Kim daha çok kaybeder?

29 Ocak 2010

Daha baştan “Ermenistan açılımı”na karşı çıkan veya bundan bir sonuç beklemeyen çevreler şimdi “protokoller krizi”nin çıkması üzerine şöyle diyorlar: “Ermenistan ile anlaşmak mümkün değil. Bunu daha fazla zorlamaya gerek yok. Bundan zarar görecek olan gene Ermenistan’dır. Bizim kaybedecek bir şeyimiz olmaz.”
Türkiye ile Ermenistan, ilişkileri normalleştirecek olan iki protokolü “kazan-kazan” anlayışıyla imzalamıştı. Yani her iki taraf da, her sözcüğü dikkatle seçilerek gerçekleşen bu mutabakatın karşılıklı yarar sağlayacağına inanmış görünüyordu.
Ne var ki, henüz belgelerin parlamentolar tarafından onaylanması aşamasına gelinmeden, iki taraf ta protokolleri kendilerine göre yorumlamaya ve böylece eski uyuşmazlıklarını tekrar öne çıkarmaya başladı.
Türk hükümeti, mutabakatı hayata geçirebilmek için gerekli onayı, protokollerde yer almayan Yukarı Karabağ sorununun çözümü şartına bağladı. Ermenistan’da ise, Anayasa Mahkemesi başta soykırım olmak üzere bazı hassas konularda, belgelerdeki dikkatli ifadeleri hiçe sayan yorumlar getirerek bir şerh koydu.
Sonuçta açılım süreci daha işin başında iyice tıkandı. Şimdi de, “kazan - kazan” fikriyle çıkılan yolun henüz başında, bu sürecin

Yazının Devamı

Taliban açılımı

27 Ocak 2010

Bir süreden beri Afganistan’daki savaşa son vermek için tasarlanan planlar arasında, bir “Taliban açılımı”nın düşünüldüğü söyleniyordu.
Afganistan Cumhurbaşkanı Hamid Karzai’nin “Afganistan Uzlaştırma Planı” çerçevesinde geliştirmeye çalıştığı bu fikir, son günlerde Washington başta olmak üzere, ilgili başkentlerde tartışılmaya başlandı.
Bu hafta İstanbul’da yapılan Afganistan’la ilgili üçlü zirve (Afganistan-Pakistan-Türkiye) ve Afganistan’ın Komşular Konferansı, bu fikrin şekillenmesini ve yeni bir stratejinin temeli olarak ortaya çıkmasını sağladı.
Türkiye’nin ev sahipliği yaptığı bu iki toplantının üçüncü aşaması yarın Londra’da gerçekleşecek. İstanbul’da gördüğü yakın ilgiden cesaret alan Afgan lideri Londra’da toplanacak olan 60 küsur ülkeden bu yeni stratejisine destek sağlamaya çalışacak.
Uluslararası toplumdan gelen tepkilere bakılırsa, Londra konferansından böyle bir desteğin çıkması olasılığı büyük.
Taliban’ı 2001 yılında terörist örgütler listesine alan Birleşmiş Milletlerin Karzai’nin fikrine sıcak baktığı anlaşılıyor. Nitekim BM’nin Afganistan’daki temsilcisi Kai Eide, geçen gün şöyle konuştu: “Sonuç almak istiyorsanız, ilgililerle görüşmeniz gerek. Bence

Yazının Devamı

Haitililere vicdan borcu...

26 Ocak 2010

Önceki akşam bazı Fransız TV kanallarının ortaklaşa yayınladığı -ve TV 5’in de dünya seyircilerine naklettiği- bir program, Haiti’deki depremzedelere yardım için seferber olan ünlü Fransız sanatçılarını bir araya getirdi. Haiti’ye acil yardım toplamak için düzenlenen bu etkinlik sırasında, bağışta bulunan kişilerin gönderdiği mesajlar da okundu.
Bunların arasında bir Fransızın yazdığı şu satırlar dikkatimizi çekti: “Haitililere yardım etmek, sadece insani bir jest değil, bizler için geç de olsa mutlaka ödenmesi gereken tarihi bir vicdan borcu”...
Fransızların kaçta kaçı öyle düşünüyor bilmiyoruz, ama Haiti’deki büyük felaket belli ki Fransız kamu vicdanında bir kıpırdamaya yol açmış...
Tabii deprem gibi bir doğal afetin karşısında, dünyanın neresinde olursa olsun, insanlar aciz kalıyor. Ama Haitililerin çaresizliğinde, aşırı yoksulluğun ve geri kalmışlığın da önemli payı var.
İşte bu noktada, en azından bazı Fransızların -ve aynı şekilde bazı Amerikalıların da- vicdanını sızlatan bir düşünce var: Haitilerin zavallı durumuna düşmelerinde, kendi ülkelerinin de geçmişe uzanan bir sorumlulukları -veya kabahatleri- yok mu?

