Eskiden bir devlet adamı, yabancı bir ülkenin hava sahasından geçerken, bir nezaket jesti olarak, o ülkenin liderine bir dostluk mesajı gönderirdi. O lider de bu jeste cevabi bir mesajla karşılık verirdi.
Günümüzde devlet adamları o kadar sık seyahat ediyorlar ve o kadar ülkenin hava sahasından geçiyorlar ki, artık bu eski geleneği sürdürmek ihtiyacını pek duymuyorlar.
Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’ın İngiltere’ye giderken Türk semalarından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e bir mesaj göndermesi, bu bakımdan dikkati çekti.
Sarkisyan bu geçişini, Gül ile görüşlerini paylaşmak için bir fırsat saydı. Ermeni lideri protokollere değinerek, sözlerin davranışlarla desteklenmesi gerektiğini belirtti ve bu yönde siyasi bir kararlılık göstermenin tam zamanı olduğunu vurguladı.
Sarkisyan’a “Aziz dostum” diye hitap ettiği cevabi mesajında Gül, bu görüşlere katıldığına işaret ettikten sonra, ilişkilerin normalleştirilmesi için başlatılan süreçte siyasi irade ve vizyona ihtiyaç olduğunu belirtti.
Türk hava sahasından geçiş, böylece iki ülke arasında tekrar bir “hava” yaratılması fırsatını vermiş oldu. Ama açıkçası, mesajlarda belirtilen hususlar şu anda “havada” kalmış görünüyor!
Türk siyasi liderleri Ankara’nın gündemini sürekli işgal eden iç politika sorunlarını yabancı ülkeleri ziyaretlerine de taşımaktan bir türlü kurtulamıyorlar.
Hemen belirtelim ki, bunda basınımızın da büyük payı var. Liderlerin dış seyahatlerini izleyen gazeteciler genelde bu gezi ortamını güncel iç politika meseleleri üzerinde soru sormak için bir fırsat olarak kullanıyorlar. Liderler de çoğu zaman bu soruları yanıtlayarak, ta binlerce kilometre öteden, Ankara’daki polemiklere katılmaktan kendilerini alamıyorlar.
Açıkçası, bu artık bir alışkanlık haline geldi. Geçmişte rahmetli Turgut Özal bu alışkanlığa son vermeyi denemişti. Bir keresinde benim de katıldığım bir Asya gezisinde, iç politika hakkında sorular sorulduğunda, “Lütfen sadece bu ziyaretimizle ilgili sorular sorun” şeklinde bir uyarıda bulunmuştu. Gerçekten görüldü ki bu gibi ziyaretlerde iç politikadan başka konuşulacak ve Türk kamuoyunu ilgilendirecek çok konu var...
Ne kadar tanıyoruz?
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Hindistan ziyareti birçok bakımdan büyük önem taşıyor. Ama bakıyoruz, bu gezide de medyaya yansıyan haberler iç politika ağırlıklı...
Oysa bu bir Türk Cumhurbaşkanı’nın bu ülkeye 15 yıldan beri
Olay “Biz bu filmi daha önce görmüştük” dedirtecek cinsten! Geçmiş yıllarda ha bire sahnelenen 24 Nisan senaryosu, gene ABD Kongresi’nde karşımıza çıkmak üzere...
Bu kez, bir yıldan beri bekletilen HR252 rumuzlu Ermeni soykırımı tasarısı vizyona getiriliyor...
Sahne, Temsilciler Meclisi Dışişleri Komitesi. Baş aktör, Komite başkanı, Demokrat Howard Berman...
Tasarı Başkan Baracak Obama’nın Ermeni soykırımını resmen tanımasını ve 24 Nisan’da yayımlayacağı mesajda bu terimi açık bir şekilde kullanmasını istiyor.
Buna benzer taslaklar daha önce de Kongre’ye getirilmek istenmiş, hatta 2000, 2005 ve 2007 yıllarında Dışişleri Komitesi’nde kabul de edilmişti. Ancak bu tasarıların hiçbiri Temsilciler, Meclisi’nin 435 üyeli genel kurulundan geçmemiştir. Her defasında yönetim, ağırlığını koyarak meclisten böyle bir kararın çıkmasını engelleyebilmiştir.
