Süreç sonuçtan daha önemli

13 Ocak 2010

Önceki akşam İstanbul Kültür Üniversitesine bağlı Küresel Siyasal Eğilimler Merkezi’nin konuğu olan Devlet Bakanı ve AB Başmüzakerecisi Egemen Bağış, “Türkiye’nin AB vizyonu” konulu konuşmasının bir yerinde önemli bir cümle sarf etti. “AB ile müzakerelerde, süreç sonuçtan daha da önemli...”
Bakan bu ifadeyi, akademisyenlerin yanı sıra emekli diplomatların ve yazarların katıldığı toplantıda kendisine sorulan bir soruyu yanıtlarken kullandı. Soru şuydu: Türkiye’nin AB üyeliği için bizzat düşündüğü veya belirlediği bir tarih var mı?
Bakanın söylediklerinden, Ankara’nın böyle kesin bir tarih belirlemediği anlaşılıyor. Yani 5 yıl önce başlayan müzakere sürecinin ucu açık. Ancak iki önemli husus var:
Birincisi: Bu sürecin hedefi tam üyeliktir. Yani bazı üye ülkelerin önerdiği “imtiyazlı ortaklık” değil. Nitekim süreç bu çerçeve içinde devam ediyor. Egemen Bağış’ın hatırlattığı gibi, Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy ve Alman Şansölyesi Merkel dahi, son zamanlarda “imtiyazlı ortaklık”tan söz etmiyorlar.

Reform yılı
İkinci husus, Türkiye’nin bu süreci, üyeliğin tüm gereklerini yerine getirmek için kullanmak kararında olduğudur. Müzakerelerde şimdiye kadar sadece 12 fasıl açıldı. Yeni

Yazının Devamı

Kıbrıs’ta yeni bir aşama daha

12 Ocak 2010

Kıbrıs’la ilgili çeşitli müzakere süreçlerinin bir türlü sonuç vermeyen sayısız aşamalarının birine daha girildi. Bu kez “yoğunlaştırılmış görüşmeler” diye nitelendirilen yeni turun ilk toplantısı dün gerçekleşti.
Bu aşamadaki görüşmeler, “yoğun” sıfatını hak etmesi için, bu hafta peş peşe 3 gün yapılacak, 2 haftalık bir aradan sonra, 25-26-27 Ocak’ta devam edecek.
Adada şimdiki doğrudan müzakere süreci 16 ay önce başlamıştı. Bu zaman zarfında iki tarafın liderleri, Mehmet Ali Talat ile Dimitri Hristofyas, 60 toplantı yaptılar. Bu görüşmelerde bazı ilerlemeler kaydedilmedi değil. Ama açıkçası, iki taraf arasındaki anlaşmazlıklar, vardıkları görüş birliğinden çok daha fazla.
Peki, şimdi “yoğunlaştırılmış görüşmeler” sürecinde bu ayrılıklar giderilebilecek mi?
Kuşkusuz hiç kimse 16 ay süren 60 toplantıda başarılamayan bir şeyin, 6 toplantıda gerçekleşmesini beklemiyor. Belki, Türk tarafının sunduğu yeni öneri paketi üzerinde bir görüş yakınlığı sağlanır ve bu da diğer konularla ilgili ayrılıkların giderilmesine yardımcı olur... Sadece bir umut bu. Ama açıkçası zayıf bir umut...
Taktik avantaj
Türk tarafı -yani Talat ve Ankara- “Yönetim ve Yetki Paylaşımı” başlıklı yeni

Yazının Devamı

Muhalefet dış politikaya nasıl bakıyor?