Neden böyle yoksul?

Yazının Devamı

Obama’ya ne oldu böyle?

22 Ocak 2010

Başkan Barack Obama önceki gün Beyaz Saray’daki birinci yıldönümünü kutlamaya hazırlanırken en son beklediği şey, herhalde Massachusetts eyaletinden gelen kötü haberdi.
Bu eyalet, Demokratların kalesi sayılır. Geçenlerde ölen ünlü Demokrat politikacı Edward Kennedy. Senatoda tam 47 yıl hizmet etmişti. Boş kalan bu sandalye için, eyalette yapılan seçimleri bu kez de bir Demokratın kazanması bekleniyordu.
Ama öyle olmadı. Bir Cumhuriyetçi, hatırı sayılır bir farkla Demokrat rakibini yenmeyi başardı.
Kazanan Cumhuriyetçi, tanınmış veya güçlü bir politikacı değil. 50 yaşındaki avukatın 1980’lerde, öğrenci iken, “Cosmopolitan” dergisine çıplak poz vermesi öz geçmişinin belki de en ilginç yanı...
Demokrat aday 56 yaşındaki Martha Coacley ise, yerel bir politikacı. Rakibinin aksine fazla bir karizması yok. Üstelik seçim kampanyasında laçkalık gösterdi. Oysa Scott Brown, büyük paralar da harcayarak, çok aktif bir kampanya sürdürdü. Genelde Amerikan seçmenleri, göz alıcı bir kampanya yürüten politikacıları ödüllendirir...
Peki, bütün bunlar Obama’yı neden bu kadar üzsün ve telaşlandırsın ki?
Bu, Demokrat Başkan’ın, Beyaz Saray’da ikinci yılına başlarken, aldığı bir uyarı işaretidir.

Yazının Devamı

Protokoller erozyona uğruyor

20 Ocak 2010

Geçen ekim ayında Türkiye ile Ermenistan arasında Zürih’te imzalanan iki protokol, çok yoğun ve çetin müzakerelerin ürünü idi. İki ülke arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesini hedefleyen bu tarihi belgelerde sözcükler dikkatle seçilmiş, çözümlenmesi beklenen anlaşmazlıkları körükleyebilecek ifadelerin kullanılmamasına özen gösterilmişti. Bu haliyle iki mutabakat metni yaratıcı diplomasinin başarılı bir örneğini yansıtıyordu.
Ama gelin görün ki, protokollerin hayata geçirilmesinin daha ilk aşamasında, iki taraf da farklı değerlendirme ve davranışlarıyla, Zürih’te vardıkları mutabakatın kilitlenmesine yol açıyorlar.
Belgelerde dikkatle seçilen ifadelerle örtülmeye çalışılan uyuşmazlıklar, şimdi teker teker yüzeye çıkıyor. Açıkçası iki taraf da, metinlerin lafzına kendi görüş ve niyetlerine göre bir anlam yüklemeye çalışıyor.
Protokollerin yaşama geçirilmesi için, iki ülkenin parlamentolarının onayını vermesi öngörülmüştü. Sınırların açılması, diplomatik ilişkilerin kurulması, çeşitli alt komisyonların oluşturulması, bu onayın hemen ardından gerçekleştirilecekti.

Yenilenen şartlar
Türkiye’de protokoller Meclis’e sevk edildi. Ama ortaya konana Karabağ şartı nedeniyle

Yazının Devamı

Hasar ne kadar onarıldı?

