeti yok. Hükümetin izlediği politika, Kıbrıs Rum yönetimini bu kriz ve gerilim atmosferi içinde, bu projesinden vazgeçirmeyi amaçlıyor.
Ankara bunun için iki yol seçmiştir: Birincisi, KKTC ile bir anlaşma imzalayıp Kuzey Kıbrıs açıklarında kendi petrol ve gaz araştırmalarına girişmektir. Türk tarafı, Rumlara Güney Kıbrıs açıklarında -Afrodit adı verilen bölgede- sondaj faaliyetlerine son vermedikleri takdirde, Kuzey Kıbrıs sahillerinde kendi sismik çalışmalarını hemen başlatacağını bildirmişti.
Ama asıl endişe yaratan ve tehlikeli görülen husus, Türk hükümetinin Güney Kıbrıs’ı

Yazının Devamı

BM’nin Filistin sınavı

23 Eylül 2011

Birleşmiş Milletler’in New York’taki gökdeleninde sahnelenen senaryo belli...
Bugün Filistin yönetimi başkanı Mahmut Abbas Filistin’in BM tarafından bağımsız bir devlet olarak “tam üye” sıfatıyla kabul edilmesi çağrısında bulunacak ve bu isteğini resmi bir yazı ile Genel Sekreter Ban Ki-moon’a bildirecek.
193 üyeli Dünya Örgütü’nün başı bu başvuruyu, prosedüre göre, Güvenlik Konseyi’ne iletecek.
Senaryonun esas heyecanlı ve gergin faslı bundan sonra başlayacak.
Filistin liderinin talebinin kabul edilmesi için Konsey’in 15 üyesinin 9’unun “evet” demesi gerek. Şimdilik kesin görünmemekle beraber, çoğunluk sağlanabilir. Ama ABD vetosunu kullanacağına göre, önerinin suya düşmesi kaçınılmaz.
Önceki gün Başkan Obama, aynı podyumda yaptığı konuşmada bu noktaya gelinirse, ABD delegasyonunun vetosunu kullanacağını ilan etti. Ona göre, Filistin meselesinin çözümleneceği yer BM değil, doğrudan müzakere masasıdır.
Bu durumda Filistin’in BM’de 194. üye olarak yer alması şansı ortadan kalkıyor. Ama bir ihtimal daha var... O da, “devamlı gözlemci” koltuğuna oturmak. Tıpkı Vatikan gibi. Yani oy kullanmak yok; ama bütün toplantılara ve BM’nin çeşitli yan kuruluşlarına katılmak

Yazının Devamı

Doğu Akdeniz’de yüksek gerilim

21 Eylül 2011

Korkulan noktaya gelindi... Türkiye’nin uyarılarına rağmen Kıbrıs Rum yönetimi adanın 185 km güneyinde Afrodit adı verilen mevkide, doğalgaz sondajlarına başladı.
Türk hükümeti karşılık olarak, KKTC ile kıta sahanlığı ve doğalgaz arama çalışmaları ile ilgili bir anlaşma yapmak üzere harekete geçti. Başbakan Erdoğan daha ileriye giderek, Türkiye’nin tartışmalı bölgeye firkateynler, hücum botları ve savaş uçakları göndereceğini açıkladı.
Böylece Doğu Akdeniz’de bir “yüksek gerilim” aşamasına giriliyor.
Krizin bir özelliği daha baştan uluslararası boyutlar almasıdır. Bu sadece Güney Kıbrıs’la Türkiye arasında bir mesele olmaktan çıkıyor, işin içine İsrail, Yunanistan ve dolaylı olarak AB de giriyor.
Gerilimin diğer bir özelliği de çatışma riski taşımasıdır. Türkiye, Kıbrıs Rum yönetimini ve onu destekleyen İsrail’i dize getirmek için “askeri güç gösterisi” politikasını uygulamaktadır. Bunun isteyerek veya istemeyerek “it dalaşları” gibi sürtüşmelere yol açması ihtimali her zaman mevcuttur.
* * *
Bu kritik noktaya nasıl gelindi...

Yazının Devamı

“Arap Baharı” turunun ardından...

20 Eylül 2011

İzinli olduğum günlere rastlayan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Arap Baharı” turu, Türk diplomasisinin son dönemde giriştiği en çarpıcı hamlelerinden birini oluşturuyor.
Tarihi bir değişim aşamasına giren üç Kuzey Afrika ülkesini kapsayan bu gezi, Türk dış politikasında yeni bir yönelişin işaretini de veriyor.
Gezinin bilançosu, belirlenen stratejik hedefler, zamanlama ve elde edilen sonuçlar bakımından, herkesin tereddütsüz kabul ettiği gerçekten büyük bir başarıyı yansıtıyor.
Erdoğan için “yeni Nasır” veya “yeni bir Selahaddin Eyyübi” benzetmesinin yapılması ya da Türkiye’nin “bölgenin yeni parlayan yıldızı” olarak nitelendirilmesi, bu gezinin bölgede yarattığı derin etkinin bir göstergesi.
Bu sempati dalgası içinde gezinin bilançosunun asıl önemli yanı, Türkiye’nin bölgenin başlıca aktörü olarak ortaya çıkmasıdır.
Bu aslında AK Parti liderliğinin öteden beri arzuladığı ve amaçladığı bölgede yönlendirici bir rol oynamak ve yeni bir düzen kurmak yönünde şimdiye kadar attığı en önemli adımdır.

Yazının Devamı

Kriz nereye gidiyor?