9 Ocak 2010

Türkiye’de dikkatlerin tamamen iç meselelere odaklandığı bir dönemde, dış politikadaki gelişmeler pek tartışılamıyor.
Oysa Türk diplomasisinde önemli yeni yönelimler var. Ankara eskisinden farklı birtakım yaklaşımlar sergiliyor. Bu değişiklikler yeni bir vizyon -hatta doktrin- zeminine oturtuluyor...
Bu hafta Ankara’da düzenlenen büyükelçiler toplantısında Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun yaptığı konuşma bu yeni dış politika anlayışının ana hatlarını ortaya koyuyor.
Umarız önümüzdeki günlerde dış politikayla ilgili düşünce kuruluşları, bu konuyu enine boyuna tartışırlar.
Gene umarız ki, muhalefet partileri de bu konudaki değerlendirmelerini kamuoyuyla paylaşırlar ve böylece sadece iç meselelerde değil, dış konularda da seslerini duyururlar...
Biz özellikle Dışişleri Bakanı’nın son konuşması hakkında ana muhalefet partisinin görüşlerini, CHP Genel Başkan Yardımcısı, milletvekili ve eski diplomat Onur Öymen’e sorduk.

Yazının Devamı

Küresel güç olmak kolay değil

8 Ocak 2010

Önceki günkü yazımızda Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Ankara’da toplanan yurtdışındaki Türk büyükelçilerine yaptığı konuşmanın ana hatlarını değerlendirmiş, bu konuşmanın yeni Türk dış politikası doktrininin bir özeti niteliğini taşıdığını belirtmiştik.
Bakan’ın konuşmasında dikkati çeken sözlerden biri de “Hattı diplomasi yok, sathı diplomasi var. O satıh da bütün dünyadır” tarzındaki ifadesi idi.
Nitekim Davutoğlu Türkiye’nin yeni dış politika hedeflerini açıklarken, sadece bölgesel değil, küresel bir rol oynaması gerektiğini belirtti ve bunu yeryüzünde başarabilecek “5-6 küresel güçten biri” olduğunu vurguladı.
Geçen gün de işaret ettiğimiz gibi, Türk diplomasisinin önüne konan hedef, öylesine iddialı...
Davutoğlu, Türkiye’nin sahip olduğu özellikleri sayesinde, bu hedefe ulaşabileceği kanısında.
Kuşkusuz bir ülkenin kendisini küresel bir güç olarak ortaya atması ve uluslararası arenada bu statüsünü kanıtlayacak roller üstlenmesi için, her şeyden önce bu yönde güçlü bir istek ve iradeye sahip olması şart. Bugün dünyada ekonomisi güçlü veya siyasi bakımdan etkin, ya da nüfusu büyük ülkeler var ki, uluslararası platformda pek faal değiller. Buna karşılık bazı ülkeler

Yazının Devamı

Dış politikada Davutoğlu doktrini

6 Ocak 2010

Batı ülkelerinde öteden beri uygulanan bir sistem var: Dışişleri bakanları, yurtdışındaki büyükelçilerini periyodik olarak merkeze çağırır, onlara dış politika hedeflerini açıklar, ona göre talimat verir, onların görüş ve tavsiyelerini dinler.
Bizde bu tür toplantıların ilki iki yıl önce düzenlenmişti. Şimdi de Ankara’da 4 gün sürecek olan ikinci toplantı, dünyanın çeşitli yerlerinde görevli 200 büyükelçimizin katılımıyla yapılıyor.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun önceki günkü açılış konuşması, sıradan bir sunum değildi. Konuşma, Bakan’ın akademik kariyeri döneminde geliştirdiği felsefi düşünceleri ve vizyonu ve şimdi de buna dayanarak belirlediği yeni dış politika hedeflerini ve yönelimini yansıtıyordu.
Bu konuşmayı, “Davutoğlu Doktrini”nin bir özeti olarak algılayabiliriz.
Bakan, büyükelçilere mesajlarını ve talimatlarını “stratejik derinlik” anlayışına dayalı vizyonu çerçevesinde vermeye özen gösterdi... Böylece dünyaya da bu doktrinin ana hatlarını duyurmuş oldu...