19 Ocak 2010

İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak’ın Ankara ziyareti, Türkiye ve İsrail’in, “koltuk krizi” nedeniyle daha da bozulan ilişkileri düzeltmek arzusunda birleştiklerini ortaya koydu.
Çok önceden planlanan bu ziyaretin kriz yüzünden ertelenmemesi, iki tarafın da bu konuyu kapatmak ve ilişkileri yeniden rayına oturtmak istediklerinin bir göstergesi.
Aslında son kriz, Barak’ın 12 saatlik Ankara ziyaretine, planlandığından farklı bir öncelik yükledi: İlişkilerdeki hasarın tamiri...
Bu amaç ne ölçüde gerçekleşti?
Görüşmeler sonunda yapılan resmi beyanlara bakılırsa, geçen hafta yaşanan “koltuk krizi”nin noktalanması açısından bu ziyaret başarılı oldu. Başbakan R.T. Erdoğan gerginliği “daha ileriye götürmek istemediğini” belirtti. Barak da, meselenin geride kaldığını ve şimdi ilişkilerde yeni bir sayfanın açılacağını söyledi.

Ortak çıkarlar

Yazının Devamı

Her konuda arabulucu olunur mu?

16 Ocak 2010

Artık nerdeyse her gün farklı bir yabancı ülkeyi ziyaret etmekte olan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu hafta başında Londra’da iken, ünlü King’s College’de yaptığı konuşmada, Türkiye’nin giriştiği arabuluculuk faaliyetinin, sıradan bir rol olmadığını ve bir vizyona dayandığını söyledi.
Bakan şöyle konuştu: “Arabuluculuğu sadece çatışma halinde oynanan bir rol olarak sayarsanız, barış zamanında bir rolünüz yok demektir. Oysa bizim bu konuda bir vizyonumuz vardır.”
Gerçekten Türkiye bir süreden beri böyle bir “vizyon”la içinde bulunduğu geniş bölgede bir dizi arabuluculuk veya kolaylaştırıcılık misyonlarını üstleniyor.
Geçenlerde bir yazımızda misyonların listesini çıkarmış, arabuluculuğun Türk diplomasisinin adeta yeni bir “sektör”ünü oluşturduğunu belirtmiştik. Bunların en önemlileri arasında: Suriye ile İsrail, Pakistan ile Afganistan, Irak ile Suriye, Irak’ta ve Lübnan’da çeşitli dinsel veya etnik gruplar arasındaki aracı rollerini sayabiliriz.
Bu listeye Balkanlar’daki son girişimleri de eklemek gerek. Nitekim bu hafta içinde Londra ziyaretinden sonra Moskova’ya giden Davutoğlu, önceki gün Zagreb’e dün de oradan Belgrad’a geçti. Bu kez, misyonun amacı, Bosna-Hersek ile

Yazının Devamı

Türk-İsrail ilişkilerinin geleceği

15 Ocak 2010

Kriz atlatıldı, ama bundan sonra ilişkiler nasıl olacak? İsrail Dışişleri Bakan yardımcısı Danny Ayalon’un Tel Aviv’deki Büyükelçimiz Oğuz Çelikkol’a karşı düzenlediği o aşağılık mizansenin yarattığı gerginliğin resmi bir özürle yatıştırılmasından sonra, Türk-İsrail ilişkilerinin geleceğine bir bakalım.
Önce şunu belirtelim ki, İsrailli diplomatın sahnelemeye çalıştığı oyun, İsrail için bir fiyasko ile sonuçlanmıştır. Bu rezalet yüzünden İsrail’in ne kadar itibar kaybettiğini İsrailliler de görüyor.
Buna karşılık Türk diplomasisi bu olayda uyguladığı “kriz yönetimi” sayesinde puan toplamıştır. Bazılarının önerdiği gibi Büyükelçi’nin derhal geri çekilmesi, krizi sürdürmüş ve ilişkileri koparma noktasına getirmiş olacaktı. Ankara olgun davranışıyla İsrail’i özür dilemeye zorlamış, aynı zamanda İsrail ile iplerin koparılmasını istemediğini göstermiştir.
Kuşkusuz bu skandal, ilişkilerde bir hayli hasar yaratmış bulunuyor.
Bu durumda ilişkilerin kısa vadede bu olaydan etkilenmemesi ve özellikle kamuoyunda olumsuz bir iz bırakmaması mümkün değil.
Hükümet ve devlet düzeyindeki ilişkilerde ise, geçmiş yıllarda ulaşılan “stratejik işbirliği” mertebesine dönülmesi -en azından yakın

Yazının Devamı