Şu anda 135 üyenin desteğini sağlamış olan HR 252 sayılı tasarının başarı şansı nedir?
Bu konuyu yakından izleyen gözlemcilerin kanısınca, tasarının meclis Dışişleri Komitesi’nde kabul edilmesi olasılığı yüksek Bunun mutat iç politika nedenleri var. Hele son olarak Ermeni diasporasının güçlü kalelerinden biri sayılan Massachusetts’te
Kötü haber önce Yunanistan’dan geldi. Ardından İspanya ve Portekiz’den benzer sinyaller yayılmaya başladı. Bu arada İtalya’nın dahi sırada olduğu söylentileri çıktı...
Ve böylece Avrupa birdenbire kendisini ciddi bir krizin eşiğinde buluverdi. Borsalar düştü, son dönemde yükselen euro’nun değeri inişe geçti, piyasalarda güven iyice sarsıldı, genel bir karamsarlık havası esmeye başladı... Tam da, geçen yıl ABD’de patlayan ve küresel boyutlar alan mali ve ekonomik krizin yavaş yavaş etkisini kaybetmeye yüz tuttuğu sanıldığı bir sırada...
Bu kez kriz başka diyarlarda, başka nedenlerden ötürü çıktı; ama korkulan şey, zamanında frenlenemediği takdirde, bunun da başta Avrupa olmak üzere, bütün dünyayı sarsacağıdır.
Diğer bir deyişle, bu kriz sadece Yunanistan’ı ve AB’nin 16 üyenin dahil olduğu “euro bölgesi”ni değil, bütün Avrupa’yı ve hatta bütün dünyayı yakından ilgilendiriyor.
Aslında krizin başta Yunanistan’da patlak vermesi beklenmedik bir olay değil. Yunanlılar son iki yılda AB kriterlerini hiçe sayarak bütçe açığını (yüzde 12.7) ve kamu borçlarını (294 milyar euro) rekor düzeye çıkarmışlardı. Atina AB’nin eleştirilerine hedef olmamak için, istatistikler üzerinde oynayıp
NATO daha nerelere kadar uzanacak? Hangi bölgelerde ne gibi misyonlar üstlenecek?
İttifak üyesi 28 ülkenin savunma bakanlarının İstanbul’da yaptığı iki günlük toplantılar son zamanlarda çok sorulan bu soruyu bir kez daha gündeme getirdi.
Aslında bu konferansta ağırlıklı olarak NATO’nun karşılaştığı güncel sorunlar ele alındı. Afganistan bunların başında geliyor. Bu konu, Afganistan’da görev yapan en üst düzeydeki askeri ve sivil yetkililerin de katılımıyla enine boyuna tartışıldı. Bakanlar, bu savaşın sonra erdirilmesi için her iki alanda geliştirilecek yeni stratejiler üzerinde görüş birliği sağlamaya çalıştı.
NATO’nun Kosova’daki askeri-siyasi misyonu ve bunun daha ne kadar ve ne şekilde sürdürüleceği de konferansta ele alınan güncel konulardan bir diğeri. Genel kanı bu başarılı misyonun sürdürülmesi yönünde...
İvedilik taşıyan bir konu da, artan rollerin finansmanı için gereken kaynakların sağlanması. ABD’den sonra şimdi Avrupa’da da kendini hissettiren mali krize rağmen, bakanlar açığı kapatacak bir paket üzerinde anlaştılar.
“Alan dışı” faaliyet
BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun’un iki günlük Kıbrıs ziyaretinde söyledikleri arasında en anlamlı cümlesi şu oldu: “Geleceğiniz sizin elinizde”...
“Çözüm zamanı”nın geldiği, “Çözüm için bir fırsat” bulunduğu, “çözüm için cesaret ve vizyon” gerektiği gibi sözleri arasında Ban Ki-mun’un bu ifadesi, Kıbrıs’taki müzakere sürecinin sorumluluğunu iki tarafın liderlerine bıraktığını, BM’nin bu işe şimdikinden daha fazla müdahale etmek niyetinde olmadığını göstermiş oldu.