10 Eylül 2011

Günlerden beri medyada, siyasi ve diplomatik çevrelerde sorular soruluyor, yanıtlar tartışılıyor.
Türk-İsrail ilişkilerinde varılan nokta çok gergin ve tehlikeli.
Sorulara aranan yanıtlar, önümüzdeki günler için oldukça karanlık bir tablo ortaya çıkarıyor.
İşte belli başlı sorular:
-Gerginlik daha böyle tırmanacak mı?
Öyle görünüyor. İki tarafın pozisyonlarında herhangi bir değişiklik beklenmiyor. Türkiye ilişkilerin normalleşmesi için üç şart (özür, tazminat, Gazze ablukasının kaldırılması) üzerinde ısrarlı. İsrail bunları kabul etmek niyetinde değil. İki taraf artık birbirleriyle görüşmüyor. Zaten diplomatik kanallar da koptu. BM’den, ABD’den, AB’den gelen çağrılar ise etkisiz kalıyor. Buna karşılık Türkiye daha önce ilan ettiği yaptırımları hayata geçiriyor ve daha da sert yeni tedbirler uygulamaya hazırlanıyor.
-Türkiye’nin yeni tedbirleri ne olacak?

Yazının Devamı

‘Arap Baharı turu’nun anlamı...

9 Eylül 2011

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın önümüzdeki hafta gerçekleştireceği Mısır-Libya-Tunus turunun ilk amacı, “Arap Baharı”nın işbaşına getirdiği yeni yöneticilerle yakın ilişkiler kurmaktır.
Ancak bu diplomatik atağı daha çok Erdoğan yönetiminin Ortadoğu’nun yeniden şekillendirilmesinde oynamak istediği rol çerçevesinde görmek lazım.
Ak Parti hükümetinin öteden beri bölgede yeni bir düzenin kurulmasında ön plana geçmek istediği ve bunu da dış politika vizyonunun başlıca unsuru saydığı biliniyor.
Arap Baharı ve son olarak İsrail krizi, Ankara’ya zaman kaybetmeden bu yönde inisiyatifini kullanma fırsatını vermiş bulunuyor.
* * *
Başbakan’ın kalabalık bir heyetle birlikte herkesten önce bu “Arap Baharı turu”na çıkması, hükümetin bu vizyonuna ve hedefine verdiği büyük önemi göstermeye yetiyor.
Ankara Arap coğrafyasındaki değişimi, kendi ekseni etrafında yeni bağlar kurmak ve etkinlik alanını pekiştirmek için bir fırsat olarak kullanmak niyetinde.

Yazının Devamı

Sıfır yerine çok sorun

7 Eylül 2011

Son günlerde patlayan İsrail krizi, Türk dış politikasının seyri üzerinde yeni tartışmalar başlattı.
İsrail ile “Mavi Marmara” olayından dolayı yaşanan gerginliğin odak noktası oluşturduğu bu tartışmalarda, daha geniş kapsamlı olarak, son zamanlarda izlenen dış politikanın irdelenmesi doğal. Zira bu kriz de hükümetin uyguladığı stratejinin bir parçası...
Tartışmalarda eleştirilen konuların başında “komşularla sıfır sorun” politikası geliyor.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun ortaya attığı bu konsept, eski etkinliğini kaybetmiş görünüyor. Bir ara gerçekten bu politika iyi sonuçlar veriyor gibiydi. Ama şimdiki tablo o kadar parlak görünmüyor. Bu politikayı eleştirenler, örnek olarak Ermenistan, Kıbrıs, Irak, Suriye ve hatta İran’la ilişkilerin şimdiki halini gösteriyorlar.

Nereden nereye
Doğru; Türk diplomasisi yoğun çabalarına rağmen, tüm komşularıyla ve yakın coğrafyasındaki ülkelerle ilişkilerini “sıfır sorun” noktasına getiremedi. Suriye ile bunun gerçekleştiği sanılırken, olaylar umutları altüst etti.

Yazının Devamı

İsrail ile (bir nevi) soğuk savaş...

6 Eylül 2011

İsrail “Mavi Marmara” olayından dolayı Türkiye’den özür dileseydi, bugün gelinen noktadaki gerginlik önlenebilir miydi?
Büyük ihtimalle Türkiye’nin ikili ilişkiler bazında tavrı farklı olurdu. Netanyahu hükümetinin özür dilememe konusundaki inadının Ankara’da sebep olduğu kızgınlık ve tepki bu kadar şiddetli olmazdı. En azından iki tarafta da daha ılımlı ve belki de uzlaşıcı bir hava hüküm sürerdi...
Geçen günkü yazımızda belirttiğimiz gibi, İsrail hükümeti Türkiye’nin “olmazsa olmaz” diye ortaya koyduğu iki şartı -yani özür ile tazminatı- kabul etmemekle, Türkiye’yi büsbütün kaybetmiştir.
İsrail’in bu tutumu, Türk hükümetinin bu meselenin kapsamını daha geniş tutarak krizi tırmandırmasına yol açmıştır.
Nitekim Dışişleri Bakanı Davutoğlu, geçen cuma günü, İsrail’e karşı 5 maddelik açıklamasını öfkeli ve sert bir üslupla okurken, bu krizin boyutlarını yayan bir dizi “yaptırımdan” söz etmiştir.
Türkiye, İsrail’in özür dilememesine ve tazminat ödememesine karşılık olarak, diplomatik ilişkileri en alt düzeye düşürmekle ve asker işbirliğini de askıya almakla kalmıyor, aynı zamanda Gazze meselesini sahiplenip uluslararası platforma taşımayı üstleniyor. Ankara bu arada Doğu

Yazının Devamı