Ana hedefler

Yazının Devamı

Uzaktaki yakın dost

5 Ocak 2010

Bundan 120 yıl önce, dünyanın ta öbür ucunda cereyan eden bir deniz kazası, birbirlerinden binlerce kilometre uzaklıktaki iki ülke arasında yeni bir dostluğun kurulmasına önayak olmuştu.
Yıl 1890. Osmanlı yönetimi Japonya’ya duyduğu ilgiyi sergilemek üzere bir resmi heyeti Ertuğrul firkateyniyle bu uzak ülkeye gönderiyor. Ancak gemi yurda dönerken, Kuşimoto Limanı açıklarında bir kaza sonucu batıyor. Halkın da yardımıyla 69 kişi kurtarılıyor, ama 581 denizci şehit oluyor.
Japonlar bu trajik olaydan çok etkileniyorlar, Türklere sempatilerini göstermek için de Kuşimoto’da bir anıt dikiyorlar.
“Ertuğrul faciası” günümüze dek, Türkiye ile Japonya arasındaki sempatinin bir simgesi olmuştur.
Şimdi de, o hazin olayın 120. yıldönümü, iki uzak ülke arasındaki yakınlığa yeni bir ivme kazanmasına vesile oluyor. Dün Ankara’da Türk devlet erkânının ve Japonya Dışişleri Bakanı Katsuya Okada’nın katıldığı törenle açılan “Türkiye’de Japonya Yılı”nın amacı, her düzeyde iki ülkeyi biraz daha birbirine yakınlaştırmak.
Bunun için bir dizi etkinlik planlandı. Çeşitli sergilerle ve müzik, tiyatro, film, kıyafet vs. gösterileriyle Japonya’nın tarihi, kültürü, gelenekleri, yaşam tarzı Türk halkına

Yazının Devamı

Açılımlar devam edecek mi?

2 Ocak 2010

Geride bıraktığımız 2009, Türkiye’nin “açılımlar yılı” olarak tarihe geçecek. İçeride geniş kapsamlı “demokratik açılım”, dış politikada başta “Ermenistan açılımı” olmak üzere bölge odaklı ataklar hep 2009’da başladı.
Acaba bu açılımlar bu yıl da sürdürülebilecek ve geliştirilebilecek mi?
Bu her şeyden önce hükümetin yenilikçi politikalarını sürdürmekte, belirlenen hedefe doğru ilerlemekte ne kadar kararlı davranacağına bağlı.
Kuşkusuz bunda muhalefetin, çeşitli devlet kurumlarının ve kamuoyunun da rolü olacaktır.
Gerek içte gerekse dışta yeni açılımlarla girilen sürecin zorlu ve sıkıntılı olacağı açık. İlk aşamada görülen olumsuz örnekler bunun açık işaretini veriyor.
Bütün zorluklara rağmen resmi ağızlar “demokratik açılım”a ve dış politika açılımlarına aynı enerjiyle devam edileceğini söylüyorlar. Bu bakımdan 2010 yılı, girişilen taahhütlerin bir sınavı olacaktır.

Yazının Devamı

2010’da neler olacak?

1 Ocak 2010

Yıllardan beri bu köşede sürdürdüğümüz “yılbaşı testi” ile gene karşınsındayız. Gelin, 2010’da dünyada ve dış politikada neler olabileceği konusunda bir fikir egzersizi yapalım.
Ama önce, 2009 ile ilgili tahminlerinizin sonuçlarına bir bakalım. Benim “skor”um şöyle: Dünya olaylarında 10 sorunun 8’ini doğru bilmişim. Dış politikayla ilgili 5 sorunun sadece 2’sini...
Gelelim sizin “skor”unuza. Ne o, kupürü bulamıyor musunuz? Canınız sağ olsun! Bu yılkini daha iyi saklarsınız herhalde...
* * *
İşte 2010 yılı için sorular:

GENEL DÜNYA
1- Nükleer kriz:

Yazının Devamı