Nitekim Genel Sekreter taraflara yeni bir plan veya öneri getirmedi. Zaten hiçbir zaman “Annan Planı” gibi bir “Ban Planı” söz konusu olmadı... Bu ziyarette müzakerelerin ne zaman, hangi konularda devam edeceği konusunda da bir karar alınmadı.... Basın toplantısında ve ortak bildiride de, 17 aydır devam eden görüşme sürecine ilişkin herhangi yeni bir fikir veya mutabakat yer almadı...
BM’nin patronu adaya yaptığı bu ilk ziyaretinde, sadece tarafların çözüm arayışı çabalarını desteğini bildirdi, onlara bu çalışmalarını kararlılıkla sürdürmeleri için bol bol nasihatte bulundu...
Aslında Ban Ki-mun’un bu ziyaretinin amacı da bundan ibaretti. Yani Genel Sekreter bu vesileyle dünya teşkilatının bu meseleyle yakından
Dikkatleri fazla çekmemiş olabilir ama geçen hafta gazetelerde Hindistan’ın, İstanbul’da düzenlenen Afganistan ile ilgili bir konferansa çağrılmamasını protesto ettiğine dair bir haber vardı.
Türkiye’nin ev sahipliği yaptığı bu konferans, Afganistan’ın yakın komşularını ve ayrıca bu bölgenin geleceğiyle ilgilenen Japonya, Fransa gibi ülkeleri bir araya getirmişti.
Bölgenin önemli bir ülkesi olan Hindistan, bu toplantıya davet edilmemesine tepki gösterdi.
Hint basını da Türkiye’nin bu davranışının, 9 Şubat’ta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Hindistan’a yapacağı resmi ziyarete gölge düşürdüğünü yazdı.
Gerçekten Türk hükümetinin Hindistan ile ilişkilerini geliştirmeye çalıştığı bir dönemde onu Afganistan’la ilgili bir girişimin dışında tutması Türk diplomasisini zora sokmuştur.
Ankara’nın böyle davranmasının nedeni, Hindistan’la arası bozuk olan Pakistan’ı rahatsız etmemek arzusudur. Pakistan’ın Türkiye’nin dış politikasında ve Türk ulusunun gönlünde çok özel bir yeri olduğu malum. Ama bu, Afganistan’ın geleceğiyle ilgili “komşu ülkeler konferansı”na Hindistan gibi bir bölgesel gücü çağırmamak için bir neden olmamalıydı...
ABD’nin Türkiye Büyükelçisi James Jeffrey, hafta içinde DEİK’e bağlı Türk-Amerikan İş Konseyi’nin bir toplantısında yaptığı konuşmanın özellikle vurgulamak istediği kısmını, düzgün bir Türkçe ile, aynen şu sözlerle sürdürdü: “Balkanlar’dan Karadeniz’e ve Hindistan’a kadar uzanan coğrafyada Türkiye kadar başarılı ve istikrarlı bir ülke yok. Türkiye izlediği ‘komşularla sıfır sorun’ politikasıyla güvenlik ihraç eden bir ülke”...
Büyükelçi asıl vermek istediği mesajı, gene Türkçe olarak, şöyle dile getirdi: “Evet, her gün gazetelerde krizler, çatışmalarla ilgili haberler yer alıyor. Bunlar sizi şaşırtmasın... Türk halkı özgürlük ve demokrasi prensiplerini ve teşebbüslerini seven bir halk. Doğru kararları alan bir halk”...
Büyükelçi Jeffrey’in konuşmasında belirttiği Türk dış politikasındaki başarılar, Türkiye içinde yaşanan siyasal ve sosyal çalkantılara rağmen, dış dünyada dikkatleri çekiyor ve takdir topluyor.
Hafta geçmiyor ki, Türk diplomasisinin yeni girişimlerinden söz edilmesin.
Bu hafta İstanbul, Afganistan ile ilgili iki zirveye ev sahipliği yaptı. Türkiye’nin bu inisiyatifini izleyen Londra’daki konferansta konuşan Afgan lideri Hamid Karzai’nin bu vesileyle Türkiye’nin